FETÖ sanığı, TSK Hukuki Yardım Sandığı'nın eski avukatı çıktı

FETÖ sanığı, TSK Hukuki Yardım Sandığı'nın eski avukatı çıktı

MİT tırlarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında 4 avukatla ilgili hazırlanan iddianamede, tutuklu sanıklardan Sönmez Ahi'nin TSK'nın Hukuki Yardım Sandığı'nın bir dönem avukatlığını yürüttüğüne yer verildi

 Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yönelik soruşturma kapsamında 4 avukatla ilgili hazırlanan iddianamede, sanıklardan Sönmez Ahi'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Hukuki Yardım Sandığı'nın eski avukatı olduğuna yer verildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, MİT tırlarına ilişkin yürütülen dosya kapsamında 4 avukat hakkında hazırlanan 95 sayfalık iddianame, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.

FETÖ'nün yargı alanındaki yapılanmalara özel bir önem verdiği ve örgüt üyelerinin tüm yargısal birimleri ele geçirmesinin hedeflendiği belirtilen iddianamede, bu yapılanmaya dahil oldukları iddia edilen avukatlardan tutuklu sanıklar Atilla Tarık Çilekçi, Sönmez Ahi ve Bekir Mustafa Yılmaz ile hakkında yakalama kararı bulunan Faruk Öksüz'ün, eylemleriyle savcılığa verdikleri ifadelere yer verildi.

Sanıklardan Sönmez Ahi'nin savcılık beyanının da yer aldığı iddianamede, Ahi, Can Dündar'dan satın alınan villada avukatlık yapmasına ilişkin "Bekir Mustafa Yılmaz ile üniversite yıllarına dayanan bir tanışıklığı olduğu ve ofisindeki bir odayı kiraladığını" söylediği belirtti.

Sanık Ahi, beyanında "2015 sonuna doğru Bekir Bey bana, 'başka bir yere taşınmak istediğini, müstakil bir villa aldığını' söyledi. O dönemde ben de ayrılıp müstakil bir büro açmak istememe rağmen maddi durumum buna el vermiyordu. Teklif edince, Rönesans evlerinde almış olduğu villaya kendisi ile birlikte taşındım. 'Can Dündar'ın villasını satın aldığını öğrendiğimde, 'Niçin Can Dündar'ın bürosunu aldın?' diye sordum. Bu büronun Can Dündar'dan alınması safahatından hiçbir bilgim ve katkım olmadı. En son büroya taşınırken Dündar'a ait olduğunu öğrenmiştim." ifadelerini kullandı.

- TSK Hukuki Yardım Sandığı avukatı çıktı

Ahi, ifadesinde, 2013 yılının Ağustos ayından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Hukuki Yardım Sandığı'nın sözleşmeli avukatlığını yaptığını belirterek, şunları anlattı:

"Hukuki problemi olan rütbeli subaylar sandığa müracaat eder. Sandıkta tıpkı CMK avukatlığında olduğu gibi basın hukuku ile ilgili davaları takip etmemiz için görevlendirildik. Bu kapsamda çalışma sistematiğimize göre hukuki sorunu olan paşalarımız ve diğer subaylar takip edilecek iş nedeniyle vekalet vermeleri üzerine davalarını takip ederdik. Bir başka avukatta daha vekalet olabilir ancak detayını bilmiyorum. Bu şekilde çalıştığım dönemlerde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, diğer komutanlar Hamza Celepoğlu ve diğer kişilere ilişkin vekalet almıştım."

Özel ve Akar haricinde vekalet aldığı askerlerden hiçbirisiyle yüz yüze görüşmediğini savunan Ahi, bu dönemde Hamza Celepoğlu'nun kurumla ilgili tekzip ve düzeltme işlerine baktığını, şahsi hiçbir davasını takip etmediğini iddia etti. Ahi, Celepoğlu'nun MİT tırları soruşturması sırasında avukatlık yapması teklifini de kabul etmediğini anlattı.

Sanık Ahi'nin Bank Asya'da 6 Mart 1997'de açılan hesabının bulunduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın FETÖ/PDY çatı soruşturması kapsamında HTS kaydı alınan 72 şahsa ait 336 numara ile irtibatlı olduğu belirtilen iddianamede, Sönmez Ahi'nin ihbar ve rapor içeriklerine göre, Ankara'da "abilik" yaptığı, Zekeriya Öz ile irtibatlı olduğu, sanık Atilla Tarık Çilekçi'nin işlerini yürüttüğü, hakim Kadir Kayan ile örgüt evlerinden arkadaş olduğu kaydedildi.

İhbar ve raporlara göre, Ahi'nin MİT tırlarının durdurulması olayında kilit rol oynayan Hamza Celepoğlu'nun avukatlığını yaptığı aktarılan iddianamede, sanık Ahi'nin MİT tırlarının durdurulması olayından kısa bir süre sonra, hadiseyi Cumhuriyet gazetesinde haber olarak geçen Can Dündar'ın yaptığı ilana rağmen uzun süre satamadığı gayrimenkulünü resmi işlemlerde ortağı olan diğer sanık Bekir Mustafa Yılmaz ile beraber aldığı" öne sürüldü.

- 15 Temmuz'dan sonra ifadesini değiştirdi

İddianamede, ihbarlarda "FETÖ'de etkili biri" olduğu belirtilen avukatlardan Atilla Tarık Çilekçi'nin, 20 Şubat 2016'da savcılıkça alınan ifadesine de yer verildi.

Hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen Çilekçi, "FETÖ/PDY yapılanması ile ilgili hiçbir ilgim yoktur. Cumhurbaşkanımızın tekrarladığı şekilde, 'altı ibadet, ortası ticaret, yukarısı ihanet olan bir yapılanma' olduğunu düşünüyorum. Benim bir dönem ibadet kısmında olan kişilerle görüşmüşlüğüm vardır. Yargıda vücuda getirilen oluşumla bağ kurduğum iddiası tamamen gerçeğe aykırıdır. Hayatımda böyle bir yapının içine hiçbir zaman girmedim." ifadelerini kullandı.

İddianamede, Çilekçi'nin, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 26 Ekim 2016'da başsavcılığa verdiği ifadesindeki şu beyanları yer buldu:

"Bir dönem ibadet kısmında olan kişilerle görüşmüşlüğüm, tanışıklığım var diye ifade vermiştim. Birileri gibi haram lokma yemedim ya da, 'Benim bu yapıyla hiçbir ilişkim yok' demedim. Yalan söylemedim. Bu yapının yurt dışında Türk okulları açarak bayrağımızı dalgalandırması, milli marşımızı oralarda okutması, Türk kültürünü oralarda tanıtması, halkımızın genelinin sempati duyması sebebiyle ben de bu yapıya sempati duydum. Milli ve dini duygularıma hitap etmesi sebebiyle Fetullah Gülen'in kitaplarını okuyup videolarını izledim. Özellikle devlet büyüklerimizin, siyasilerimizin, birçok yazar ve akademisyenin bu yapı hakkındaki güzel ve olumlu açıklamalarıyla ben de bu yapıya karşı hep olumlu düşünceler oluştu. Bu yapının Allah rızası için işler yaptığını düşündüğüm için sohbetlerine katıldım. Ağırlıklı olarak Said Nursi'nin kitaplarını okudum. Fakat hayatımın hiçbir safhasında bu yapının karar alma ve yönetici pozisyonunda olmadım. İbadet kısmında ben hep namazında, niyazında dini vecibeleri yerine getiren, vatanını milletini seven insanlar gördüm. 17-25 Aralık 2013 olayları ile kısmen, 15 Temmuz darbe girişimiyle tamamen bu yapının dini kullanarak herkesin dini düşüncelerini istismar ederek bu işlere giriştiğini anladım. Bu yapının 17-25 Aralık olayları ve özellikle 15 Temmuz darbe girişimine kadar böyle bir yapılanma içinde olduğunu kesinlikle bilmiyordum."

- "Ahmet Sait Kavurmacı bu yapıya açıkça destek veren kişidir"

Çilekçi, ABD'ye hiçbir zaman gitmediğini öne sürerek, bu yapıda hiyerarşik yetkisi olan herkesin ABD'ye gittiğini ve Fetullah Gülen'i görmek için her şeylerini verdiğini anlattı.

Can Dündar ile ilişkili olduğu iddialarına karşılık Çilekçi, "Benim Can Dündar ile MİT tırlarının durdurulması olayıyla zerre kadar ilgim yoktur. Diğer sanıklar tarafından Can Dündar'ın evinin satın alındığını 17 Şubat 2016'da gözaltına alındığımda öğrendim. 15 Temmuz darbe girişiminde tutukluydum." ifadelerini kullandı.

Sanık Çilekçi, Aydınlı Şirketi'nde 2003'ten sonra hukuk müşaviri olarak çalıştığını belirterek, şunları kaydetti:

"Şirketin yönetim kurulu üyesi ve üst yöneticisi Ahmet Sait Kavurmacı, bu yapıya açıkça destek veren kişidir. Kavurmacı, beni İstanbul Florya'daki iş adamlarının abisi olduğunu söylediği Asım hoca ve Halim hoca ile iş yerinde tanıştırdı. Bu kişilerin şirkete 2-3 ayda bir gelip gittiklerini görüyordum. Sohbet veren Alim abi ve avukat Fatih Şahiner, 2014 yılının Temmuz ayında, tutuklanan cemaatçi polislerin avukat ekibine katılmamı istedi. Cemaatin yanlış yaptığını ifade ederek, teklifi reddettim. Onlar da bana, 'Fetullah Gülen diyor ki; adanmışların avukatlığını yapacak kişiler de adanmış olmalıdır.' dedi. Ben de 'Benim öyle bir adanmışlığım yok, bu teklifinizi kabul edemeyeceğim.' dedim. Hiçbir polisin ya da cemaate yakın kamu görevlisinin veya cemaate yakın sivil toplum kuruluşu, dernek, vakıf hiçbirinin avukatlığını almadım. 'Alim abi'nin Bakırköy'den Silivri'ye kadar olan bölgenin sorumlu abisi, avukat Fatih Şahiner'in de bunun işlerine yardımcı olduğunu düşünüyorum. Bu kişilerin talebi üzerine ByLock yükledim. Bu yapı devlet büyüklerimizi, siyasilerimizi dahi kandırmış çok alçak bir yapıdır. Ben de kandırıldığımı düşünüyorum."

- "Tüm üst rütbeli subaylar Sönmez Ahi'ye vekalet vermişlerdir"

İddianamede sanık avukat Bekir Mustafa Yılmaz'ın "Can Dündar ismini basından bilirim. Hiçbir irtibatım yoktur. Şayet sorulan soruşturmaya konu maliki olduğu gayrimenkulü satın almam ise; ben bu villayı bir emlak firması aracılığıyla aldım. Bu sebeple doğrudan Can Dündar ile irtibatım olmadı. Tapu işlemleri sırasında Can Dündar eşine vekaletname verdiğinden alım satım işlemlerini eşi ile birlikte tapuda gerçekleştirdik. Ancak bu alım satım sırasında da Can Dündar yoktu." ifadesine yer verildi.

Yılmaz'ın, sanık Sönmez Ahi ile ilgili ifadeleri şöyle:

"Sönmez Ahi, ordu yardımlaşma sandığı niteliğinde bir vakfın anlaşmalı avukatıdır. Bildiğim kadarıyla bu vakfın amacı bütün askerlerin ihtiyacı olan özellikle basın hukuku ile ilgili haklarının korunması için hukuk yardımı almalarını temin etmektir. Bu kapsamda Sönmez Ahi, Genelkurmay Başkanı'ndan başlamak üzere vakfın kapsamındaki bütün üst rütbeli kişilerin avukatıdır. Bunları ne tanır ne de görüşür. Zaten parasını da yaptığı işleri karşılığı vakıftan ücret tarifesine göre alır. Bu kişilerden birinin de Hamza Celepoğlu olduğunu bilahare öğrendim. Yani örnek vermek gerekirse askerler ve paşalar hakkında basın yayın organlarında çıkan asılsız yahut diğer niteliklerdeki tekzip, tazminat ve benzeri davalara ilişkin vakfın istemi üzerine Sönmez Ahi gerekli hukuki girişimleri yapar. Bu yardım vakfının çalışma sisteminde bütün paşalar öncelikle kendileri adına Sönmez Ahi'ye vekalet vermişlerdi. Bu kapsamda Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'den Hulusi Akar'a kadar tüm üst rütbeli subay ve komutanlar Sönmez Ahi'ye vekalet vermişlerdir. Ama hemen hemen hiçbirisi de Sönmez Ahi'yi tanımazlar. O da hiçbir askeri tanımaz."

Sanık Yılmaz, MİT tırlarının durdurulması eylemini "vatana ihanet" olarak algıladığını savunarak, "MİT tırlarının durdurulması sonrası Can Dündar'ın Cumhuriyet gazetesinde MİT tırlarının durdurulması olayına ilişkin görüntüleri yayınlaması olayı ile bu şahsa ve eşine ait gayrimenkulü satın almam arasında hiçbir illiyet ve irtibat yoktur." dedi.

- Serbest bırakıldıktan sonra yakalama kararı

İddianamede firari sanık Faruk Öksüz ile ilgili "24 Şubat 2016'da gözaltına alındığı, 25 Şubat'ta tutuklamaya sevk edildiği, ilgili hakimlikçe tutuklamasının reddedildiği, adli kontrol ile serbest bırakıldığı, başsavcılıkça karara itiraz edildiği, 4 Mart'ta gözaltına alındığı, 5 Mart'ta tutuklandığı, 13 Temmuz'da tahliye edildiği, ByLock kullandığının tespiti üzerine 12 Ekim'de hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldığı" bilgilerine yer verildi.

Başsavcılıkça 25 Şubat 2016'da alınan ifadesinde suçlamaları reddeden Öksüz, "Ben devletin kurumlarının paralelinde çalışma yapan herhangi bir yapılanmanın şahidi, tanığı ve üyesi olmadım. Yaptığım işler avukatlık faaliyetleri çerçevesinde olmuştur. 2008'de TUSKON'un vekilliğini yaptım. Ancak 2-3 yıldır vekaletim olmasına rağmen aktif vekillik görevimi yapmıyorum." dedi.

İddianamede, Faruk Öksüz'ün "örgütte avukat abi olarak yer aldığı, örgütün avukatı olduğu, FETÖ ile ilgisi bulunduğu değerlendirilen şirket ortağı olduğu, ByLock kullandığı" belirtildi.

 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :