Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Hümeze Sûresi’ni tekrar okurken

Tevhidin tarihine baktığımız zaman materyalist ruhlu kalpleri kararmış insanlar, daima aydınlıktan rahatsız olmuşlardır. Toplumu, kendileri gibi zanneden ve kendilerine benzetmeye çalışan bu kimseler,  ilahi mesajın insanlara  ulaşıp aydınlanmamaları için  başta Peygamberler olmak üzere bütün davetçilere karşı ‘alaya alma’ taktiğine başvurmuşlardır. Tarihte bu alay konusu, ilk defa karikatür yoluyla Danimarka ve diğer Batı ülkelerinde ortaya çıkmamıştır ve son da olmayacaktır. İlk insan Hz. Âdem’le birlikte hak-bâtıl mücâdelesi başlamış, bu sebeple bütün Peygamberlere ve İslam davetçilerine gerek sözlü ve gerekse kaş-göz işaretiyle alay hep yapıla gelmiştir. Bunun hedefi; davetçileri toplumun gözünde küçük düşürmek, davetçi ile toplumun arasını açmak ve böylece mesajı etkisiz hale getirmektir.

İslam ve Batı Dünyasındaki Müslümanları ayağa kaldıran eylem, Müslümanların Peygamberimize bağlılıklarının bir göstergesidir. Bu olay bize, sadece protestoları değil, peygamberimize söz, tavır ve yaşam biçimlerimizle nasıl bir ümmet olabiliriz? sorusunu düşündürmelidir. Onun örnek davranışlarını hayatımıza yansıtabiliyor muyuz? Allah’ın yasaklarından hicret edebiliyor muyuz? İşte o zaman asıl onu savunma pozisyonuna geçmiş bulunuruz. Unutmayalım ki, karalanan O’nun yüce şahsiyeti altında,  getirdiği mesaja olan tepkidir. Zaten yapılan  karikatürler onun tıpkı maddi sûretini yansıtmıyor. Karikatürlerin arkasında, mesaja yönelik saldırılar yatmaktadır. Aynı zamanda karikatürlerin anlatmak istediği, materyalist insanın bir tanımıdır. Fransız düşünür Albert Camus, kendi toplumlarını anlatırken; “gazete okur ve çiftleşirler” diyordu. Karikatürlerde kullandıkları malzeme; “domuz, cinsellik, erotizm, kandır.” Bütün bu öğeler her türlü manevi değerlerden soyutlanmış materyalist toplumları anlatır. Onların tarihte izdüşümleri çoktur.  Hani hatırlayalım.  Ebu Cehil, Hz. Peygamber’e: “Biz seni yalanlamıyoruz, getirdiklerini yalanlıyoruz. Sen bizim nazarımızda ‘güvenilir’ bir kişisin” diyordu. Bir başka müşrik Hâris b. Amr ise: “Ya Muhammed! Vallahi sen bize hiç yalan söylemedin. Ama biz senin getirdiğin mesaja tabi olursak, yerimizden, yurdumuzdan olacağız. Bundan dolayı inanmıyoruz” diyordu.

Yine Mekke’de Peygamberimizle sürekli alay eden bir grup vardı. Bunların başında Ebu Zemaa adlı bir müşrik geliyordu. O günün bir nevi medyatörü hüviyetinde olan bu kimse, peygamberimize en aşağılık derecede hakarete varan sözler sarfetmiş ve şiddete varan davranışlarda bulunmuştu. Biz biliyoruz ki, Hz. Peygamber, Uhud’da  ve Taif’te kendisine saldıranlara karşı beddu etmek yerine: “Ya Rabbi! Bunlar bilmiyorlar, onları bağışla!” şeklinde serzenişte bulunmuştu. O, rahmet peygamberiydi. Ama aynı peygamber Ebu Zemaa hakkında dua değil şu şekilde bedduada bulunmuştu: “Allah’ım!Bunun gözünü kör et!”Aynen bedduada istenilen fiil gerçekleşmiştir. Çünkü onun saldırısı, sadece Hz. Peygamberin şahsına değil, davasına yapılıyordu.

Yine birgün Hz. Peygamber  yanlarından geçerken Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden; Velid b. Muğire, Ümeyye b. Halef, Ebu Cehil.. gibi nâadamlar, kaşlarıyla, gözleriyle çekiştirerek alay etmişlerdi. Bu yaptıkları - Irak’ta İngiliz askerlerinin Müslüman çocuklara yaptıkları işkencelerde olduğu gibi- karşısında “kasıla kasıla gülerlerdi.” (bkz. en-Necm 53/60). Hz. Peygamber bu tür psikolojik yıpratma taktiklerinden çok üzülür, incinirdi. Yüce Allah onu şöyle teselli ediyordu:

"Emredildiğini açığa vur. Müşriklerden yüz çevir. Biz seni Allah ile beraber bir başka ilah tanıyan alay­cılardan koruyacağız.” (el-Hicr 15/94-95)

"Senden önce gelen peygamberlerle de alay edildi. Onlarla alay edenleri, alay etmeye vesile saydıkları ha­kikat (İslam) kuşatıverdi. (Sen o kafirlerin ya­lanlamalarından, alaylarından üzülme de onlara de ki:) Yeryüzünde gezip dolaşın da o yalanlayanların akıbeti nasıl olmuş görün." (el-En’am 6/10-11)

Ayrıca Kur’an’da müşriklerin inananlarla alaylarını konu edinen müstakil, ‘Hümeze Suresi’ vardır. Hümeze; birini arkasından çekiştirmek, onunla alay etmek, kırmak, incitmek, şeref ve haysiyetiyle oynamak gibi  manalara gelir. Hz. Peygamberi ve müminleri alay edenler konusunda şöyle buyrulur: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline.”(el-Hümeze 104/1)

Netice olarak söylemek gerekirse, Mekke döneminde Resulullah’ın şahsında  alaya aldıkları İslam, onları çepeçevre kuşatıverdi. İmam-ı Gazali’nin bir sözü var: “Kötülükler kılık değiştirmiş iyilikler gibidir.” Belki de bu çirkin kampanya, Batı insanını  Hz. Peygamber  üzerinde araştırma yapmaya sevk edecektir. Önemli olan Batı’da onlarla birlikte yaşayan Müslümanların güzel örnekliği ve Batı dillerinde Hz. Peygamberle ilgili yayınları çoğaltmaktır. Nasıl ki, İslam’ın ilk yıllarında İslam’a karşı çıkan şahsiyetlerin çocuklarını İslam kuşatma altına aldıysa ve onlar gönüllü olarak İslam’a girmişlerse, bugün de kalemini İslamı karalamaya yöneltmiş olan kimselerin çocukları ve toplumlarını İslam kuşatma altına alacaktır.Yeter ki biz, bize düşeni yapalım. Söz ve davranışlarımızla İslam’ı iyi temsil edelim. Unutmayalım ki, bugün İslam’ın sözden ziyade temsiline ihtiyaç vardır. Haydi öyleyse, temsil yarışına! Gerisi Yüce Rabbimiz’in bileceği bir iştir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.