M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Gözlerimi kapatınca gördüm

Uyandığımda karanlıktı. Saate bakmadım.

Terliklerim yatağımın ucundaydı. Kurulmuş bir zemberek gibiydim. Başka türlü yapamadım. Giyindim ve kapıya doğru yöneldim. Ney sesine benziyordu. Ama tam ney gibi de değildi. Yanı sıra ritimler eşlik ediyordu. Çağırgan ve buyurgan bir sesti. Başka ses duyulmuyordu. Benden başka duyan var mıydı? Çağrı sadece bana mıydı? Üzerinde durmadım.

Sese itaat ettim. Dış kapıyı açıp sese doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe güçlendi ses. Ayak seslerimi duymadığımı fark ettim. Başka her şeyi örten, gizleyen, bastıran büyüleyen bir ses.

Ağaçların arasından geçtiğimi yüzüme değen bir dal parçasından fark ettim. Korkmaya başladım. Fakat başka bir his korkudan fazlaydı. Müziğin ritmi hızlandı. Ben de hızlandım. Kalbim de hızlı çarpmaya başladı. Korkum da hızlandı. Başka his de.

Bir el gördüm en son başımın önünden aşağı doğru indi. Bu gözlerini kapat emriydi. Gözlerim itaat etti. Sonra iki farklı el, iki kolumda. İki kişi olmalıydılar. Belki de üç. Gözlerimin üzerinin bir bezle bağlandığını fark ettim. Artık görmüyordum. Onlarla birlikte yürümeye başladım. Gözlerimi kapatınca daha fazla görmeye başladım. Her şeyi görüyordum. Nil’i, Fırat’ı, Babil’i. Mezopotamya’yı, mancınığın ucundaki İbrahim’i, ağacın kovuğundaki Zekeriya’yı, Çarmıhtaki Havari’yi, bıçağın altındaki İsmail’i. Her şeyi görüyordum.

Oturttuklarını biliyorum. Gözlerim kapalıydı. Ancak ben gözlerim kapalı daha çok görüyordum. Görmek için gözlerin kapanması gerek dedi. En yakınımdaki. Korkum geçti. Meydanda her kesin itaat edişinden anladım onun saygın birisi olduğunu. Belki bir komutan, belki bir padişah, belki bir emir. Ateş hem aydınlatıyor hem de ısıtıyordu. Bu bir törendi. Bir ayin belki. Müzikten başka  duyulan sadece sessizlikti. Ve her kes ne yapması gerektiğini biliyordu. Bütün davranışlar müzik ritmindeydi  veya müzik davranışlara ayak uydurmuştu. Adamı ateşin kenarında yüksek bir yere yatırdılar. Su verdiler veya başka bir içecek emin değilim. Oturduğum yerden göremedim. İçti adam. Gülümsedi. Her kes gülümsedi. Vecd  içindeydi. Biz de. Sonra celladı olduğunu sonradan anladığım adam etrafında dönmeye başladı. Raks ediyordu sanki. Ona başkaları da eşlik etti. Anladım ki adamın canı alınacak. Emir böyle hüküm vermiş. Merakım arttıkça korkum azaldı sanki.  Derken herkesin yüzünden alışılmadık bir şeylerin olduğunu fark ettim. Bu bilinenin dışındaydı. Birden ortaya birisi çıkageldi. Padişahın ayakları önüne yüzünü kapadı. Feryat etti. Bağışla dedi. Yüzlerce kez duyulmamış cümlelerle şefaat istedi. Müzik durdu. Ritim kayboldu. Vecd sona erdi.

Padişah aniden ayağa kalktı ve önündeki adamı da kaldırdı. Bağışladım dedi. Değil mi ki şefaat isteyen sensin. Yüz kere hüküm vermiş olsam da bağışlarım.

Gece orada kaldım. Bağışlanan adam bir daha şefaat isteyenle konuşmadı. Çok incindi. Gördüğünde yüzünü astı. İkindi vaktiydi dayanamayıp yaklaştım adama. Neden? Canının bağışlanmasını sağlayan bu adama niye kötü bakarsın? Alemde görülmüş şey midir yaptığın.

Elini başıma koydu ve dedi ki: Ben, canımı padişaha feda edecektim... o, neden araya girdi de şefaatte bulundu?

O anda ben Tanrıyla öyle bir haldeydim ki aramıza seçilmiş bir peygamber bile giremezdi!

Padişahın kahrından başka bir rahmet istemem, ondan başka kimseye sığınamam.

Ben, padişaha yüz tutmuş, onu sevmiş, ondan başkasını yok bilmişim!

Kahrı ile başımı kesse bile bana altmış tane can bağışlar!

Benim işim baş feda etmek, kendimden geçmektir... padişahımın işi de baş bağışlamaktır.

Padişahın eliyle kesilen başa ne mutlu... yazıklar olsun ondan başkasına eğilen başa!

Padişah kahreder de geceyi zift gibi karanlık bir hale sokarsa gece, öyle bir yüce dereceye erer ki binlerce bayram günü olmadan bile arlanır

Padişahı gören kimsenin padişahın etrafında dönmesi kahrın da üstündedir, lûtfun da; küfürden de üstündür, dinden de! (Mesnevi 4/2959-2966)

Satranç oyunu gibi. Demişim gözlerimi açtıklarında. Tek bir adımla ulaştım geldiğim yere. Muamma. Gitmemiş miydim? Hala karanlıktı. İçeri girdiğimde hancıyı gördüm. Dolunayın aydınlattığı yerde oturuyordu. Parmaklarını oynatırken çıkan ritim aynıydı. Duyduğum ritim. Bana doğru dönüp tıpkı satranç oyunu gibi dedi. Titredim. Ne olup bittiğini anlayamadım. Eliyle dokundu. Yanına oturttu. Korkma dedi. Korkma.

Oğul bunlar, satrançtaki oyunlara benzer... her oyunun faydasını ondan sonrakinde gör.

Bu oyunu, o gizli oyunu oynamak için, onu da diğer bir oyun için... nihayet o oyunu da bir başka oyun için oynarlar. (Mesnevi.472889-2890)

İki gündür yoktum dedim. Yine gülümsedi. İki gün oldu mu dersin? Senin ardından çıktım ben de. Ve henüz ocağa koyduğum su ısınmadı. Hadi kapat artık gözlerini. Açınca daha bir şaşkın oluyor insan.

Gözlerini kapat ve artık görmeye başla.

 www.pozitifdegisim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.