İkindi  Sohbetlerinde “Mevlâna ve Barış” konuşuldu.

İkindi Sohbetlerinde “Mevlâna ve Barış” konuşuldu.

i Doç. Dr. İbrahim Işıtan tarafından “Mevlâna ve Barış” konulu bir konferans verildi

 

 

Doç. Dr. İbrahim Işıtan: “Sûfî gelenekte insanda birbirini tamamlayan iki zıt kutup nefs ve ruh’tur.Hakikat bilgisini elde ederek kötülüklerden uzaklaşılır, böylece Kur’an-ı Kerim’in ifade ettiği hakikate  ulaşılır. Hz. Mevlâna dünyayı, ahireti kazanma aracı olarak görür.”

ikindi--sohbetlerinde-“mevlâna--(1).jpg

Konya Büyükşehir Belediyesi ile Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsünün  ortaklaşa düzenlediği Yaşayan Konya Hafızası İkindi Sohbetlerinde bu hafta Selçuk Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü  Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Işıtan tarafından “Mevlâna ve Barış” konulu bir konferans verildi. Büyükşehir Belediyesi Koyunoğlu Şehir Müze ve Kütüphanesi Müdürü Hasan Yaşar program açış konuşmasında Yaşayan Konya Hafızası İkindi Sohbetlerinde yapılan konuşmaların Koyunoğlu Şehir Müze ve Kütüphanesi internet sayfasında yayınlandığını, şu ana kadar 7 bin kişinin yayınlanan videoları seyrettiğini belirtti.

ARAYIŞ İÇİNDE OLAN İNSAN

Doç. Dr. İbrahim Işıtan Hz. Mevlâna’nın tasavvuf geleneği içinde yetişmiş dinî ilimleri tahsil etmiş bir âlim olduğu üzerinde durduktan sonra “İnsanoğlu zihni olarak elde ettiği bilgiler yetersiz kalınca yeni arayışlar içinde kalır. Uygulama marifete dönüşememişse bilgi kişide hazımsızlık yapar. Yeryüzünde barışı sağlama problemi Hz. Adem’in çocuklarıyla başlamıştır. Yeryüzünde barışın sağlanmasını engelleyen İnsanın nefsânî arzu ve istekleridir.” dedi.

ikindi--sohbetlerinde-“mevlâna--(5).jpg

KALP NE TARAFA DÖNERSE ONUN ŞEKLİNİ ALIR

Sûfî gelenekte insanda birbirini tamamlayan iki zıt kutup olan nefs ve ruh’tanbahseden Işıtan; kalp ne tarafa dönerse onun şeklini aldığını ve insanın bir mücadele içinde olduğunu belirttikten sonra “Çocuklarımızı hayata salıp nerede hata yaptıklarını kendilerine söylemeliyiz.Tasavvufileşme dünya nimetlerine meyletmemektir. Mutasavvıflar müderrrisler gibi devletten maaş almadıkları için davranışlarında rahattırlar. Sûfî gelenek bireysel bazda barışın sağlanması için müşâhede yöntemiyle elde edilen Hakikat Bilgisini gerekli görür. Her türlü dünyevî ve uhrevî çıkarlardan uzak bir zühd anlayışı bireysel ve sosyal barışın kaynağıdır.

HZ. MEVLANA’DA BARIŞI SAĞLAMANIN İLKELERİ

Hz.Mevlâna dünyayı, ahireti kazanma aracı olarak görerek ‘Bu dünya zindandır ve bizse zindandakiler çukur kaz ve kendini kurtar!’ Zühd döneminde insan her türlü dünyevî ve uhrevî çıkarlardan uzak durmalıdır. Dünyayı zahitlerin yönetmesi uygun olacaktır. Makam sahibi insanlar etraflarını cennet ya da cehenneme çevirebilirler. Cihan sence büyük ve sonsuz ise de, kudret önünde onu, var olmayan bir zerre bil. Bu cihan, bizzat sizin ruhlarınızın hapishanesidir. Suret ve şekil, bu mânânın önünde engeldir.

ikindi--sohbetlerinde-“mevlâna--(3).jpg

Hz.Mevlâna ikinci ilke olarak; nefs-i emmârenin arzu ve isteklerine sınır koymayı, mânâsız sözün sudaki şekli olduğunu, onda vefa ararsan ellerini ısırarak pişman olacağını, bir fiil ahiret niyetiyle yapılırsa kabul olunacağını söyler. Rüzgâr insandaki arzu ve istektir. Padişahların heybeti, hevâdandır. Peygamberlerin büyüklük nedeni ise Allah’tandır. Padişahların adları paralardan silinir. Ahmed’in adı ise sonsuza dek işlenir. Nefsimiz cehennemin parçası olduğu için, parçalar da daima bütünün tabiatını taşır.Yaya ancak doğru ok konur. Bu yayın ters ve eğri okları vardır. Ok gibi doğru ol, yaydan kurtul. Çünkü yaydan şüphesiz doğru oklar hedefine varır.

MANEVÎ HÜRRİYET

Barışı sağlamada üçüncüsü; “fakr makamını yaşamak”tır. Mal ve saltanatı gönlünden kovduğu için Süleyman kendisini  miskin diye adlandırır. Havayla dolu, ağzı kapalı testi, büyük suyun üstünde gider. Dervişlik havası içte olunca insan dünya suyu üstünde kalır. Bu dünyanın bütün mülkü onun olsa da, onun gönül gözünde mülk bir şey değildir. Öyleyse gönül ağzını bağla ve mühürlenmesini iste. Rum kayzerinden Medine’deki Hz.Ömer’e gelen elçi halifenin sarayını sorduğunda şöhretten uzak dervişler gibi bir kulübede kendisini bulur. Işıtan, Hz. Mevlâna’nın barışı sağlamadaki dördüncü ilkesi vahdet makamında bulunma olduğunu ifade ettikten sonra “Güneş gibi bir cevherdik. Dertsiz ve su gibi saftık. O kusursuz ışık, suret hâline gelince kale burçlarının gölgeleri gibi adet oldu. Işıklarına yüzünü çevirince şüphesiz her birinin ışığı ayrılamaz. Aynı dili kullanmak, akrabalık ve bağlılıktır. İnsan, yakın olmayanlarla bir arada tutsak gibidir. Gönüldaşlık, dildaşlıktan daha iyidir.Günümüzde Müslümanların siyasal birliği olmadığı için Batı, Ortadoğu’da Selefi akımları kullanarak bölgeyi cehenneme çevirmiştir.

AYRIŞTIRICI TAVIRLAR HİZİPLEŞMEYİ  ORTAYA ÇIKARIR

Sûfî hayatın ortaya koyduğu yaşam tarzı insan üzerine inşa edildiği için ötekileştirme problemini çözücü ve birlikte barış içerisinde yaşamayı sağlayan prensiplere sahiptir. Ötekileştirme probleminin insanlar ve toplumlar arası ilişkilerde barışı bozucu bir özelliğe sahip olduğunu göz önüne alırsak, sûfî geleneğin ortaya koyduğu prensipleri barışı sağlama noktasında modern şartlara cevap verici nitelikte yeniden ele almak gerekmektedir.” dedi. Hz. Mevlâna bireysel ve toplumsal barışın gerçekleştirilmesine katkısı kendi döneminde olduğu gibi daha sonraki devirlerde de etkisini sürdürmektedir. Hz. Rabia Adeviyye’nin temsil ettiği sevgi merkezli manevî yolu benimsemiş olması etkili olmuştur. İlâhî aşk merkezli bir sûfî yolu ve nefsi emmârenin hazlarını ilâhî aşk ateşiyle yakma yöntemini benimsemiştir. Işıtan konuşmasının sonunda kardeşliğin sağlanması ve dünya barışının kurulması için manevî şahsiyeti gelişmiş insan tiplerini günümüz insanının hizmetine sunmamız gerektiğini, Hz. Mevlâna’nın da bu şahsiyetlerin önde gelenlerinden biri olduğunu söyledi.

 

Program sonunda Doç. Dr. İbrahim Işıtan’a Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Güçlü tarafından günün anısına hediye takdim edildikten sonra  toplu fotoğraf çekimi yapıldı.