Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Gelenek ve modernite arasında

Yer: Selçuklu Başkenti, İslam Ülkeleri Turizm Başkenti Konya.

Gün: Mübarek Cuma Günü.

Ay: Dünyanın değişik yerlerinde Müslümanlar, tekbirlerle birbirlerini öldürmeye, zenginliklerini ve enerjilerini tüketmeye devam etse de Yüce Allah’ın haram ay olarak ilan ettiği Mübarek Recep ayı.

Konu: Gelenek ve Modernite Arasında İslam Yorumları.

6-7 Mayıs 2016’da şehrimizde tertip edilen bir sempozyumdan bahsediyoruz. İsav, İlahiyat fakültesi ve Büyük Şehir Belediyesinin ortaklaşa düzenledikleri sempozyum. Bu vesileyle şunları sizlerle paylaşmayı uygun gördüm:

İnsanlık tarihinde eski-yeni, kadîm-hadîs, klasik-modern, gelenek ve modernite birbirini nakzeden değil, birbirini tamamlayan unsurlardır, öyle olmalıdır.

Hayat Düsturumuz Kur’ân, kendisinden önceki hakikatleri tekzip ederek değil, tasdik ederek gelir. Kur’ân’ın bu konuda önemli bir vazifesi de denetleyici/el-müheymin olmasıdır. Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur: Kur'an'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve denetleyici/şahit olarak gerçekle sana indirdik. (5 Mâide 48)

Peygamberimiz de biz peygamberler baba bir kardeşleriz, hepimizin dini birdir derken aynı hususa dikkat çeker.

Kur’ân pek çok ayetinde atalar dinini kınar:

Onlara: «Allah'ın indirdiğine uyun» denilince, «Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız» derler; ya ataları bir şey akledemeyen ve doğru olmayan kimseler idiyseler? (2 Bakara 170)

Öte yandan yine Kur’ân, babamız/atamız İbrahim’in dinine çağırırken atalar dinini över:

Yusuf: «Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden, bir toplumun dinini bırakmışımdır. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir ortak koşmak bize yaraşmaz; bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfudur; fakat insanların çoğu şükretmez» dedi. (12 Yusuf 37-38)

Allah uğrunda gereği gibi cihat edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. (22 Hac 78)

Burada önemli olan hakkın, doğrunun yanında yer almaktır. Zira bir şeyin eski olması, onun yanlış oluşunu ve reddedilmesini gerektirmez. Aynı şekilde bir şeyin yeni olması, onun doğru olması ve kabul edilmesi anlamına gelmez. Önemli olan eski olsun, yeni olsun o şeyin hak ve doğru olmasıdır.

İnsanlık tarihinde önce hak vardı. Batıl sonradan oldu. İnsanlık fıtrat üzere yaratıldı. Fıtrattan kopma demek olan, tahrif-tebdil ve yabancılaşma sonradan ortaya çıktı. Onun için şirk-küfür-inkâr fıtrattan uzaklaşıp kopma ve yabancılaşmadır. Bu konu, ayetlerde şöyle ifade edilir:

Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler. Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız. (30 Rûm 31-32)

Kâinata baktığımızda ağaçların köklerinin olduğunu görürüz. Akarsuların kaynakları vardır. Derya ve denizleri besleyen kaynaklar vardır. İnsanın biyolojik varlığını sürdüren de kökleridir. Toplumun temeli aile, anne baba ve çocuklar yanında, dede ve ninelerle kemale erer. Benzer şekilde insanın inanç, ahlak ve sosyal hayatını düzenleyen temel kaynakları vardır. Batı toplumu tarihi müzeye, toplumun kökleri olan ihtiyarları huzurevlerine hapsetmiş, insanın biyolojik ve sosyolojik köklerinden irtibatını kesmeye kalkmıştır.

Kur’ân, tevhid sözünü, kökü yerin derinliklerinde, gövdesi göğün derinliklerinde, Rabbin izniyle her şartta meyve veren bir ağaca benzetir. (14 İbrahim 24-25) Zaten ağacın canlı kalması ve meyveye durması sağlam köklerinin olmasına bağlıdır. Çünkü ağaç kökleri vasıtasıyla yerden gıdasını alıp beslenecektir. İnsan ve toplumlar için de durum böyledir.

Onun için diyoruz ki İslam insanı, kökü mazinin derinliklerinde, dalları ise âtinin yüceliklerinde olan bir hayatın adamıdır. Günümüzde başta İlahiyat eğitimi alanlar ve verenler, din görevlileri olmak üzere insanımızın kısm-ı azamının, düşünce ve inanç hayatında, din algısında, sosyal ve siyasal hayatında geleneksel birikim ile modernitenin dayattığı hayat arasında savrulduğunu söyleyebiliriz. Çoğu insan, meşru çerçeve içerisinde farklılıkları zenginlik gören anlayış yerine, asgarî farklılıkları bahane ederek birbirini ötekileştiren/tekfir eden bir anlayış içerisinde kıvranmaktadır. İşte tam bu noktada gelenek ve moderniteten alacaklarımızın ve reddedeceklerimizi belirlerken kriterlerimiz olmalıdır. Neyi neye göre alacağımızın, neye neye göre reddedeceğimizin kriterleri. Aksi takdirde savrulma devam edecektir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum