G20 Zirvesi'nde ana gündem ticaret kısıtlamaları

G20 Zirvesi'nde ana gündem ticaret kısıtlamaları

Bu yılki G20 Zirvesi'nin ve özellikle zirve sırasında gerçekleşecek paralel mini ikili-üçlü zirvelerin resmi olmayan ana gündemini, ticaret kısıtlamaları oluşturacak

G20 2018 Liderler Zirvesi bu sene dönem başkanlığını üstlenen Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te “Adil ve Sürdürülebilir Bir Kalkınma için Fikir Birliği İnşa Etmek” ana teması çerçevesinde ve istihdamın geleceği, kalkınma için altyapı ve sürdürülebilir gıdanın geleceği ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri olmak üzere dört ana öncelikli başlığa odaklanan bir ajanda etrafında toplanıyor.

Esasen birçok açıdan bakıldığında her ne kadar Arjantin dönem başkanlığı, ülkenin ciddi bir ekonomik krizle mücadele ettiği, özellikle çok taraflılığın içinden geçmiş olduğu krizin tırmandığı, korumacılığın tavan yaptığı ve bilhassa ABD-Çin arasında hala devam etmekte olan ticaret savaşından kaynaklı gerilimlerin ortaya çıktığı ve de G20’yi ilgilendiren birçok meselede üyeleri arasında ciddi fikir ayrılıklarının olduğu bir döneme rastlasa da başarılı sayılabilecek bir başkanlık dönemi olarak nitelendirilebilir.

Arjantin Zirvesi, özellikle G20 üyelerinin ticarette yeni kısıtlayıcı önlemlere başvurduğu ve DTÖ’nün ticaret kısıtlamaları konusunda ciddi çağrılar yaptığı bir atmosferde geçecek. G20’nin yaptırım gücünü haiz olmaması ancak tavsiye niteliğinde kararların alınması üye devletlerin G20’yi ilgilendiren başlıklarda vaat etmiş olduklarını kendi milli hedefleri haline getirmesini zorunlu kılıyor.

Son zirvelere baktığımızda G20 zirvelerinde ülkelerin bir sonraki yıl gerçekleştirmeyi düşündükleri hedeflerine uyum performansı en yüksek devletlerin genelde hep aynı devletler olması bize G20’nin daha etkin bir örgüt olmasının önündeki en önemli engellerden birinin tüm üye devletlerin aynı şekilde bu hedefleri gerçekleştirme angajmanı içerisine girmediği gerçeği olduğunu gösteriyor. Özellikle kalkınmakta olan devletler için G20 büyük ölçüde bir statü yükseltme, prestij sağlama aracı olarak görülüyor. Ancak geçmiş başarılı zirveler düşünüldüğünde, G20'nin esasen devletlerin sadece statü politikasının bir parçası olarak değil küresel sorunlara işbirliği çerçevesinde çözüm bulabilecekleri etkili mekanizmalar da sunma kapasitesine sahip olduğunu tespit etmek gerekir.

- Arjantin başkanlığı ve öncelikleri

Arjantin G20 dönem başkanlığını üstlenen ilk Güney Amerika ülkesi olarak özellikle kalkınmakta olan devletleri ilgilendiren altyapı yatırımı/finansmanını, gıda güvenliğinin geleceğini ve mevcut iş anlayışının değişimini önceleyen ve yine geçmiş dönem başkanlarının da ajandalarında ilk sırada yer alan kadının iş gücüne katılımı ve istihdamının artırılması ve kolaylaştırılmasıyla ilgili alınacak sosyal tedbirleri vurgulayan bir ajanda izledi. Özellikle kendisi gibi gelişmekte olan devletlerin en büyük ihtiyacı olan altyapı finansmanı konusunu dönem başkanlığında öne çıkarması kendisinin de içinden geçmiş olduğu ekonomik krizin atlatılması için bu konuya verdiği önemi yansıtmaktadır. Geçmiş dönem başkanları gibi, Arjantin de zirveye Karayip Toplululuğu temsilcisi olarak Jamaika, ASEAN’ı temsilen Singapur, Afrika Birliği'ni temsilen Rwanda ve NEPAD’ı temsilen Senegal’ı davet etti. Yine her zirvede olduğu gibi İspanya da toplantıya konuk olarak katılacak. İspanya ile birlikte Arjantin tarafından davet edilen diğer iki devlet ise Hollanda ve Şili.

- G20, WTO ve ticarette kısıtlayıcı tedbirler

Trump’ın ‘’ticaret savaşları iyidir’’ çıkışıyla uluslararası politik ekonomik sistemde yeni bir döneme girmiş olduk. Trump’ın başta Çin’e karşı başlattığı ticaret kısıtlamaları, diğer ülkelere de yayılarak adeta “normal” bir durum haline geldi. Şüphesiz bu yılki G20 zirvesinin ve özellikle de zirve sırasında gerçekleşecek paralel mini ikili-üçlü zirvelerin resmi olmayan ana gündemini de ticaret kısıtlamaları oluşturacak.

G20 zirvesine yaklaşırken DTÖ uyarı mahiyetinde bir rapor yayımladı. Bu rapor G20 üyesi ülkeler, bu yılın mayıs ayı ortasından ekim ayı ortasına kadar olan dönemde toplam 481 milyar doları kapsayan 40 yeni ticaret kısıtlayıcı tedbire başvurduğunu gösteriyor. Bu tedbirler arasında tarife artışları, ithalat yasakları ve daha sıkı gümrük prosedürlerinin yer aldığı belirtildi. Raporda, G20 ülkeleri arasındaki yeni ithalat kısıtlayıcı tedbirlerin bir önceki döneme göre 6 kat artarak rekor seviyeye ulaştığı, bunun Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) G20 ticaretini izlemeye başladığı 2012'den bu yana en yüksek oran olduğu vurgulandı. Örgütün Genel Direktörü Azevedo, raporun 481 milyar dolar değerindeki ticareti kapsayan kısıtlayıcı tedbirlere yönelik olgular sunduğunu belirterek, "Bu raporun bulguları, G20 hükümetleri ve tüm uluslararası toplum için ciddi bir endişe kaynağı olmalıdır." değerlendirmesinde bulundu. "Daha fazla gerginlik gerçek bir tehdit olmaya devam ediyor." ifadesini kullanan Azevedo, mevcut gidişatın bu şekilde devam etmesi durumunda dünya genelindeki büyüme, iş ve tüketici fiyatları üzerindeki potansiyel etkileriyle ekonomik risklerin artacağı uyarısında bulundu.

Öte yandan, hatırlatmak gerekir ki zirveden önce bir araya gelen üye ülkelerin Maliye ve Finans Bakanları geçtiğimiz hafta küresel risklerin farkında olduklarını belirten oldukça yumuşak bir bildiri yayınladılar. Bildiride büyümenin dengesiz hale geldiği, küresel eşitsizliğin arttığı, finansal kırılganlıkların yükseldiği vurgulanmasına rağmen herhangi bir önleyici mekanizma ortaya konulmadı. Bu esasen, G20’nin kuruluş amacı olmasa da temel değerler konusunda dahi ortak hareket edilememesi yapısal bir çözümsüzlüğün varlığını doğuruyor. Örneğin Hamburg zirvesinde ABD Hazine Bakanının karşı çıkarak bildiriden çıkarttığı ticareti kısıtlayıcı politikalardan kaçınılması maddesi bu zirvede DTÖ’nün uyarılarına rağmen; üstelik piyasaların da bu yönde bir beklentisi varken bu bildiride de yer almadı.

G20 zirvesi sırasında ikili görüşmelerde çözüm aranacak ticaret kısıtlamaları konusunda merakla beklenen konuların başında Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping görüşmesi geliyor. Görüşmenin ilk açıklandığı günlerde bu görüşmenin olumlu geçeceği bekleniyordu ancak geçtiğimiz hafta APEC zirvesinde ABD Başkan Yardımcısı Pence ile Şi arasında yaşanan tartışma, bu beklentileri ortadan kaldırdı. APEC’de ABD Çin’in haksız rekabet yaptığı yönünde açıklamasının sonuç bildirisinde yer almasını isterken, Çin ise ABD’nin tek taraflı davrandığının eklenmesi gerektiğini savundu ve ilk defa APEC’de sonuç bildirgesi yayımlanmadı. Böyle bir atmosferde gittiğimiz G20 zirvesinden Trump ve Şi arasında gerçekleşecek görüşmenin olumlu sonuçlanmasını beklemek zor görünüyor.

Trump’ın Çin ve Avrupa’ya yönelik başlattığı ticaret kısıtlamaları küresel yönetişim mekanizmalarında da ‘’yeni normal’’ haline geliyor. 2008 krizi sonrası krizin etkilerinin azaltılması yönünde çözüme yönelik adımlar atan G20’nin şu an simgesel olarak serbest ticaret taahhüdüne dahi şerh düşülmesi G20’nin küresel ticaret ve ekonomi alanında sürdürülebilir politikalar izleyen önemli bir aktör olma konusundaki iddiasını sorgulanır hale getiriyor.

- G20 bir statü kulübü olmanın ötesine geçebilir mi?

Esasen G20 belli başlı politik ekonomik ve küresel hedefleri olan ve finansal krizleri çözmek için oluşturtulmuş ve oldukça teknik ama bir o kadar da esnek ve bağlayıcılığı olmayan bir yapı üzerine inşa edilmiş bir enformel örgüt. Diğer yandan, üyesi olan devletlerin statü artırımı ve yarışı içerisine girdiği bir statü kulubüdür aynı zamanda.

Öncelikle krizlerin önlenmesi ve ortaya çıkan krizlerin etkilerinin azaltılması için ortak koordinasyonu sağlamayı amaçlayan G20 birçok alt grup çalışmalarına da ev sahipliği yapıyor. Ticaret kısıtlamalarının arttığı, neo-liberal ekonomik sistemin sorgulanmaya başlandığı, ekonomide devletin rolünün arttığı bir dönemde G20’nin mücadele edeceği alan da genişlemiş oluyor. Öte yandan, G20’nin ikili ve çoklu zirve diplomasileri için de uygun bir platform sunduğunu söylememiz gerekir. Özellikle iklim değişikliği, gıda ve su güvenliği, sağlıklı koşullarda yaşam ve göç gibi her devleti etkileyen küresel sorunların çözümü ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin uygulanması için her üye devletin katılım göstermesi beklenen ortak bir etkileşim alanı sunması G20’nin küresel yönetişime kattığı en önemli artı değerlerden biri.

Elbette ki G20’nin sadece devletlerin prestijlerini arttırdığı bir statü kulübü olarak kalması beklenen bir durum değil. G20’nin bir statü kulübü olmanın ötesine geçerek küresel kamu mallarının sahiplenildiği ve ortak bir geleceğin inşa edilebileceği bu yönetişim mekanizmasını etkin olarak kullanması çok önemli. Ancak çok taraflılığın krize girdiği bu dönemde G20’nin bu ortamı sunuyor olması maalesef devletlerin bunu etkin bir şekilde kullanacağı anlamına gelmiyor. Devletlerin gerek G20’de vaat ettiklerini gerçekleştirmeleri ve örgüt içindeki vaatlerine uyum performans oranlarını her yıl artırmaları gerekse de sorunların ortak akılla çözüme ulaştırılacağına duydukları inanç G20’nin önümüzdeki zirve diplomasilerinin başarısını artıracak ve bu zirveler sonucunda alınan kararları daha da işlevsel hale getirecektir. Kısacası G20’nin amaçlarının sürdürülebilir olması için bu anlayışın devletler tarafından peşinen kabul edilmesi gerekir.

Sonuç olarak, G20’nin daha etkin ve işlevsel olabilmesi için küresel yönetişimde G20’yi sadece bir araç olarak görmekten öte pratik çözümleri gerçekleştirebilecek bir örgüt olarak algılamaları gerekiyor. Uluslararası ekonomik kriz riskinin artması, uluslararası sistemin gidişatıyla ilgili yaşanan belirsizlikler, yaşanan bölgesel krizler ve küresel tıkanıklıklar ve bütün bunların üye devletler arasında siyasi gerilimleri artırması önümüzdeki dönemde G20’nin aktörlüğünü sınayacak en büyük test olarak karşımıza çıkıyor.

[Doç. Dr. Emel Parlar Dal Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :