Ergenekon davası

Ergenekon davası

Dosyaları ayrılarak yeni bir esasa kaydedilen 3 sanığın yargılandığı davada, duruşmaya ilk kez katılarak savunma yapan sanıklardan emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı hakkında, yakalama emrinin kaldırılması ve yurt dışına çıkmasının yasaklanması kararı alınd

 Ergenekon davası kapsamında ilk kez savunma yapan emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı, "Suçlamaları Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ağır bir itham olarak gördüm. Terörist suçlamalarını kabul etmediğim ve açılan soruşturmaların kumpas olduğuna inandığım için teslim olmadım" dedi.

İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ses ve görüntü kaydı yapılan duruşmada savunması alınan Bakıcı, Türkiye Cumhuriyeti'ne duyduğu sevgi, bağlılık ve saygı gereği ifade vermek istediğini belirtti.

-"Delillerin sahte olduğunun ortaya çıkması nedeniyle geldim"

Adaletin, kapatılan özel yetkili mahkemelerden ibaret olmadığına inandığını kaydeden Bakıcı, "Devlet katındaki en yetkili kişilerin bu davaların kumpas olduğunu açıklaması, davalara esas olan delillerin sahte olduğunun ortaya çıkması ve yargının da bunu kabul etmesi nedeniyle, adalete güvenilmesi gerektiğinin sorumluluk bilinciyle duruşmaya geldim" dedi.

Terörün yoğun bir şekilde yaşandığı Şırnak'ta görev yaparken, özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 2 Ağustos 2010'da kendisine savunmasının alınması için bir yazı gönderildiğini, bu yazıyla gururunun kırıldığını ve kendisini sürecin içinde bulduğunu aktaran Bakıcı, bazı basın yayın organlarında yayınlanan infaz haberleriyle derinden etkilendiğini ve gerçekleştirdikleri terörle mücadelenin suç gibi gösterildiğini savundu.

- "Yurtiçinde olmama rağmen yurtdışında olduğum yazıldı"

İhbarcı mektuplarının yalan bilgiler içerdiği, yalan ve iftiralarla insanların suçlu duruma düşürüldüğünü kaydeden Bakıcı, "Mayıs 2011'de, Şırnak ve Cizre'de paralel denilen gruba ait dini bir konuşma toplantısında birilerinin, 'Ergenekoncu generalin işi bitti' şeklinde konuşmaları var. Ne tesadüftür ki bu konuşmalardan bir hafta sonra özel yetkili savcılık ifade vermem için çağırdı. Daha iddianame çıkmadan, tutuklanacağım konuşulmuştur" ifadesini kullandı.

İddianamedeki suçlamaların hiçbirinin doğru olmadığını ve bu suçlamalardan alnının akıyla, gerçeklerin ortaya çıkmasını ümit ederek beklemeye karar verdiğini anlatan Bakıcı, "Suçlamaları Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ağır bir itham olarak gördüm. Terörist suçlamalarını kabul etmediğim ve açılan soruşturmaların kumpas olduğuna inandığım için teslim olmadım. Ancak yurtiçinde olmama rağmen bazı basın yayın organları yurt dışına kaçtığımı yazdı" şeklinde konuştu.

Mustafa Bakıcı, davanın diğer sanığı Bedrettin Dalan'ı hayatında hiç görmediğini ve hiçbir irtibatının olmadığını da belirterek, kendisi hakkında yayınlanan en aşağılayıcı haberin, PKK tarafından yurt dışına kaçırıldığı haberi olduğunu ve bu haber gibi diğer, neye hizmet ettiğini bilmediği haberlerin, asılsız, siyah propaganda haberlerinden olduğunu öne sürdü.

- "Haberleri servis edenler bulunduğunda, kumpas amacı ortaya çıkar"

Söz konusu haberleri hazırlayanlardan özür değil öz eleştiri beklediğini ve haberi kendilerine servis edenler tarafından nasıl kullanıldıklarını görmeleri gerektiğini dile getiren Bakıcı, "Servis edilen haberlerin kaynağı ortaya çıktığında, kumpasların ne maksatla kurulduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni daha fazla yıpratmamak için susmayı tercih ettim" dedi.

İddianamede askeri hiyerarşinin gizli bir örgüt gibi gösterildiğini ve askeri savcılığın konuyla ilgili takipsizlik kararına itibar edilmediğini de söyleyen Bakıcı, "İsimsiz iki ihbar mektubuna güvenildi. Bu ihbarcı subayın görevi, kimliği, söylediklerinin doğruluğu hiç araştırılmadı. İhbarcının genelkurmay karargahının çeşitli birimlerinde olan, yüksek rütbeli komutanların bile ulaşamadığı ayrıntılı bilgilere sahip olması dikkat çekicidir. Bu da, mektupların bir kişi tarafından değil, organize bir örgüt tarafından yazıldığı şüphesi doğurmaktadır" savunmasını yaptı.

- "TSK'nın internet uygulamaları"

Devletin kendisini Bilgi Destek Daire Başkanılığı görevine vekaleten atamaması durumunda sanık sandalyesinde olmayacağını ve internet uygulamalarının 2009 yılından beri TSK'da resmi olarak uygulandığını öne süren Bakıcı, şunları ifade etti:

"19 Ocak 2006'da bölücü faaliyetlere yönelik eylem planlandı. Genelkurmay Başkanlığı'na internetin de dahil olduğu 13 görev verildi. Bunda dönemin başbakanı ve içişleri bakanının da imzaları var. Bu plan, iç güvenlikle ilgili olduğu için çok gizliydi ve çelik kasamda saklıydı. Bu resmi belgelerin hepsi nasıl olur da imzasız ihbar mektuplarıyla illegal hale gelir anlamak mümkün değil. Orduda bir görevlinin, 'görevi devam ettirmeyeceğim' deme imkanı olmaz. Bilgi Destek Dairesi vekaleten tarafıma verildiği tarihte yeni yapılanma yoluna gittim. Bu dönemde internet işlemleri asgari seviyede yürütülüyordu. Ulusal basında çıkan haberlerle ilgili istatistiki bilgiler tarafıma iletiliyordu. 5 ayda yok denecek kadar az haber yüklendi. 2008 yılı öncesine ait, göreve getirilmeden yazılan bu haberler de terörle mücadeleyle ilgiliydi. Savcı beni site içeriğini değişmedim diye suçluyor. Bu mantıkla herkesi suçlayabilirsiniz. Dava konusu andıç, yasaya uygun kurulması planlanan şube müdürlüklerine alınmasını uygun gören bir andıç. Yeni kurulan sitelerin eski internet siteleriyle ilgisi yok. Bir andıcın hazırlanması gibi hususların sorumlusu, oradaki en kıdemli görevli olan Albay Dursun Çiçek'ti. Andıç bir karargah çalışma çizelgesidir. Başlı başına bir emir değildir. Uygulama emrini hazırlaması için daire başkanlarına götürülür. Genelkurmay Başkanı'nın onayından geçip yayınlanır. Orada bir şey yazması, uygulamaya geçeceği anlamına gelmez."

- "Böyle bir planı (andıç) o güne kadar kimse görmedi"

Andıçla ilgili haberin çıkmasının ardından Dursun Çiçek'i aradığını ve onun da kendisine "ilgim yok" dediğini belirten Bakıcı, "Dava konusu planla ilgili askeri savcılıkça inceleme yapıldığını ve personelin ifadesinin alındığını öğrendim. Planı biz de inceledik. O güne kadar böyle bir planı hiçbir personel görmemişti. Emir vermemiştik ve kimse böyle bir çalışma yapmamıştı. İncelediğim bu plan, yazım kuralları gibi askeri terminolojiye de uymuyordu. Tespitlerimizi tutanak altına aldık ve askeri savcılığa ilettik" diye konuştu.

Haberlerden bir hafta sonra Bilgi Destek Dairesi'nden, kurulması düşünülen 4 internet sitesinin kapatılması ve bilgisayarların iade edilmesi emri aldıklarını kaydeden Bakıcı, şunları konuştu:

"Mesainin bitmesine doğru daireye gittiğimde, aramalardan ve panikten kaynaklanan bir dağınıklık hakimdi. Bir komutan sorumluluğuyla, dağınıklığın giderilmesi için evlerine giden personelin görev yerine dönmesi emrini verdim. Bazı personeller evine vardığı için ancak saat 22.00-22.30 gibi daireye ulaşabildi. Sitelerin kapatılması ve bilgisayarların iadesi emrini verdim. Siteler saat 24.00'e bir kala kapatıldı. 'İmha işlemlerini tamamlayan gidebilir' emrini vermiştim. Bir kısmı 1-2 saatte tamamlarken, bazısının işi öğlene kadar sürdü. Denildiği gibi 10 günlük bir imha işlemi yoktur."

- "Eylem planının hazırlandığına dair iz yok"

Dairelerdeki bilgisayarların Genelkurmay Başkanlığı serverlerine bağlı olduğunu ve tüm kayıt işlemlerinin ana bilgisayar üzerinden gerçekleştiğini anlatan Bakıcı, dairedeki bilgisayarların imajlarının alındığı ve bilgilerinin kaybedildiği iddialarının doğru olmadığını, bu bilgilerin ana bilgisayar üzerinden log kayıtlarıyla bulunabileceğini, incelemelerde bu yönde herhangi bir ize rastlanmadığını, eylem planının dairedeki bilgisayarda hazırlanmasının söz konusu olmadığını savundu. 

Mustafa Bakıcı, daire başkanı olarak yaptıklarının bir örgüt faaliyeti gibi gösterildiğini de aktararak, tüm suçlamaları reddettiğini ve beraatine karar verilmesini istediğini anlattı.

Duruşmada beyanı sorulan sanık Bakıcı'nın avukatı Mahir Işıkay da, kumpas olduğunu belirttiği diğer davalar gibi bu davanın da ihbar mektuplarıyla oluşturulduğunu, tüm taleplerine rağmen ihbarcının ortaya çıkartılmadığını ve böylece ihbarların sahteliğinin ortaya çıktığını söyledi.

- "Andıç yasal bir belge"

Işıkay, "Soruşturmayı yürütenler, sahte delil üretmekten Silivri'de tutuklu bulunuyorlar. Bu da nasıl bir kumpas olduğunun delilidir. Andıç, yasal bir belgedir ancak uygulama emri yoktur. Söz konusu siteler 1999'dan beri var. Müvekkilim 2008 yılında atanıyor. Başbakanlık sitelerin kurulması yönünde genelge olmadığını söyledi. Oysa 2010 yılında bu genelgelerin kaldırıldığını duyduk. Olmayan genelge nasıl kaldırılıyor? Milli Güvenlik Kurulu'nun internet sitelerinin halkı bilgilendirme amaçlı kullanımıyla ilgili, bir kararı var. Genelkurmay'dan başka 7 ayrı kuruma da gönderilmiştir" dedi.

Dava konusu eylem planının Dursun Çiçek tarafından hazırlanmadığının ortaya çıktığını kaydeden Işıkay, "Belki dönemin Genelkurmay Başkanı'na ulaşabilmek için oluşturulan bir kumpastı. Amaçlarına ulaştılar. Umarım yaptıkları kumpasın hesabını verirler" diye konuştu.

Avukat Işıkay, hakkında yakalama emri olan müvekkili Bakıcı ile ilgili bu kararın kaldırılması ve müvekkilinin beraatine karar verilmesini de talep etti. 

Davaya ilişkin ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Bakıcı hakkındaki yakalama emri ile duruşmalara gelme zorunluluğunun kaldırılmasına, Bakıcı'nın yurt dışına çıkmasının yasaklanmasına hükmederek, duruşmayı 15 Temmuz'a erteledi.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı