Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Gezi Parkı eylemleri..

Gezi Parkı eylemleri yeni bir darbe tezgâhı mı?

 

İki haftayı aşkın bir süredir devam eden Gezi Parkı eylemleri ile ilgili olarak geçen hafta yazdığım yazıda bu işin arkasında Ergenekon tipi bir derin devlet yapılanması olduğunu kaleme almış ve ülkemizin büyümesini, gelişmesini istemeyen dış güçler ile onların içerideki uzantılarının bir oyunu olduğunu belirtmiştim.

Aynı kanaatim daha da pekişerek devam ediyor. Meydana gelen olaylar, ortalığın savaş alanına çevrilmesi, çevrenin yakılıp yıkılması, insanlara, işyerlerine, camiye, polise ve polis araçlarına verilen zararlar bu eylemin masumane olmadığını ortaya koyuyor.

Bu iş kesinlikle çevre ve ağaç konusu değil, Türkiye’yi kimin yöneteceği meselesidir. Ülkeyi kendi sahipleri olarak gören ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana görünür veya görünmez olarak yönetimlerde söz ve karar sahibi olan güç merkezlerinin, ellerinden kayıp gitmekte olan güçlerini yeniden tesis etmek amacıyla ortaya koyduğu farklı bir metottur. Amaç, tüm ülkede karışıklıklar çıkararak sandıkta yıkamadıkları Ak Parti hükümetini zor durumda bırakarak yıkmaktır.

27 Mayıs 1960 darbesinden önce de gençler kullanıldı. Aynen bugün olduğu gibi İstanbul ve Ankara’da tezgâhlanan olaylarda gençler sokağa döküldü ve arkasından darbe geldi. Böylece halkın seçtiği yönetim tekrar komprador sınıfın eline geçti.

28 Şubat’ta Fadime Şahinler, Müslim Gündüzler, Ali Kalkancılar kullanılarak, her türlü sokak oyunları, Susurluk olayı gibi çeşitli tezgâhlar düzenlenerek ve irtica yaygaraları ile önce darbe zemini oluşturdular. Arkasından da başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Silahlı Kuvvetler, medya, sermaye, siyaset, yargı, YÖK ve Rektörler ile beşli çete denilen güçlerin bir araya gelmesi ile post modern darbeyi gerçekleştirerek, ellerinden gitme korkusu yaşadıkları yönetimi yeniden ele geçirdiler.

Şimdi de aynı oyun farklı metotla sahneye konmak istenmektedir. 11 yılda yapılan 3 genel seçimde istedikleri sonucu alamamış, 27 Nisan 2007 e-muhtırasından bir fayda temin edememiş, 28 Şubat döneminde olduğu gibi hükümet partisinin kapatma kararından istedikleri netice çıkmamış ve de 28 Şubat’ta bir araya gelen yukarıda saydığım güç odaklarının çok büyük bölümünü kaybetmiş olan bu karanlık güç merkezlerinin artık geride yapacakları tek şey halkı galeyana getirmek, sokaklara dökmek ve halkımız arasındaki kutuplaşmayı arttırmak kalmıştır. Şu anda son çare olarak bu metot uygulanmaktadır.

Ortalığın savaş alanına çevrilmesi, masum insanların öldürülmesi veya yaralanması, polisin şehit edilmesi, çevrenin ve işyerlerinin tahrip edilmesi çevre duyarlılığı ile izah edilebilir mi? Gerçekten çevreci bir grup böyle işlere kalkışır mı? Eylemlerin içinde çevre duyarlılığı ile hareket eden ve gerçekten ağaç katliamına karşı çıkarak demokratik tepkisini ortaya koyan iyi niyetli insanlar da vardır mutlaka…

Gezi parkı olayları içinde iki farklı grubun varlığından söz etmek mümkündür. Birisi samimi olarak çevre duyarlılığı ile hareket eden ve bu uğurda kimseye zarar vermeden demokratik tepki ortaya koyan bir grup, ikincisi de bu olayları bahane ederek çevreye, işyerlerine, insanlara ve polise zarar veren ve ortalığı yakıp yıkan marjinal, provokatör grup...

Evet bunları birbirinden ayırmak lazım ama maalesef ikinci kategorideki kötü niyetli ve karanlık bir merkeze bağlı olan marjinal grup, birinci gruptaki iyi niyetli insanları kullanmaktadır. Onların artık kendilerini daha fazla kullandırmamaları gerekir. İyi niyetli kişilerin mesajları anlaşılmıştır. Bu işin daha fazla uzaması ülkeye zarar veriyor.

Ama birileri, o karanlık güç merkezleri, yönetimin ellerinden gitmesini istemeyen komprador sınıf bu işi kaşımaya devam ediyor ve olayların tırmanarak sürmesini istiyor. Bu olaylardan ve 17 gündür süren eylemlerden bu karanlık güçler ve yandaşları maddi ve siyasi olarak nemalanıyor. Buna fırsat vermemek lazım. Onun için birinci grupta bulunan iyi niyetli çevreci insanların evlerine dönme zamanı gelmiş, geçmektedir.

Elbette işin perde arkasında, o karanlık güç merkezleri ve yerleşik düzenin temsilcileri ile işbirliği içerisinde bulunan ve ellerindeki imkânın gitmesinden korkan para babaları da bulunmaktadır. Başbakan’ın faiz lobisi dediği güçler de bunlardır. Faiz yoluyla büyük miktarlarda haksız kazanç elde eden bu güçler, dünyada faiz oranları sıfıra yakın iken, parayı yüksek fiyattan satıp vatandaşın ve ülkenin kanını emen güçlerdir.

Gezi Parkı olaylarının hemen ardından Borsada %10 a varan düşüş meydana geldi ve faizler yükseldi. Türkiye hazinesi manipüle edilen faizler nedeniyle 2011 de 14 milyar lira (14 katrilyon), 2012 de 13 milyar lira (13 katrilyon) fazladan faiz ödemesi yaptı. Bu yıl da yine aynı haksız kazancı elde etmek isteyen ve bu tatlı kazançtan vazgeçmek istemeyen güçler, kendi menfaatleri uğruna ülkeyi de, milleti de düşünmezler, hatta her türlü ihaneti iştigal ederler.

Tam da çözüm sürecinin sonunda ve 30 yıldır devam eden terör bitti denilen noktada başlayan bu olaylara basit bir çevreci eylemi olarak bakmak mümkün değildir. Ülke yönetimini yeniden ele almak isteyen karanlık güç merkezleri ile komprador sermaye sınıfının idare ettiği artık kesin olan bu eylemleri sona erdirmek için, her şeye rağmen idarecilerimizin ve polisimizin itidal üzere hareket etmeleri, ortalığı germeden işi yumuşaklıkla ve sapla samanı birbirinden ayırarak bitirmeye gayret etmeleri şarttır. Gerginlikten kimseye fayda gelmez. Mutlu yarınlar efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar