FETÖ'nün darbe girişimine yönelik Ankara'da ilk dava (3)

FETÖ'nün darbe girişimine yönelik Ankara'da ilk dava (3)

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Astsubay Ömer Halisdemir'in de şehit edildiği Özel Kuvvetler Komutanlığındaki eylemlere ilişkin iddianamesinde, Gülen'in 50 yıllık yasa dışı arşivi dikkati çekti- 1966'dan bugüne tutulan yasa dışı arşivde, örgütün yasa d

ANKARA (AA) - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Astsubay Ömer Halisdemir'in de şehit edildiği Özel Kuvvetler Komutanlığındaki eylemlere ilişkin iddianamesinde, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in 50 yıllık yasa dışı arşivi dikkati çekti.

FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin Ankara'daki soruşturmalara yönelik ilk dava, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesinde açıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Astsubay Ömer Halisdemir'in de şehit edildiği Özel Kuvvetler Komutanlığındaki eylemlere ilişkin iddianamesinde, örgütün istihbarat ağı ve arşivi irdelendi.

Örgütün, devlet yapılanması içerisinde en güçlü olduğu alanların başında, güçlü bir istihbarat ağına sahip olmasının geldiği vurgulanan iddianamede, kamu kurumlarında çalışan FETÖ mensuplarının elde ettikleri bilgileri örgüte aktardıkları, toplanan bütün bilgiler birleştirilerek, büyük bir havuz oluşturulduğu anlatıldı.

İddianamede örgütün, hedeflerine ulaşmak için bu havuzdaki bilgi ve belgeleri amaca uygun hale getirerek hasım cephedeki kişi ve kurumlar aleyhinde kullandıkları aktarıldı. İddianamede, bu sürecin, önce olayın kendilerine yakın medyaya sızdırılması ve kamuoyu oluşturulmasıyla başladığı belirtildi.

Örgütün, mülkiye, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde örgütlenerek, güvenlik bürokrasisi ve istihbarat alanında bir ağ oluşturma yoluna gittiği kaydedilen iddianamede, özellikle son dönemde de Türkiye'nin en mahrem kurumlarından TÜBİTAK'ta derin bir oluşuma gidildiği bildirildi. İddianamede, TÜBİTAK'ın özellikle en gizli birimlerinden Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezindeki (BİLGEM) kadroları sayesinde, devletin üst düzey siyasi ve bürokratlarınca kullanılan kriptolu telefonların dinlenildiğinin ortaya çıktığına işaret edildi.

- Güç ve paranın olduğu her yerde örgütlenmişler

Hizmet ve eğitim hareketi olarak görünmesine rağmen FETÖ/PDY'nin paralel kadrolaşma hedefinin, askeri ve stratejik birimlere yöneldiği, güç, stratejik bilgi ve paranın olduğu her yerde örgütlendiğinin görüldüğüne dikkati çekilen iddianamede, bu hedeflerden birisinin de askeri ve stratejik projelerin, kriptolu telefonların üretildiği, bilirkişi raporlarının verildiği TÜBİTAK birimleri olduğu kaydedildi.

Örgütün istihbarat ağı ya da gücü konusunda, Fetullah Gülen'in sahip olduğu ileri sürülen arşivinden de bahsedilmesi gerektiği belirtilen iddianamede, 1966'dan bugüne tutulan bu yasa dışı arşivde, örgütün yasa dışı adli ve önleme dinlemeleri, kendine ait gelişmiş cihazlarla yaptığı teknik takip, telefon ve ortam dinleme kayıtları, kamu personeline yönelik fişlemeler ile örgütle teması olan öğrenci ve ailelerinin bilgilerinin bulunduğu bildirildi.

İddianamede, her bir ilçe imamının, sorumluluğu altındaki ilçede, sohbet toplantısı olarak adlandırdıkları toplantıya katılan esnaf, memur ve benzeri listesini, bunların irtibat bilgilerini, bu kişilerden ne kadar himmet alındığını, kendilerine bağlılık derecesini, ne iş yaptığını, sohbetlerdeki tutum ve davranışlarını, ilçede örgüte bağlı menkul ve gayrimenkul listesini tuttuğu vurgulandı.

İlçe imamının ayrıca ilçeye yeni atanan kamu kurum/kuruluş yetkililerinin tutum davranışlarını takip ettiği, kendilerinden olan ve olmayanları belirlediği, kişisel zaafları dahil kişiler hakkında biyografik bilgi formları tuttuğu da aktarılan iddianamede, kamu kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının bilgilerinin de örgüt tarafından güncel olarak arşivlendiğine dikkati çekildi.

FETÖ/PDY'nin, "abilik" ve "ablalık" müessesi sayesinde temas kurduğu öğrencilerin aileleri hakkında da bilgi toplayarak, ailelerin dini, siyasi, ekonomik, etnik köken gibi durumlarını kayıt altına aldığına işaret edilen iddianamede, "Bu kapsamda ışık evlerinden, mahalle, ilçe, il, bölge ve Türkiye geneline, yurt dışında ise yine örgütün faaliyet gösterdiği her bir yerleşim yerine ve alanına kadar, örgütün hafızası niteliğinde arşivleri vardır. Her bir sorumlunun, sorumluluğu altındaki birime ya da alana dair tuttuğu ve bir üstüne gönderdiği kayıtları, arşivi vardır." bilgisine yer verildi.

- Örgütün haberleşmede kullandığı yöntemler

İddianamede, dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan örgüt için, haberleşme, talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması, faaliyetlerin sağlıklı şekilde yürütülmesinin hayati öneme sahip olduğu vurgulandı.

Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel, örgütün haberleşme yöntemlerinin de çeşitlilik gösterdiği aktarılan iddianamede, en önemli haberleşme aracının, genel olarak başkası adına ya da örgüt kontrolündeki kurum, kuruluş adına kayıtlı, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına ulaşılamayan GSM hatları olduğu bildirildi.

Yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edildiği ve eski hatla telefon cihazının da değiştirildiği anlatılan iddianamede, "Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi, legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir." tespiti yapıldı.

İnternet üzerinden haberleşmeye imkan tanıyan Skype, ByLock, Tango, WhatsApp gibi programların, şifreli ve düşük maliyetli olması nedeniyle oldukça sık tercih edildiği de belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir. Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir. Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri Gülen ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. Gülen'in, 'çok önemli hususların yüz yüze görüşülmesi' yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur."

İddianamede, örgüt mensuplarının, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ettikleri, "abi" ya da "hocam" şeklinde genel ifadeler kullanılmaya özen gösterdikleri vurgulandı.

İl ve ilçe imamlarının ise genel olarak "kod" isim kullandıkları, hatta isim veya soyadı bilgilerini değiştirerek tamamen yeni bir kimlikle faaliyetlerine devam edebildikleri de aktarılan iddianamede, örgütsel görüşmeler sırasında "hizmet, şakirt, Fetullah Gülen, cemaat" gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterildiği, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanıldığı anlatıldı.

İddianamede, örgüt toplantılarında verilen talimatların, ufak kağıtlara yazıldığı, hatta bunların lüzumu dahilinde yok edilebilmesi için "yenilebilir" özellikte olmasının sağlandığına işaret edildi.

- "Korku imparatorluğu oluşturmayı başardılar"

Örgütün, son yıllarda adeta bir "korku imparatorluğu" oluşturmayı başardığı, bu sürecin birinci aşamasında, yayınlanan ya da yayınlanacak ses kayıtları kamuoyunda gündem oluşturan yazarlarca geniş kitlelere iddia şeklinde ana hatlarıyla duyurulduğuna dikkati çekildi.

İkinci aşamada, şahıslar tarafından ortaya atılan bu iddiaların, özellikle belirli basın yayın kuruluşları aracılığıyla haberleştirilerek, ülke genelinde tartışılır hale getirildiği ifade edilen iddianamede, şu bilgiler yer aldı:

"Üçüncü aşamada ise konuya ilişkin bilinçaltı algısı oluşturulmuş kitlelere yönelik, mevcut hükümet aleyhine tepkiselliğin arttırılması, kitlelerin harekete geçirilmesi, devlet kurumlarının ve bürokrasinin yıpratılması gayeleriyle sosyal medya ve basın yayın organları üzerinden algı operasyonları yapılmaktadır. 17-25 Aralık sürecinde de bu yöntemlerle hükümeti devirmeye yönelik, üst akılla profesyonelce oluşturulmuş, tamamen organize bir strateji izlenmiştir. FETÖ/PDY'nin, kendisinden olmayanlara karşı kullandığı çok sayıda illegal yöntem olup, bunlar şahsın işinden, ailevi yaşantısına, kişisel zaaflarından, toplumsal konumuna göre şekillenmekte ve çeşitlilik göstermektedir."

- Siyasi baskı

İddianamede, örgütün siyasetle ilişkisinin "faydacı" ve hatta "fırsatçı" temelde olduğu, öncelikle siyaset ve kurumları üzerinde etkili olarak kadrolaşmanın önünü açmayı, elemanlarını etkili konumlara taşımayı, onların korunup kollanmasını sağlamayı hedeflediği belirtildi.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli konunun da örgütün taşeronluğunu yaptığı politikaları devlete hakim kılmak istemesi olduğu bildirilen iddianamede, şu tespitler yapıldı:

"Başta uyuşturucu, terör ve Kürt sorunu olmak üzere, iç güvenlik, dış politika, uluslararası güvenlik, bölgesel ve küresel ilişkiler, uluslararası kuruluşlar, ekonomi, eğitim ve benzeri konularda kendi alternatif politikalarını üretip, bunların devlet ya da hükümet politikası haline gelmesini sağlamaya çalışmaktadır.

Siyasi ve sosyal konularda kendi düşünce ekseni etrafında bir kamuoyu oluşturmak, tüm toplumu hedef alıp kendi anlayışınca terbiye etmek, karar alıcı ve politikacıları etkilemek amaçlarıyla özel olarak yetiştirilmiş ve medyada, televizyon programlarında ön plana çıkartılmış çok sayıda akademisyen ve gazeteci, FETÖ/PDY mensubu olarak ulusal ve uluslararası politikalara yön verebilmek adına başta algı operasyonu olmak üzere her türlü yolu denemektedir. Bunların yanı sıra örgüt, mensuplarını milletvekili olarak meclise sokmayı istemekte, ilgi gösterdiği kanun tasarıları hakkında hukuk büroları aracılığıyla çalışmalar yapıp medya organlarının da katılımıyla yasama sürecine müdahil olmaya çalışmaktadır."

- Medya ve psikolojik harekat

İddianamede örgütün, FETÖ/PDY’nin son dönemde, devletin gizli bilgileri, toplantıları ve telefon görüşmelerini, devlet kademelerindeki kendi unsurları vasıtasıyla her türlü yolu "meşru" sayan bir anlayışla ele geçirip montajlayarak, Twitter, Facebook, YouTube gibi sosyal paylaşım sitelerinde yayınlayarak devleti ve hükümeti, "itibarsızlaştırmak" suretiyle "casusluk" faaliyeti içerisine girdiğinin de görüldüğü kaydedildi.

Devletin en mahrem bilgilerinin dahi medyaya servis edilebildiği vurgulanan iddianamede, "Örgüt özellikle yasa dışı dinlemeler esnasında elde ettiği ses kayıtlarını medya organları vasıtasıyla iddia şeklinde kamuoyuna ana hatlarıyla duyurmakta, ülke genelinde tartışılır hale gelen iddiaların özel bir kurguyla sunumunu yapmakta ve hükümet aleyhine tepkiselliğin artırılmasını, devlet kurumları ve bürokrasinin yıpratılmasını hedeflemektedir." ifadeleri kullanıldı.

Örgütün bu tavrının yeni olmadığı, 28 Şubat sürecinde de antidemokratik girişimlerin, grubun medya organlarınca desteklendiği ve dönemin hükümetini devirmeyi hedefleyen yayınlar yapıldığı aktarılan iddianamede, şu değerlendirmeler paylaşıldı:

"Yine 1980 askeri müdahalesinin hemen ardından Gülen, Sızıntı dergisinde yayınlanan yazısını 'Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçik'e bir kere daha selam duruyoruz.' diyerek sonlandırmıştır. Sonuçta kamuoyunda bütün bunların, devletin ortadan kaldırılmasına, ele geçirilmesine, anayasal düzenin cebren değiştirilerek yok edilmesine, hükümeti iş yapamaz hale getirmeye ve devirmeye yönelik belirli bir strateji doğrultusunda gelen talimatlar üzerine yapıldığı, bu uğurda her türlü baskı, cebir ve benzeri tarzda hareketlerin de örgüt tarafından meşru görüldüğü anlaşılmıştır."

- Dershaneler, ışık evleri, öğrenci yurtları

Örgütün eğitim alanındaki faaliyetlerinin de irdelendiği iddianamede, FETÖ'nün önemli bir ayağını "öğrenciler"in oluşturduğu, bu öğrencilerin, toplumun çeşitli kesimlerinden özellikle de kırsal bölgelerden şehirlere gelen fakir aile çocuklarından oluştuğu bildirildi.

FETÖ'nün, okul ve dershanelere yönelmesinin temel amacının, örgüte öncülük edebilecek ve zamanla kadrolarında yer alabilecek zeki kişileri yetiştirmek olduğu tespiti de yapılan iddianamede, "Bugün gelinen noktada, yıllardır her dile getirildiğinde reddedilmeye çalışılan ve tepki gösterilen, 'Gülen ve örgütünün amacının, açtıkları okulları sayesinde Türkiye'de ve çevre ülkelerde bir yönetici sınıfı oluşturmak' iddiasının doğrulandığı görülmüştür." ifadesi yer aldı.

İddianamede, örgüt evleri, yurtları ya da dershanelerinden yetişerek kendilerine değişik görev, sorumluluk ve misyon yüklenmiş kişilerin kamuoyuna yansımış açıklamalarından sistemin işleyişine ilişkin şu tespitlerde bulunuldu:

"Örgütle ilk karşılaşmalar genellikle dershanelerde ya da benzeri eğitim kurumlarında olmaktadır. Temas sağlanan öğrenciler, abilerin sorumlu oldukları evlere dağıtılmaktadır. Öğrenciler belirli bir okula yerleştirilmek isteniyorsa, sınavlara birkaç ay kala gruplar halinde farklı yurtlara çıkarılmaktadır. Bu gruplar, daha sonra daha küçük gruplara ayrılmaktadır. Her öğrenciye 'kod' adı verilmektedir. Bu yapıyla alakalı dershanelere öğrenciler yönlendirilmektedir. 'Paralel Devlet' dediğimiz yapılanma içerisinde, aslında bölgesinden birimlerine kadar herkes 'kod isim' kullanmıştır. Mülki İdare, Emniyet, TSK ve Yargı gibi stratejik kurumlar için hazırlanacak öğrenciler, daha özel şartlarda seçilip, özel şartlarda hazırlanmaktadır. Bunlar özellikle 'dörder kişilik gruplar' halinde hazırlanmakta ve bunların mümkün olduğunca diğerleriyle teması sınırlanmaktadır. Bunlara 'hücre tipi' yapılanma modeli uygulanmakta, askeri okullara, Polis Akademisi ve Polis Kolejine sokulacak öğrenciler, kesinlikle kendi dershanelerine gerçek isimleriyle kayıt edilmemektedir. Bu öğrencilere sınav soruları sınavlardan önceden verilir. Buna örgüt jargonunda 'Fetih okutmak' denir. 'Fetih okutmak', 'sınavda çıkacak soruların öğrencilere okutulup ezberletilmesi' demektir. Özellikle hukuk fakültelerinde okuyan öğrencilere 'top sakal bıraktırıp, küpe taktırarak, girecekleri ortamda kimliklerini gizlemeleri için 'stil çalışması' yaptırdıkları bilinmektedir."

- Dershaneler veri tabanı gibi kullanıldı

Dershanelerin örgütün adeta vesayet araçları olduğu, çocuklar ve ailelerin bilgilerinin depolandığı veri tabanı olarak kullanıldığı ifade edilen iddianamede, her ilde en az bir tane bulunan örgüt okullarına, bazı ailelerin etkilenmemesi için çocuklarını göndermedikleri, fakat dershaneler için bu ihtimal daha az olduğundan, dershanelere daha fazla öğrencinin gittiği vurgulandı.

Konunun sadece eğitim olmadığı, PDY'nin, dershaneler üzerinden çocuklara, ailelere, il ve ilçelere, köylere ulaştığı ve kontrol ettiği anlatılan iddianamede, "Bu bağı kopartacak şekilde, dershanelere gerek kalmayan bir sistem getirildiğinde artık PDY'ye ya da benzeri bir yapıya ihtiyaç kalmayacaktır" değerledirmesi yapıldı.

Örgütün "abilik" ve "ablalık" müessesiyle çocukları adeta ailelerinden daha iyi tanır hale geldiği, çocukların gelişimini takip ettiği ve çocuklar bahanesiyle ailelerinin evlerine gelip bilgi toplayıp, not ettiği belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Ailenin dini, siyasi, ekonomik, demografik, eğitim, kültürel, etnik ve benzeri durumu o defterlerde kayıtlı olup, adeta aileler fişlenmektedir. Bu şekilde Gülen örgütünün elinde, 'geniş bir demografik arşivin olduğu' bilinmektedir.

Sonuçta 'eğitim alanı', örgüt için adeta bir 'ara yüz' konumundadır. Zira 'eğitim alanı', örgüt açısından 'üç temel' fonksiyon görmektedir. Her şeyden önce 'insan' kaynağı sağlamakta, ikinci olarak ekonomik kaynak temin etmekte ve üçüncü olarak ise belki her şeyin ötesinde, hareketin meşru gibi görünmesini sağlamaktadır. Üçüncü fonksiyon diğer ikisinden daha önemlidir çünkü eğitim faaliyetleri, diğer gayri meşru faaliyetleri kamufle etmektedir."

(Sürecek)

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :