Günün dikkat çeken köşe yazıları

Günün dikkat çeken köşe yazıları

Yeni Akit'ten Abdurrahman Dilipak, internethaber.com'dan Hadi Özışık, Yeni Şafak'tan Salih Tuna, referandum değerlendirmesi yaptı.Yazarlar yazılarında, "AK Parti için sorgulama ve temizlik zamanı "vurgusu yaptı.

 

 
 
ŞİMDİ DÜŞÜNE ZAMANIDIR
 

simdi-002.jpg

 

Allah; bizi mallarımız canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir. Allah, servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Allah’ım, biz senden razıyız, yeter ki sen bizden razı ol! Bizi her zaman sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden bulacaksın!

Mal, güç, servet ve iktidarla övünmeyin. Veren Allah alır da! Hele gücümüz ve servetimiz, aklımız ve imanımızın önene geçerse, yani güç ve servetimiz aklımız ve imanımıza yön vermeye başlarsa bu Allah’ın gücüne gider.. Herkesin bir kaderi, rızkı ve eceli vardır. Ne haşa Allah’ı kıyamete zorlayabilirsiniz, ne de iktidara.. Bunların “Allah’tan” değil de “sizden olduğunu” vehmine kapılırsanız Allah’ın rahmetinden uzaklaşır ve gazabını hakkedersiniz..

Ben şimdikinin 100 katı güç ve servete ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ama daha şimdiden gücümüz ve servetimiz aklımız ve imanımızın önüne geçmeye başladı. Unutmayın, bu helak sebebidir..

Bizim bugünkü Osmanlıcılığımız “Lale Devri” Osmanlıcılığı. “Ramazan şenlikleri” diye Osmanlı çınarını kemirenlerin, direklerarası eğlence kültürünü gelenek gibi sunmaya çalışan bir akıl var peşimizde. Tanzimat kafası bizim sermayedarlarımızın, üniversite mezunlarımızın, bürokratımızın kafası. Bizim içimizde de Halaskâr Zabitan fikrine sahip, siyasetçi kılıklı İttihatçılarımız var artık.

Hep ötekileri değil, biraz da kendimizi hesaba çekmemiz lazım.

SİAD’larımız ne alemde.. Dün 28 Şubat sürecindeki MÜSİAD kaçkınları şimdi hepsi yeniden MÜSİAD’çı oluverdiler.. SİAD’ların arasında o kadar çok her devrin adamı tipinde adam var ki. Dikkat; yazın, dün MAZLUMDER’in başına gelenler, bizim SİAD’ların da başına gelebilir.. “Sermayenin vicdanı” olacağız diyenler, vicdanlarını portmantoya asıp yollarına devam edebilirler.. Sadece SİAD’lar mı, STK’ların hepsi tehdit altında, devleti ele geçirmeye kalkanlar için STK’lar çerez hükmünde.. Zaten aramızda da o kadar çok “Kifayetsiz muhteris” var ki. STK’ları siyasete sıçramak için tramplen tahtası olarak kullanmak isteyenler, kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyenler, şöhret budalası, kibir küpü, menfaat sarhoşu, aşağılık kompleksini, makam-mevki etiketiyle dengelemeye çalışan nevzuhur bir sürü ükela!

Yahu arkadaşlar, bunlar borsa, SPK, BDDK gibi ne kadar stratejik, finansal, bilişim alanında ne kadar kozmik bilgiler bulunan her yere sızdıktan sonra, sizin mi kapınızı çalacaklar. Bu kurumdaki FETÖ’cüleri kimler koruyor, kim kimin sponsorluğunu üstleniyor. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diye bir söz var ya! “Sırtını kime dayıyorsun, seni kim koruyor bana söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”.. Bunlardan birinin kuyruğuna basarsan, sesi başka yerden çıkar. Mevlana öyle diyor: “Köpeğin kuyruğuna bastım, sesi ağzından çıktı!

Allah aşkına önce şu içimizdeki yağmacıları, menfaatperestleri uzaklaştıralım aramızdan..

Sahi sizin bakanlarınız, milletvekilleriniz, belediye başkanlarınız nerede idi bu süreçte.  Sırça köşkte siyaseti taşeronlara ihale ederek, pankart, afiş, broşürle görevlerini yaptıklarını mı sanıyorlar. Elleri ayakları boş değildi ama yaptıkları bir iş de yoktu. Sırça köşklerinde oturup beklediler.. Çünkü Tayyib bey giderse, gelecek olanlara “biz sizdendik, mecbur kaldık” demek için bir bahane bulmaları gerekti.

Kimi siyasileriniz çıkıp açık açık Hayır’a çalıştı yahu! Nerden buldunuz bu adamları. Bu üniversitelere kim yerleştirdi bu adamları.

Belki Erdoğan’ın şimdi partiye gelir gelmez, gizli bir muhakkik grubu ile, tüm il ve ilçelerde, basın, STK, üniversite, belediye, valilik, kaymakamlık demeden her yerdeki konuşulanları not etmesi gerek. Bir check-up gerekiyor.. Şu mikropların bir tahlili gerekiyor. Parti bir an evvel sırtındaki kamburda, vücuda yayılan mikroplardan kurtulması gerek. Erdoğan’ın temizliğe önce kendi yakın çevresinden, yakın mesai arkadaşlarından başlaması gerek. Madem “Yeni Bir Türkiye”den söz ediyoruz. “Yeni Bir AK Parti” gerek.. “Biz kendi hakkımızdaki hükmün değişmesi” için önce kendimizi değiştireceğiz.. Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal!

Bu durumda erken bir seçim kaçınılmaz.. 2018’in ilk çeyreğinde yeni bir seçim için herkesin hazır olması gerek.

Bakın bu saatten sonra artık 2 parti var. HDP bitti. MHP de artık kendi başına barajı geçemez. AK Parti’yi vuran AK Parti içindeki AKP’liler, ikiyüzlü/gizli, suskun AKP’liler oldu. Yoksa MHP’den giden Doğu ve Güneydoğu’dan geldi. MHP’yi Akşener böldü, HDP’yi, keskin sirke politikası, ABD’nin tetikçiliği, Haçlı İttifakı vurdu. Akşener’in, MHP tabanının üçte ikisini sandıktan caydırdığı ya da safına çektiği söyleniyor. Zaten öyle bir ihtimal vardı, üçte biri sandığa gitmeyecek, üçte biri Akşener’in peşine takılacak deniyordu. 

MHP vesilesi ile bu sandık milletin önüne geldi ve bu kritik dengede, hangi oranda olursa olsun, MHP’nin hayati öneme sahip etkisi görmezden gelinemez.

Her ne kadar HDP meydanlarda pek gözükmese de sonuç bu. AKP’li FETÖ’cüler ve SP’si, Yeni Asya’cısı ve “Beyaz Müslümanlar” bu vesile ile deşifre oldular. Birçok “cemaat” Gül, Davutoğlu ve çevresindekiler gibi “Kavga olmasıncı” oldu. Mesela Gül, “Fuller projesi”ni “Makul ve mantıklı” bulanlardan. 

Birileri BÇG ile FETÖ arasında bir “denge”, 3. yol için kendisine alan açılmasını umut etti.. Onun için onların yakın çevresi, mesela Yirmibeşoğullarıgillerle de, Koru’larla da iyi tutanlardan olmuştur. Bunlar hep 2. el üzerinden temas kurmayı tercih etmişlerdir. Onların bu tavrı çevrelerindeki birileri içinde model oluşturmuştur. Bunlar risk almamış hep “kantarın ince ayarı” olmayı hedeflemişti sanki!

CHP’nin seçimlerin yenilenmesi talebi “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir iş.. Gayriciddi. Kaldı ki, referandum yenilense sonuç EVET lehine değiştir. CHP’de Kılıçdaroğlu’na karşı “İstifa” sesleri yükseliyor. Onun da bir şeyler yapması gerek..

Neyse, birileri istemese de, olan oldu. Hayırlı olsun. Belki böylesi daha hayırlı idi. Müjdeler olsun, artık koalisyon dönemi bitti. Sıkıyönetim, örfi idare, askeri mahkeme yok. Jüristokrasi artık sözkonusu değil. Partili bir Cumhurbaşkanı var artık. Selam ve dua ile.  

Abdurrahman Dilipak-Yeni Akit

 

 

ak-partinin.jpg

Yüzde 51.4 "EVET" için kâfi... 

Bu milletin yarısı, korku ritmine teslim olmadı. Bu milletin yarısı, kara bir kuşatma altında olduğumuzu bildiği için, 15 Temmuz gecesi üzerimizden geçen tanklara direndiği gibibir puanlık farkla da olsa "HAYIR"a geçit vermedi.  

Ama karşı koyamayanlar da oldu!

Yüzde 49'un bir kısmı bunlara inandı. Bir kısmı aidiyet duygusuyla partisinin "HAYIR" hanesine oy taşıdı. Bir kısmı nefretini kusmak için sandığa koştu.

Bir kısmı da, "EVET"in karnını doyurmadığını düşünüp, yoksulluğunu, sefaletini ve açlığını sandığa yansıtarak, "HAYIR"a umut bağladı... 

"HAYIR"ı besleyen başka sebepler de var.. 

Yüzde 49,  üzerindeki saldırgan bakışlardan rahatsız oldu mesela. Sosyal medyadaki robotik yaratıkların, "HAYIR" cephesinin karısına, kızına dil uzatması mesela. "HAYIR" diyenlerin, başta FETÖ/PKK ile bir tutulması mesela. Zihinleri karıştıran danışmanların, "eyalet" söylemleri mesela.. 

Liste uzun... 

Başbakan Binali Yıldırım'ın da belirttiği gibi elzem olan, politikadaki zehirli dilin yerine geleceğe yönelik yeni şeylerin söylenmesi gerekiyor. 

Yüzde 49'un da, kafasındaki kaygıların sonlandırılması lazım gelir. Özellikle sahil kesimlerinde yaşayan seçmenin, doğruları yanlış sunan kalemlere, referandum sürecinde korku dizginlerini elinde tutan politikacılara neden kandığını araştırmak gerekiyor.

Bu insanların içindeki yangının söndürülmesi, onlara dokunmaktan geçer. Tayyip Erdoğan'a karşı bastırılamayan nefretin dindirilmesi için, bu insanlara sokulmaktan başka çare yoktur. 

Bana göre, referandumdan çıkan asıl sonuç budur!

AK Parti, 2019'un Kasım ayında,  (erken seçim olmazsa) 7 Haziran benzeri bir felaket yaşamak istemiyorsa, bu mesajı iyi okumalıdır. AK Parti içinde gevşeklik kuyusunda debelenen kişiler ayıklanmalı, "öze dönüş"ün tekrarı yapılmalıdır. Toplumun yarısına gönül kulağını kapatan, herkesle, ve her şeyle kavga halindeki (kendileriyle de kavga ediyorlar) robotik yaratıklara, yazarlara, çizerlere, toz zerresi kadar kıymet verilmemelidir. 

Yüzde 49'u yaralayıp, AK Parti'ye yabancılaştıran bir ruh var. Bu kesimin varlığı, toplumun bütün kesimlerine giden yolun önünde en büyük kasistir. Millete oynamak yerine, millete giden yolun önündeki engellerin kaldırılması elzemdir. 

Dokunmak, duymak, görmek için çalışmak lazım birde!

İl Başkanları, il yöneticileri, belediye başkanları, milletvekilleri... eskiler, yeniler, herkes... 15 yıl boyunca AK Parti iktidarlarının yukarılara taşıdığı kim varsa...  Referandum yolculuğuna çıkanların doğru istikamete yürüdüklerine dair şüphelerim var. Bir çok il başkanının bırakın yanlış yola doğru gitmeyi, "EVET" için hiç kanat çırpmadığını öğreniyoruz... Büyükşehirler'in sofrasına 15 yıldır konulan nimetler,  bizzat bu illeri yöneten belediye başkanları tarafından talan edildi referandum sonuçlarına baktığımızda

Teşhir benim işim değil!

Sonuç ortada... 

Direnmek yerine teslim olmak!

Ya da "adam gibi" başarısızlığını kabullenip çekilmek... 

Bunu yapmıyorlar, tek başına yüzde 51'e ulaşan Tayyip Erdoğan'ın etrafında poz verip, twitter üzerinden boş gevezelik yapıyorlar

AK Parti'nin kendisiyle konuşma vaktidir!

Aksi takdirde yaşadığımız tüm güzelliklerin ateşe verilmesi yakındır!

Hadi Özışık-İnternethaber.com

 

salih-001.jpg

Bugünkü yazı yolculuğumuza başlamadan evvel dünden kalan eksik bir ifadeyi tamamlayayım.

CHP'liler, demiştim, yeni sistemi beğenmiyor, eski sisteme dönmek istiyorlarsa 2019'a hazırlanıp kazansınlar. 

Şöyle sürdürmüştüm: “Meclis'ten yeni bir anayasa değişikliği çıkartıp icap ederse referanduma sunsunlar. Millet onayladıktan sonra neden geri dönüş olmasın. Allah'ın ayeti değil ya, kul sistemi nihayetinde…”

Eksik ifade şuydu: İsterse yüzde 50.01'le kazansınlar, yüzde 49.09'la kaybedenlerin mırın kırın etmeye, çamura yatmaya hakları yoktur.

Bu işin kuralı, raconu budur. 

Aradaki farkın azı çoğu sonucu değiştirmez; maç misali, 1- 0'a da 3 puan veriyorlar 9-0'a da.

Bu seviyede anlatmak zorunda kaldığım için üzülüyorum. 

Ne ki, Mustafa Kemal'in Birinci Meclis'te bir oy farkla Meclis Başkanı seçilmesini misal verenler sanırım benden çok üzülüyorlardır.

Fakat ne olursa olsun yüzde 48 hayır oyu da bizimdir, bu vatanın evlatlarınındır. 

Daha evvel dile getirdim, yineleyeyim: Bu oyları FETÖ, PKK / HDP, sömürge aydınları ve bilumum Can'cıkların inisiyatifine bırakamayız.

Zira “hayır” diyenlerin içinde CHP'lilerin yanı sıra Vatan ve Saadet Partililer ve Fe'mi Bey gibi değişik AKP'liler vardır. 

Kuvvetle muhtemel bizim Selvi de bunların içindedir. Sayın Bahçeli'nin “kılıç artığı” ifadesi münasebetiyle gidip “hayır” demiş olabilir. (Bu arada, Kürt seçmenin tavrı konusunda Selvi yanılmış, Bahçeli haklı çıkmıştır.)

Bunların içinde Star gazetesi yazarlarından çok “biçilmiş” çok “örselenmiş” ve çok “İslamcı” bir abimiz de vardır. Belki de yoktur, günahına girmeyelim.

Lakin değişik ve gevşek AKP'liler çoktur.

“Hayır” oylarının içinde Kılıçdaroğlu'nun yalanlarına kananlar da vardır; Yılmaz ÖzdilUğur DündarÜmit ZileliErol Mütercimler gibi “Atatürkçüler” de! (Hatta fakirin mebzul miktarda “antiemperyalist ve komünist” akrabaları da vardır.)

Kriptolar hariç bunların hiçbiri…

FETÖ sevinsin, PKK bayram yapsın veya elin Alamanı PKK bayrağıyla poz verip Türkiye'ye parmak sallasın, Hollandalı ırkçı lider Wilders Türkleri tehdit etsin, Fransa lideri François Hollande “bölünmüşlük” şarkıları söylesin, 

Yunanistanlı o liderin Türk düşmanlığı coşsun, hülasa, müstevliler Türkiye'nin içişlerine karışsın diye “hayır” oyu vermemişlerdir.

Değil mi Yılmaz Bey?

Değil mi Uğur Bey?

Değil mi ey sancılı ve gevşek AKP'liler?

Biliyorum, sancınız büyük. Çünkü Sayın Erdoğan, partili cumhurbaşkanı olarak AK Parti'nin başına geçecek. 

Haliyle…

Halka yukardan bakan, ekabir, burnundan kıl aldırmayan, “halka hizmet hakka hizmet” şiarını unutup cebini dolduran belediye başkanları, genel sekreterler, sureti haktan görünüp sinsi sinsi “hayır”a çalışan kriptolar, gırtlağına kadar FETÖ'ye batmış gevşek ve “endişeli” AKP'liler, mirasyediler gibi ense yapıp yatan parti teşkilatları, ve tuzu kurular, ve fırıldaklar, ve bilumum Asumanlar için artık hesap verme zamanı gelmiştir.

İtilen kakılan AK Partili garibanları, ve tankların önüne yatan kahramanları daha fazla istismar etmenize fırsat verilmeyecektir.

Antiemperyalist çizgide buluşan Türk Kürt ittifakını da çatallı dillerinizle bölemeyeceksiniz.

Kalbim evet, aklım hayır diyor” şeklindeki kurnazlıklarınıza benzer şekilde,

MHP'den az oy geldi” yollu fitne çıkarma çabalarınız da işe yaramayacaktır. 

Tam aksine, birlik ve bütünlük daha da genişleyecektir… 

Müstevliler endişeli olmakta haklıdırlar. 

Yeniden Büyük Türkiye için… 

Lider Ülke için…

Büyük yürüyüş başlamıştır.

Mübarek olsun.
 
Salih Tuna-Yeni Şafak
 

 

 

Etiketler :