Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Hz. Mevlâna’yı kendi sözleri ile anlayalım

Hz. Mevlâna bir okyanus ve büyük bir aşk eri olarak ismini Konya’dan cihana duyurur. Mevlâna anlayışında her şeyin, her cismin ve yaratılan her nesnenin zâhiri görünümünden ayrı olarak bir de bâtıni yani gizli anlamı vardır ve Hz. Mevlâna her şeyi bu gizli anlamı ile görür. Mevlâna anlayışında aşk ve ölüm bile farklıdır.

Hz. Mevlânâ’da ölüm; sevgiliye kavuşmak, bir başka deyişle düğün günü anlamına gelmektedir. Mevlâna, “herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” der. Böylece herkesin ayrılık olarak anladığı ölümü, Hz. Mevlâna sevgiliye kavuşmak olarak nitelendirmiş ve öyle kabullenmiştir.

Mevlâna anlayışında; her şeyi yoktan var eden ve tek yaratıcı güç olan Allah (cc),  en büyük sevgili olarak kabul edildiği için, ölüm O’na kavuşulan gün olarak algılanmış ve ölüme Vuslat, ölüm gününe de Şeb-i Arûs yani düğün gecesi denmiştir.

Hz. Mevlânâ’nın ölüm anlayışını, ancak onun aşk anlayışı ile anlatmak mümkündür. Zira Mevlâna anlayışında âşık, mâşûkuna ancak ölüm sayesinde kavuşabilir.    

Bu nasıl aşk ve nasıl bir sevdadır ki, ağızların tadını bozan ve nice ocaklar söndüren ölümü, sevgiliye kavuşma olarak adlandırsın ve düğün gecesi olarak kabullensin. Bu anlayış ancak, sonsuz ve derin bir ilâhi aşk anlayışı ile mümkün olabilir. İşte Hz. Mevlâna; yüz yıllardır bu derin aşkın ve sonsuz ilâhi sevdanın temsilcisi olmuş, bu aşkı Konya’dan tüm dünyaya duyurmuştur.

O; “Aşk geldi, damarımda, derimde kan kesildi. Beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu. Bedenimin her yanını sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep O...” diyerek gönlündeki sonsuz ilâhi aşkı ve derin Hak sevdasını dile getiren aşk deryasının temsilcisidir.

O; “Bu kapı umutsuzluk kapısı değil, aşk kapısıdır gel” diyerek tüm dünyaya kucak açan ve bütün insanlığı Hak’kın aydınlık ve nurlu kapısına çağıran, herkesi Hak yola davet eden aşk okyanusudur.

O; “Başımı koyduğum her yerde secde ettiğim O’dur. Tek Mâbûd ancak Allah’tır. Bağ, gül, sema, sevgili… Hepsi bahane, maksat daima O’dur” diyerek tek amacının Allah’a kavuşmak olduğunu dile getiren, ilâhi aşkı terennüm edendir.

O; “Aşka uçarsan kanadın yanar” diyen bir şaire cevap olarak, “Aşka uçmazsan kanat neye yarar” diyerek gerçek aşkın Allah’a ulaşmak olması gerektiğini haykıran gönüller Sultanı, aşk bağının sembolüdür.

O; “Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşk çocuklarıyız, aşk bizim anamızdır. Aşksız olma ki ölü olmayasın. Aşkta öl ki diri kalasın” diyerek, ilâhi aşka dalmanın sonsuz dirilik olduğunu, ölmemek için ilâhi sevda ateşine girmek gerektiğini vurgulayan sonsuz ve derin aşkın sahibidir.

O; “Allah'dan başka bir temâşâsı bulunan aşk, aşk olamaz, saçma-sapan bir sevda olur"  diyen, Allah’ın nûrûnu görerek ilâhi aşkta kemâle eren, yalnız ve ancak tek olan Allah’a aşkla bağlanılacağını, O’ndan gayrisine bağlılığın saçmalık olduğunu dile getiren ve ilahi aşkın sırlarına vâkıf olan aşk bağının bülbülüdür.

O; “Allah için ağlayan göz ne mübarektir. O’nun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir” diyerek, yüreklerin ve gönüllerin bağlanması gereken gerçek aşk yolunu gösteren ve ilahi aşk mesajını tüm dünyaya duyurarak herkesi ölçülemeyecek bir rahmete boğan, insanların ruhunu ilahi aşkla diriltendir.

Hz. Mevlâna, âlemlerin Rabbine şöyle nidâ eder: “Ölmek şeker gibi tatlı bir şey. Canı sen aldıktan sonra, seninle olunca candan da tatlıdır ölüm.”

Hz. Mevlâna, ziyaretçilerine de şöyle seslenir: “Ölümümden sonra mezarımı yerde aramayınız. Bizim mezarımız, âriflerin gönüllerindedir. Hak Teâlâ beni aşk şarabından yaratmıştır. Ölsem, çürüsem bile, ben yine o aşkım.”

Hz. Mevlânâ’nın ölüm anlayışını anlatan şu gazeli ne kadar da mânidardır:

Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma.

Benim için ağlama, yazık vah vah deme. Şeytanın tuzağına düşersem işte o zaman eyvah demenin sırasıdır.

Cenazemi gördüğün zaman ayrılık ayrılık deme. Benim buluşmam, kavuşmam işte o zamandır.

Beni kabre indirip toprağa verdikleri zaman sakın elvedâ elvedâ deme. Zira mezar cennet topluluğunun perdesidir.

Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan gelir ki?

Sana batmak görünür, ama o doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür, ama o cânın kurtuluşudur.

Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? İnsan tohumu bitmeyecek diye şüpheleniyor musun?

Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled’e verdiği öğüt:

Ey oğul! eğer daima cennette olmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!

Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma! Merhem ve mum gibi ol; iğne gibi olma!

Eğer hiç kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; kötü söyleyici, kötü öğretici, kötü düşünceli olma!

Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun.  İşte o sevinç cennetin ta kendisidir.

Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan, daima üzüntü içinde olursun.  İşte bu dert de cehennemin ta kendisidir.

Dostlarını andığın vakit gönül bahçen çiçek açar,  gül ve fesleğenlerle dolar.

Düşmanları andığın vakit, gönül bahçen, dikenler ve yılanlarla dolar; canın sıkılır, içine pejmürdelik gelir. 

Bütün peygamberler ve veliler, böyle yaptılar; içlerindeki karakteri dışarı vurdular.

Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu, hepsi gönül hoşluğu ile onların ümmeti ve müridi oldular.

Hz. Mevlâna’dan anlamlı bir söz daha: Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Hz. Mevlâna’yı anlamamıza yarayacak birkaç sözü de şöyle:

Bir günah işlediğinde hemen tövbe et. İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur.

İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu âlem yok değildir.

Birini seviyorsanız O'nu Allahtan isteyin. Kalpler Allah'ın Elindedir.

İşin başında sonunu gör de ceza gününde pişman olma.

Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.

Hz. Mevlâna, ömrünü şu üç kelime ile özetlemiştir: “Hamdım, piştim, yandım.” Hamlık dönemi; babası Sultanü’l- Ulema Bahaeddin Veled’in vefatına kadar geçen dönem, pişme dönemi;  Seyyid Burhaneddin’in terbiyesi altında bulunduğu dönem, yanma dönemi de; Şems-i Tebrizi ile buluşmasından ölünceye kadarki dönemdir.

745. Vuslat ve Şeb-i Arûs yıldönümü vesilesiyle, Hz. Mevlâna’yı en iyi şekilde anlamayı ve O’nun;  “Yaşadığım sürece Kur’an’ın kölesiyim, seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım” dediği Efendimizin sancağı altında buluşmayı Yüce Allah’tan diliyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.   (Salih Sedat Ersöz - Aydan Arı Günden Duru)

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar