M. Mustafa Özdemir

M. Mustafa Özdemir

Hadi gel ‘Parlementer’e geri dönelim

 

AK Parti: 238, CHP:139, HDP: 62, MHP: 49, İYİ Parti: 39, Saadet Partisi: 2, Türkiye İşçi Partisi: 2, Demokrat Parti: 1, Büyük Birlik Partisi: 1, Bağımsız 3.

Bugün itibariyle TBMM’deki sandalye dağılım…

Rüyalarında bile göremeyecek partiler bugün TBMM’de temsil ediliyorlar.

Meclisteki partilerin oy oranı yüzde 99’un üzerinde…

Rekor temsil oranı yakalanmış…

Ankara, İstanbul 20-25 yıl sonra el değiştirmiş…

50+1 sayesinde “yüzde birlik” partilerin oyu değerli hale gelmiş...

Başkanla meclisin ayrı ayrı seçilmesi nedeniyle vatandaşın iktidarı uyarı şansı artmış.

Muhalefetin iktidar olma hayalleri tavan yapmış…

17 yıldır deviremedikleri Erdoğan’ı devirme yolunda ilk defa bu kadar umutlanmışlar…

Bunlar olurken istikrar bozulmamış

Hükümet krizi yaşanmamış…

İşte bütün bunlar “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nde ve ona bağlı düzenlemelerle sağlanmış.

***

“Kutuplaşma-kutuplaşma” diye bağıranlar bugün kendilerinin bile inanamadığı tablo içerisindeler.

Eskiden toplum 8-10 kutuptu şimdi 2 ‘kutup’a indi! Demek ki bu sistemle kutuplaşma da azalmış!!

Kim inanırdı ki; CHP’yle Saadet Partisi , HDP’yle İYİ Parti bir araya gelecek.

Bu ülkede olmaz denilenleri hayata geçiren Recep Tayyip Erdoğan bunu da başardı!

***

Yerel seçimlerden büyük bir zafer kazanmış komutan edasıyla çıkan, bizim müzmin muhalefet, damarlarındaki kronik Türk tipi muhalefet anlayışını dizginleyemerek  önce ‘Parlementer sisteme geri dönelim’ söylemleriyle sistem tartışması açtı.

Sonra ya birileri uyardı, ya da kafalarına dank etti ki; yavaş yavaş yan çizmeye, sistem tartışmasını gündemden çıkarmaya başladılar…

Hatta Kemal Kılıçdaroğlu, “Eski sisteme dönülme gibi bir talebimiz bizim hiç olmadı” dedi.

***

Parlementer sistem, başkanlık sistemi…

Kul yapısı, hiçbiri kutsal değil...

Dünya da her iki sistemin de iyi ve kötü örnekleri var.

Aslında bu sistemler birer araçtır, önemli olan yöneticiler, anlayış ve niyettir.

Sorun şu;

60 yıllık eski sistemi biliyoruz.

Kavgalar, gürültüler, krizler, hükümet boşlukları, biri bitmeden biri başlayan seçimler, darbeler…

Şimdi ülke yeni bir sisteme geçmiş..

Daha 1 yıl olmuş kıyamet koparıyorsun.

Hele bir 3-4 yıl geçsin, bir sabret, bir gör…

Bu acele ne, nereye ne yetiştireceksin?

***

Türkiye’ye önemli bir kazanım sağlayacağına inandığım bu sisteme geçilirken “Derdine neydi Başkanlık?” başlıklı yazıda bu köşeden şunu yazmıştım: Sayın Cumhurbaşkanı, şayet koltuğunu, kendi partisinin menfaatlerini düşünseydi Türkiye bugün ‘partili cumhurbaşkanlığı’ diye adlandırılan bu sisteme geçiş yapmazdı.

Muhalefet için de,  “Aslında onlar da biraz “kapasite” olsaydı bu sistemin onların da işine yarayacağını anlarlardı. Yeni sistem ve ittifak düzenlemesiyle mesela “sıfırcı” Saadet’in bile TBMM’de vekili olabilecek” demiştim.

Ve ilave etmiştim: İnanınız, Türkiye Başkanlık Sistemiyle yönetiliyor olsaydı da Erdoğan, ‘Parlementer Sisteme geçelim deseydi’ ona da karşı çıkarlardı!

 

HAKAN ATİLLA GELDİ

Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, özgürlüğüne kavuşarak Türkiye’ye geldi.

Bu dava baştan sona hukuksuz, temelsiz, keyfi, zorbaca, kurgulanmış, siyasi bir davaydı.

Bu dava ABD'nin, İran yaptırımlarına uymayan, eskiden olduğu gibi kendi çıkarlarına itaat etmeyen Türkiye’yi cezalandırma davasıydı.

FETÖ’nün 17-25 Aralık planlamasının da figürü olan Reza Zarrap denilen satılık bir adam üzerinden kurgulanan davada, rüşvetinden uyuşturucusuna, cezaevine kadın sokmaya kadar, pis işler süreç içerisinde bir bir ortaya çıktı.

Türkiye’de her konuda olduğu gibi bu konuda da ABD’ye karşılığını verdi ve “papazlık” yapamazsın dedi.

ABD, Türkiye’ye karşı attığı her adamın cevabı olacağını bir kez daha gördü.

Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, namı diğer “Muhasebeci Kenan” gibilerinin konsolosluk yaptığı memlekette Hakan Atilla’yı gösterdiği gösterdiği vatanseverlikten dolayı tebrik ediyoruz.

O zaman bu davadan “bir cacık çıkmaz” demiştik…

Olan, Hakan Atilla gözaltına alındığında adeta dünyayı ayağa kaldıran, zil çalıp oynayarak bu davaya büyük umutlar bağlayan bizim mandacılara oldu.

 

ÇANKIRILI JOHNSON

Damat Ferit Paşa kabinesinde İçişleri Bakanlığı yapan, İstiklal Savaşı'na karşı muhalif yazılar kalem alan ve İngiliz Muhipler Cemiyetinin kurucusu Ali Kemal Bey'in torununun çocuğu olan, tam ismiyle Alexander Boris de Pfeffel Johnson İngiltere’nin yeni başbakanı oldu.

Tipi, hal ve hareketleriyle 2. bir “Trump”ımız oldu gibi…

Türkiye ile ilişkiler daha iyi noktaya gelir mi

Bakıp göreceğiz…

Çankırı'nın Orta ilçesine bağlı Kalfat köyünde yaşayan hemşehrileri de Johnson’u köye bekliyorlarmış.

Bana biraz çok beklerler gibi geldi.

Ama belli mi olur, belki de gelir.

 

LOZAN ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?

Antlaşmanın 96. yılında tartışma sürüyor: Lozan zafer mi, hezimet mi?

Savaş meydanında kazanılmış bir zaferden sonra oturulan masada, hadi Musul, Kerkük, Halep, Selanik’ten vazgeçtik de bazıları çıplak gözle bile görülebilen Yunan adaları, ortada bir zaferin olmadığının göstergesi değil de nedir? 

Lozan, Türkiye’nin tapusuymuş.

Türkiye'nin tapusu, 1071den beri her karışını kanlarıyla sulayan Türk Milletinin bizatihi kendisidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum