GRAFİKLİ ANALİZ - Beyaz Saray'a giden yol bağışlardan geçiyor

GRAFİKLİ ANALİZ - Beyaz Saray'a giden yol bağışlardan geçiyor

ABD'de son 45 yılda yapılan başkanlık seçimlerinin sonuçları, en fazla bağış toplayan adayın Beyaz Saray'a en yakın isim olduğuna işaret ediyor- Bağışlarla Beyaz Saray zaferi arasında, son 11 seçimde devam eden "doğru orantının", 2016 başkanlık seçimlerin

WASHINGTON (AA) – GÜLBİN YILDIRIM – ABD'de 2016 başkanlık seçimleri için geri sayım başlarken, son 45 yılda yapılan 11 seçimin sonuçları, daha çok bağış toplayan adayın yarıştan zaferle çıktığını ortaya koyuyor.

ABD’de başkanlık yarışına katılan Demokrat ve Cumhuriyetçi aday adayları, seçimlere daha bir yıl olmasına rağmen, siyasi bağışlar için rekabete çoktan başladı. 

ABD Federal Seçim Komisyonu'nun (FEC) verilerine göre, Ekim ayı ortasına kadar en çok bağışı, yaklaşık 128 milyon dolarla Cumhuriyetçi aday adayı Jeb Bush topladı. Bush'u, Demokrat partinin önde gelen aday adayı Hillary Clinton 97 milyon 800 bin dolar destekle izlerken, en fazla maddi yardım alan üçüncü ve dördüncü aday adaylarını 67 milyon 200 bin dolarla Cumhuriyetçi Ted Cruz ve 41 milyon 500 bin dolarla Demokrat Barnie Sanders oluşturdu. Cumhuriyetçi adaylardan Ben Carson ise 38 milyon 254 bin dolarla beşinci sırada yer aldı. Anketlerde öne çıkan Cumhuriyetçi Donald Trump ise kampanyasını kendi imkanlarıyla finans edebileceği için çıkar gruplarından bağış kabul etmiyor. 

Bu rakamlar şimdilik önceki seçimlerdekilere göre az gibi görünse de bağışların, ocak ayındaki parti kurultaylarında başkan adaylarının kesinleşmesinin ardından hızla artması bekleniyor.

Aday adaylarını, finansal destek toplamak için daha şimdiden harekete geçirense, bağış miktarı ile oylar arasında doğru orantı olduğunu gösteren geçmiş seçim sonuçları.

- Başkanlık seçimlerinde paranın önlenemez gücü 

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, ülkede 1970’lerden bu yana yapılan başkanlık seçimlerinin hepsinde, daha fazla maddi destek alan aday yarışı zaferle tamamlayarak, Beyaz Saray'a yerleşti. 

Son seçimlerden geriye doğru gidildiğinde, ABD Başkanı Barack Obama, 2012 yılındaki seçimlerde 1 milyar 72 milyon 600 bin dolara yakın bağış toplarken, rakibi Cumhuriyetçi Mitt Romney 992 milyon 500 bin dolarda kaldı. Obama'ya 2008 seçim döneminde 746 milyon dolar civarı kampanya yardımı gelirken, Cumhuriyetçi aday John McCain’in kampanyasına yaklaşık 350 milyon 100 bin dolar bağışlandı. Obama, bu seçimlerden zaferle çıkarak ABD'nin ilk siyahi başkanı olarak tarihe geçmişti. 

Benzer şekilde, 2004 başkanlık seçimlerinde Demokrat aday John Kerry 328 milyon 500 bin dolar finansal destek alırken, seçimin galibi 367 milyon 200 bin dolar bağış toplayan Cumhuriyetçi George W. Bush oldu. Bush'a 2000 yılındaki seçimlerde de 172 milyon 100 bin dolar bağış gelirken, Demokrat Al Gore 127 bin 100 bin dolar topladı. Sonuçta, daha fazla mali destek verilen Bush başkanlık koltuğuna oturdu.

Bağış ile seçilme şansı arasındaki bağlantı 1996 seçimlerinde de görülüyor. Dönemin Demokrat Başkan adayı Bill Clinton kampanyası için 119 milyon 600 bin dolar bağış elde ederken, rakibi Robert Dole 57 milyon 400 bin dolar bağış toplayabilmiş ve kazanan Clinton olmuştu. 

-Küçük farklarda bile ibre, yüksek bağış toplayana kayıyor

Bununla birlikte seçim sonuçları, bağışlar ile oylar arasındaki doğru orantının, küçük farklarda bile geçerli olduğunu gösteriyor. 

Örneğin, 1992 başkanlık seçimlerinde Demokrat aday Bill Clinton 92 milyon 900 bin dolar, Cumhuriyetçi aday George H. Bush ise 92 milyon 600 bin dolar bağış toplamış, başkanlığı sadece 300 bin dolar daha fazla bağış alan Clinton kazanmıştı. 

Ülkede, 1988 yılında yapılan başkanlık seçimlerini kazanan "Baba" Bush 80 milyon dolar finansal destek alırken, rakibi Michael Dukakis 77 milyon 300 bin dolar bağış toplamıştı. 1984'teki başkanlık seçimlerinde ise, Walter Mondale 66 milyon 700 bin dolar bağış toplarken, Oval Ofis'i alan Ronald Reagan'ın topladığı bağış miktarı ise sadece 800 bin farkla 67 milyon 500 bin dolardı. 

Seçimlerin 1980'deki galibi, 49 milyon dolar finansal destek alan rakibi Jimmy Carter'a karşı, 57 milyon 700 bin dolar bağış yapılan Reagan oldu.

Bu ilginç nokta, 1976 yılındaki seçimlerde de aynen ortaya çıkıyor. O dönem başkanlığı kazanan Cumhuriyetçi Jimmy Carter 38 milyon 400 bin dolar, Demokrat Gerald Ford ise 35 milyon 800 bin dolar bağış topladı.  

Son olarak, 1972 yılındaki seçimin galibi Richard Nixon 61 milyon 400 bin dolar civarında maddi destek sağlarken, rakibi George McGovern 30 milyon bağış alabilmişti. 

- Bağışlar neden bu kadar önemli? 

Amerikan seçimlerinde kampanya maliyetlerinin ve bağışların öneminin giderek artması, dünyanın en pahalı koltuğuna oturmak için sadece iyi bir politikacı olmanın yeterli olmadığı ortaya koyuyor.

Çünkü, devletin kampanya için yeterli ödenek vermediği ABD'de adayların, milyonlarca dolar tutan reklamlarda yer alabilmek, dünyanın en büyük ülkelerinden birini bir uçtan diğer uca dolaşarak mitingler düzenlemek, sosyal medyayı etkin kullanabilmek, seçim büroları ve kampanya ekipleri oluşturabilmek için milyonlarca dolara ihtiyacı bulunuyor. 

Dolayısıyla seçim kampanyasını daha iyi finanse eden aday, daha çok reklam ve daha çok mitingle daha fazla seçmene ulaşarak oylarını artırma imkanı sağlıyor.

- Bireylere sınırlama, iş çevrelerine sonsuz imkan 

Ancak her seçimde katlanarak yükselen maliyetler, "adaylar bu kadar yüksek meblağlara ulaşan bağışları nasıl ve nereden topluyor" sorusunu da akıllara getiriyor. 

Bu noktada, ABD'de siyasi bağışlar, sadece FEC'e kayıtlı bireyler ya da PAC (Political Action Commission) adı verilen siyasi eylem komisyonları yoluyla toplanabiliyor.

Siyasi bağış sistemi, dünyanın diğer yerlerine göre daha şeffaf yapıya sahip olsa da bireyler ile ticari kurumlara yönelik maddi sınırlamalardaki tutarsızlıklar ise göze çarpıyor.

FEC'in adaylara, bireysel bağışlar için koyduğu üst sınır, her seçim dönemi için 2 bin 700 dolar. Ancak seçmenler, PAC'ler yoluyla kişi başına 5 bin dolara kadar katkı sağlayabiliyor. 

Ticari kuruluşlar ve sendikalar ise, adaylara doğrudan bağışta bulunamasa da PAC'ler vasıtasıyla destek verebiliyor. Ancak burada dikkat çeken, kuruluş ve sendikaların PAC üzerinden bağışlarına herhangi bir sınır getirilmemesi. 

ABD Yüksek Mahkemesi’nin 2010 yılında 4'e karşı 5 oyla aldığı kritik kararıyla mümkün hale gelen bu sınırsız bağış imkanı da ülkenin yönetim şeklini demokrasiden, yönetimin zenginlerin elinde bulunduğu plütokrasiye dönüştürdüğü eleştirilerine neden oluyor.

Mahkemenin söz konusu kararından sonra yapılan ilk seçim olan 2012 başkanlık seçimlerinde iki adaya yapılan toplam bağış miktarının 2 milyar dolara yaklaşarak rekor kırması da bu noktada ülkede büyük ses getirmişti.

- Bu kadar büyük bağışlar nüfusun az bir bölümünden geliyor

Öte yandan, Washington merkezli bağımsız sivil toplum kuruluşu Center for Responsive Politics'in (Duyarlı Siyaset Merkezi) araştırmaları, giderek artan bağışların nüfusun çok küçük bir bölümünden geldiğini gösteriyor.

Paranın ve lobicilik faaliyetlerinin seçimler ve kamu politikaları üzerindeki etkisini ölçen kuruluşun verilerine göre, yaklaşık 320 milyonluk nüfusa sahip olan ülkede, 2014 ara seçimlerde yarışan adaylara bağışta bulunan kişi sayısı sadece 1 milyon 280 bin civarındaydı.

Bu da bağışçıların, toplam nüfusa oranının yüzde 0,04'ü aşmadığına işaret ediyor. Dahası, 200 dolar ve üzerinde bağış yapanların oranı yüzde 0,08'e inerken, bu, yaklaşık 256 bin Amerikalıya karşılık geliyor. 

- Bağış mı, rüşvet mi tartışmaları

ABD'de şirketler, sendikaların ve varlıklı vatandaşların kendi çıkarlarına yakın gördükleri siyasi adayları, PAC'ler üzerinden paraya boğması, rüşvetin bağış kılıfına sokulduğu kaygılarını da beraberinde getiriyor. 

Özel sektörün kendine kar olarak dönmeyecek bir yatırım yapmayacağı ve siyasi bağışların bazı sözler karşılığında verildiğini savunanlar, seçim sonuçlarında bağış yapan iş çevrelerinin etkili olduğunu ve ABD hükümetinin, başta Wall Street bankaları olmak üzere büyük ticaret kuruluşlar tarafından kontrol edildiğini öne sürüyor. 

Diğer taraftan, siyasi bağışların ABD anayasasıyla korunma altına alındığı ve demokrasinin bir parçası olduğunu düşünenler ise kampanya desteklerine kısıtlamaları bir çeşit sansür mekanizması olarak görüyor. Bu gruplar, kişilerin ve kuruluşların istedikleri adayları desteklemede özgür olduğunu ve bunun engellenemeyeceğini savunuyor. 

Bununla birlikte, adaylara yapılan bağışların büyük bölümünün bireysel olması ve FEC kontrolünde gerçekleşmesi, rüşvet iddialarına karşı çıkan bu grupların diğer argümanlarını oluşturuyor. 

- Tarih tekerrür edebilir

Ülke seçimlerinde bağışların önemine dair tartışmalar, 2016 başkanlık seçimlerinde de devam edecek gibi görünüyor. Ancak, bağışlarla Beyaz Saray zaferi arasındaki 45 yıllık doğru orantının bu seçimler de devam edip etmeyeceği merak ediliyor. 

Bu önemli sorunun cevabı ise 8 Kasım 2016 akşamı belli olacak ve tarihin tekerrür etmesi halinde, Beyaz Saray'a giden yolun bağışlardan geçtiği tezi daha da güçlenecek. 

AA

Kaynak:Haber Kaynağı