En güçlünün hayatta kaldığı…

Somali’de yaşanan trajediyi günlerdir televizyonlardan izliyoruz.

21. yüzyılda demokrasi ve insan hakları söyleminin en çok ağızlarda pelesenk olduğu bir çağda dünyanın bir ucunda insanlar açlıktan ölüyorlar…

Ne vahim ve ne acı bir durum değil mi?

Aslında bu ülkede, bu coğrafyalarda açlık ve kuraklık olmasa da insanlar ölüyorlar…

İç savaşlar çıkarılıyor, kabileler birbirlerini incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle öldürüyorlar.

Sadece Somali’de değil, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da şu anda insanlar, özellikle de İslam coğrafyasında Müslümanların kutsal ayı Ramazan da bile birbirlerini öldürüyorlar.

Durup kendimize bir bakmamız lazım değil mi?

Ne yapıyoruz, nerede yanlış yaptık diye…

Hangi değerli hazinemizi kaybettik ki bunlar geldi başımıza diye sormalıyız.

Somali’de yaşanan dramdan çok çarpıcı bir görüntü: Bir anne üç çocuğundan birini tercih ediyor. Hayatta kalabilmesi en muhtemel olan, en güçlü, en dayanıklı yavrusunu yanına alıyor, diğerler zayıf olanları istemeye istemeye ölüme terk ediyor…

Bir anne için ne acı bir durum…

İnsanlık için ne utanç verici bir manzara…

En güçlünün hayatta kaldığı bir dünya medeni bir dünya olamaz.

Bu resim ancak doğada olur biliyorsunuz…

Zayıf olan terkedilir doğa durumunda…

Peki, Somalili anne nerede yaşıyor, hangi devirde yaşıyor…

Bizim medeni insanlar olduğumuz savı nerede kaldı?

Medeniyet, insanoğlunun geldiği en yüksek aşamadır, doğa durumundan çıktığı bir durumu anlatır şeklinde sarf edilen sözler boş laflardan ibaret midir?

Medeniyetin olduğu yerde insanlar çocuklarından en zayıf olanını ölüme terk etmez…

Demek ki dünya bir medeniyeti yaşamıyor.

Dünyada sadece belli insanlar, belli toplumlar bu medeniyetin nimetlerinden payını alıyor, geri kalanı doğa durumunda yaşıyor..

Açlıktan susuzluktan ölüyor…

Bebeklerin o güzel gözleri yavaş yavaş kapanıyor.

Bizler medeni değiliz, çünkü bu utanç tablosunu yaşıyor ve yaşatıyoruz.

Bizim hırslarımız, bizim sonu gelmeyen kapitalist duygularımız dünyayı yaşanmaz hale getirdi.

Çünkü kendi soyumuzdan olanların açlıktan ölmesine müsaade ediyoruz…

Ama unutmamalıyız ki, sıra bir gün bize de gelebilir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar