Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Geleneği Yeniden İnşa Etmek

Bugünün sorunlarının kökleri, tarihin derinliklerindedir. İşte bu sebeple bugünü anlamak için bazen düne gitmek gerekmektedir. Elbette dünde kalmadan, dünü olduğu gibi buraya taşımak değil, yeniden üreterek sorunlara çözüm önerileri getirmektir, aslolan.

İslam bilim tarihinde İbnü’l-Cevzî, ansiklopedist ve bütünlükçü ulemâ geleneğinin mümtaz bir örneğidir. Kıvrak bir zekâya ve geniş bir kültür halitasına sahip olduğu anlaşılan müellif, bir ömür boyu elde ettiği ilmî birikimini örgün eğitimde talebelerle, yaygın eğitimde ise halkla paylaşmakla kalmamış, yüzlerce eser vererek İslam kültürünün yüzyıllara intikal etmesine vesile olmuştur. Bu güzel hasletlerle yetinmeyen müellif, yaşadığı dönemde ilim adamlığı onurunu korumuş ve toplumsal sorunları çözmede vakıf insan olma sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmiştir. Yine yaşadığı tarihi dönemde dinin özünü bozmaya yönelik yıkıcı ve sapık akımlara karşı eleştirel bir duruş sergilemiştir.

İbnü’l-Cevzî, savunduğu görüş ve düşünceleri Ehl-i sünnet zâviyesinden dillendirmiş, itikat ve amelde her ne kadar selefî bir çizgi tutturmuşsa da asla taassupkâr bir tavır sergilememiş, bizzat mensup olduğu ekolün taraftarlarını yanlış din anlayışları karşısında sesli düşünerek tenkit etmiştir. Buna en güzel örnek Telbîsü İblîs adlı eserinin muhtevasıdır.
İslam düşüncesi içerisinde önemli bir role sahip olan tasavvuf hicrî V. yüzyıldan sonra bireysel felsefî bir anlayış olmaktan çıkmış ve kurumsal bir boyut kazanmıştır. Tabiri câizse, İbnü’l-Cevzî’nin yaşadığı VI. yüzyıl İslam dünyası Tasavvuf’un, kelimenin tam manasıyla kurumlaştığı bir dönemdir. İslam düşüncesinin önemli bir yorum biçimi olan Tasavvuf’un doğuşunda her ne kadar dış âmillerin etkisi olmuşsa da asıl tesir, iç sebeplere bağlı olarak Kur’an ve sahih sünnet olmuştur, denilebilir. Nasıl ki düşünce tarihimizde dün ve bugün hala Felsefe ve Kelam tarihi siyasî ve dinî bakış açılarından dolayı bir meşrûiyet krizi yaşamayı sürdürüyorsa, Tasavvuf da aynı sebeplerden dolayı bir meşrûiyet krizi yaşamaya devam etmektedir. Bu üç bilim dalının tarih boyunca Doğuda ve Batıda övenleri olduğu gibi yerenleri de daima varolmuştur. Tasavvuf da bunlardan birisidir. İnsan mizacının farklı oluşundan dolayı Tasavvuf bilimi konusunda muhtelif eğilimlerin ortaya çıkması da gayet doğal karşılanmalıdır. Önemli olan burada adaleti ve ilim haysiyetini elden bırakmamaktır. Bir bahçede birkaç çürük elma bulduk diye genellemeler yaparak bu bahçede bulunan bütün elmalar çürüktür, şeklinde bir kıyasına başvurmak ne kadar gerçek dışı ise, birkaç aşırı sapkın fikirlere rastladık diye top yekûn bir disiplini reddetmeye kalkışmak da o kadar yanlış ve mantıksal sapma olur. Zira, her millet kendi tarihini kendi sırtında taşır; başkalarının sırtında değil. O halde düşünce tarihimizin bir ufkunu teşkil eden bu ilimden de kaçmak mümkün değildir.

İbnü’l- Cevzî, İslam’ın itikat ve ibadet bahçelerini sarmış olan ayrık otlarını temizleyici bir bahçıvan rolü üslenerek, ibâdî hayatta içtihad yapılamayacağını, içtihadın alanının günün ihtiyaç ve şartlarına göre muamelât konuları olduğunu vurgular. Yazmış olduğu Telbîsu İblîs adlı eserinde sadece Tasavvuf alanındaki sapmalara değil, hemen hemen bütün İslâmî ilimler alanındaki sapmalara değinerek yeniden bu ilimlerin Kur’an ve Sünnet baz alınarak gözden geçirilmesi gerektiğini vurgular. Eğer yeniden dünyada İslam düşüncesinin öncü ve önder konuma yükseltilmesi isteniyorsa süratle bu çağrıya kulak vermek her Müslüman aydın, âlim, ârif ve entelektüellerin görevi olduğunu bilmemiz gerektiğini adeta haykırır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.