FETÖ mağduru pilot Kuvvet'in hakkını AYM teslim etmişti

FETÖ mağduru pilot Kuvvet'in hakkını AYM teslim etmişti

İran'da düşen özel uçağın FETÖ'nün kumpasıyla ordudan ihraç edildiği belirtilen kaptan pilotu Melike Kuvvet'in, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurusunun 8 Haziran 2017'de karara bağlandığı ortaya çıktı - Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce incelen

ANKARA (AA) - AYLİN SIRIKLI DAL / FERDİ TÜRKTEN - İran'da düşen özel uçağın kaptan pilotu Melike Kuvvet'in, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) kumpasıyla ihraç edildiği gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuruda, Anayasa Mahkemesi, Kuvvet'in hakkını teslim etmiş, ihlal kararı vererek yeniden yargılama yapılmasına hükmetmişti.

İran'ın Çaharmahal ve Bahtiyari eyaletinde Başaran Holding'e ait özel uçağın düşmesiyle oluşan kazada hayatını kaybeden 11 kişiden biri olan pilot Melike Kuvvet'in Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuru kararına AA ulaştı.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, 2001'de Hava Kuvvetleri Komutanlığında subay sınıfında göreve başlayan, pilot yüzbaşı olarak görev yapan Kuvvet hakkında, Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar üzerine, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından, İstihbarata Karşı Koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari tahkikat başlatıldı.

İstihbarata karşı koyma faaliyeti çerçevesinde 31 Temmuz 2012'de Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından ifadesi alınan Kuvvet'e, bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, maddi sıkıntı yaşayıp yaşamadığı, bu sıkıntıları aşmak için neler yaptığı soruldu. Ayrıca bir astsubayın ismi belirtilerek, onunla nasıl tanıştığı ve ilişkilerinin boyutu hakkında sorular yöneltildi. Soruları ayrıntılı yanıtlayan Kuvvet, ifade tutanağını imzaladı.

Tahkikat üzerine Melike Kuvvet hakkında, sıralı sicil üstleri tarafından, disiplin ve ahlaki durumu nedeniyle "Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir" ortak kanaatli sicil belgesi düzenlenerek, ayırma işlemi süreci başlatıldı.

Kuvvet, 13 Mayıs 2013'te, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca TSK'den çıkarıldı.

- AYİM'deki iptal davası

Melike Kuvvet, 10 Temmuz 2013'te TSK'den ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açtı.

Dava dilekçesinde, psikolojik baskı altında yorma ve aldatma teknikleri kullanılarak ifadesinin alındığını, ifade tutanağını okumadan imzaladığını belirten Kuvvet, özel hayatın gizliliğine müdahale eden sorular sorularak alınan ifadenin hukuka aykırı şekilde elde edilen delil olduğunu ve işlem tesisine esas alınamayacağını savundu.

Melike Kuvvet, Sicil Yönetmeliği'ne göre aşırı borçlanma dolayısıyla ayırma işlemi yapılabilmesi için birden fazla uyarılması ve hareketlerini düzeltmemesi halinin gerçekleşmesi gerektiğini ancak bu yollara başvurulmadığını da dava dilekçesine ekledi.

Dava dilekçesinde, özel hayatına ait hususlar nedeniyle en ağır disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ölçülü olmadığını belirten Kuvvet, çok sayıda takdir belgesi bulunduğunu, disiplin cezası almadığını, çok başarılı çalışmaları olduğunu, özel yaşamına ait unsurların kurum disiplinini ve düzenini tehdit eden bir yönü bulunmadığını kaydetti.

- Dava reddedildi

AYİM Birinci Dairesi, 14 Mayıs 2014 tarihli kararla oy birliğiyle davayı reddetti. AYİM kararında, Melike Kuvvet ve iki personelin ifadeleri dikkate alındığında, isnat edilen davranışların, TSK'nin itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranış kapsamında olduğu ve bu nedenle başvurucunun TSK'deki görevini devam ettirmesinin uygun olmadığı savunuldu.

Kuvvet'in ifadesinin usulsüz ve hukuka aykırı şartlarda alındığı iddialarının da reddedildiği AYİM kararında, Melike Kuvvet'in ifadesinin ceza soruşturması kapsamında değil, disiplin soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada uğratıldığına dair kanıt bulunmadığı gerekçesine yer verildi.

- Karar düzeltme istemi de kabul edilmedi

Melike Kuvvet, bu karara karşı karar düzeltme isteminin de reddedilmesi üzerine, 16 Aralık 2014'te Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Dilekçede, başvurucunun, özel hayatıyla ilgili olan ve görevi ile hiçbir ilgisi bulunmayan iddialar gerekçesiyle meslekten çıkarılması nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği ileri sürüldü.

Melike Kuvvet dilekçesinde, istihbarat birimi tarafından alınan ifadesinin gerçeği yansıtmadığını, ifade tutanağını okumadan imzalamak zorunda bırakıldığını, mahremiyet hakkına müdahale eden ve savunma imkanı tanınmadan elde edilen beyanların yasal delil olarak kabul edilemeyeceğini belirtti.

Birçok kez takdirname ile ödüllendirildiğini, sicillerinin çok iyi derecede olduğunu, özel hayatına ilişkin unsurların hiçbir şekilde görevine yansımadığını, ayırma işleminin ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu kaydeden Melike Kuvvet, başvuru dilekçesinde, bu nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan haklarının ihlal edildiğini belirterek, yeniden yargılama yapılmasını istedi.

Kuvvet, Anayasa Mahkemesinden 503 bin 546 TL maddi ve 50 bin TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etti. Melike Kuvvet, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizlenmesini de istedi.

Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, somut olayın koşulları dikkate alındığında başvurucunun şeref ve itibarının korunması bakımından haklı nedenler bulunduğu anlaşıldığından kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebini kabul etti. Bu nedenle kararda Melike Kuvvet'in adı M.K. olarak yer aldı.

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, 8 Haziran 2017'de, Kuvvet'in, özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna vararak, ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verdi.

- Gerekçeden

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünün gerekçesinde, mesleki hayat çerçevesinde, kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmalarının, özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahaleyi oluşturduğu belirtildi.

Başvurucunun borç durumu ve cinsel hayatına ait unsurlar gerekçe gösterilerek TSK'den ilişiğinin kesilmesi işleminin, özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğunun anlaşıldığı ifade edilen gerekçede, müdahalenin ihlal oluşturmaması için Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen ve somut başvuruya uygun düşen "kanunlar tarafından öngörülme", "Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma", "demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama" ölçütlerine uygun olması gerektiği kaydedildi.

Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabileceklerine işaret edilen gerekçede, hakkındaki tahkikat sonucunda TSK'den ayırma işlemi tesis edilmesinin, başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hale geldiği anlatıldı.

Gerekçede, bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde, başvurulabilecek son çare yada alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerektiği vurgulandı.

- İfadeyi alanların kimliği karartılmış

Olayda, başvurucunun TSK'den çıkarılmasına dair kararın istihbarat birimi tarafından alınmış ifadelere, özellikle başvurucunun kendi beyanına dayalı olarak alındığının görüleceği belirtilen gerekçede, "Ancak istihbarat birimi tarafından alınan ifade tutanaklarında, disiplin soruşturması için ifade alındığı belirtilmemiş ve başvurucuya ne ile suçlandığı bildirilmemiştir. Başvurucuya somut isnatlar ve olay tarihleri belirtilmeden sorular yöneltilmiştir. Sorulan sorular, kişilerin tüm özel yaşamlarını kapsayacak şekilde kapsamı, sınırları ve amacı belli olmayan niteliktedir. İfadeyi alanların kimlik ve unvanları ile ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır." tespitleri yer aldı.

Başvurucunun isnatları reddettiği, ifadesinin hukuka aykırı şekilde alındığını ileri sürdüğü aktarılan gerekçede, şunlar kaydedildi:

"Kişilerin psikolojik baskı ve zorlama altında, olumsuz koşullar içerisinde ifade verdiklerini kanıtlamaları neredeyse imkansızdır. Bireyler karşısında çok daha güçlü konumda bulunduğu tartışmasız olan idarenin, ifade alma sürecinde, objektif gözlemci bulundurma, avukat yardımı sunma, görüşmeleri kamera ile kayda alma gibi geniş olanaklara sahip olduğu da dikkate alındığında, kişilerin bu yöndeki iddialarının aksini kanıtlama yükümlülüğü idareye aittir.

Tüm bu hususlar nedeniyle idarenin, söz konusu ifade sürecinde başvurucuya ne ile suçlandığını somut, belirli olay ve olgular göstererek bildirmediği görülmüş, savunma hakkı tanıdığını ve özgür iradeye dayalı konuşma koşullarını sağladığını da kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla özel hayata ilişkin hususlar sebep gösterilerek, TSK'den çıkarma işlemi tesis edilmesi sürecinde, başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır."

- AYİM kararına eleştiri

Gerekçede, AYİM kararında, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun özel yaşamına ilişkin eyleminin, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği ve TSK'nin işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı kaydedildi.

AYİM kararında, başvurucunun, soruşturma usulünün hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik iddialarına da makul bir gerekçe ile yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği belirtilen gerekçede, "Bu nedenlerle idare ve derece mahkemesi kararlarının özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, bu nedenle müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu nedenlerle başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir." denildi.

Gerekçede, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin ilgili yargı merciine gönderilmesine hükmedilmesi gerektiği belirtildi.

Melike Kuvvet'in tazminat talepleri ise "yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili idari yargı mercisine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu" gerekçesiyle reddedildi.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :