Emperyalizm Ve Ermeni Meselesi Sempozyumu

Emperyalizm Ve Ermeni Meselesi Sempozyumu

Eski Devlet Arşivleri Genel Müdürü Sarınay: "Suskunluğumuzu suçluluk gibi algılayan bir kamuoyu oluşmuş, Ermeniler tarafından dünyada tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur. Bu hafıza, '20. yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapıldı' hafızasıdır. Biz böyle

Eski Devlet Arşivleri Genel Müdürü Yusuf Sarınay, Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus'un 1915 olaylarına ilişkin sözlerine atıfta bulunarak, "Suskunluğumuzu suçluluk gibi algılayan bir kamuoyu oluşmuş, Ermeniler tarafından dünyada tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur. Bu hafıza, '20. yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapıldı' hafızasıdır. Biz böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız" dedi.

TOBB Üniversitesi öğretim üyesi Yusuf Sarınay, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) tarafından Rixos Otel'de düzenlenen Emperyalizm ve Ermeni Meselesi Sempozyumu'nun ikinci gün oturumunda yaptığı konuşmada, Ermenilerin geçmişte Doğu Anadolu'da silahlı terörizmi mücadele metodu olarak seçtiklerini ve büyük devletlerin desteğiyle bölgede "Ermenistan projesini" hayata geçirmeye çalıştıklarını ifade etti. 

Bütün katliam ve sürgünlerin temelinde bölgede nüfus çoğunluğu sağlama çabasının yattığını dile getiren Sarınay, henüz tehcir kararı alınmadan önce zaten 110 bin Müslüman Türkün Kars-Ardahan-Van hattı üzerinde katledildiğini aktardı. 

- "Birinci Dünya Savaşı çıkmasaydı, Doğu Anadolu elden gidecekti"

Sarınay, 1915'in bahar aylarına gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu'nda isyan, sabotaj, terör olayları yaşandığını, savaşan ordulara lojistik ulaştırılamadığını ve telgraf hatlarının kesildiğini belirtti. "Birinci Dünya Savaşı çıkmasaydı, Doğu Anadolu elden gidecekti, yani neredeyse Erivan, Karabağ olacaktı" diyen Sarınay, günümüzden 100 yıl öncesine bakılarak tarihin geriye doğru okunmaya çalışıldığını ve geriye doğru okuyanların propagandaları etkisinde kalındığını ifade etti.

Sevk ve İskan Kanunu'nda herhangi bir dini cemaat veya etnik grubun adının geçmediğine dikkate çeken Sarınay, mevcut savaş ortamında güvenliği sağlamak adına düzeni bozanların imparatorluğun güvenli bir bölgesine tehcir edilmesinin kararlaştırıldığını dile getirdi. Yalnızca Ermenilerin değil, Batı Anadolu'da bazı Rumlar ve Mardin-Diyarbakır hattında bazı Arap aşiretlerinin de tehcir edildiğini, Osmanlı'da alınan tedbirlerde herhangi bir ayrım olmadığını belirten Sarınay şu ifadeleri kullandı: 

"Bugün karşılaştığımız problem, büyük devlet olduğumuz için geçmişte yaşadığımız kötülükleri, katliamları ve yaşanmışlıkları ağlayıp sızlayarak dünyayla paylaşmadığımız, unutmayı ve susmayı tercih ettiğimiz için ortaya çıkıyor. Suskunluğumuzu suçluluk gibi algılayan bir kamuoyu oluşmuş, Ermeniler tarafından dünyada tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur. Bu hafıza, '20. yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapıldı' hafızasıdır. Biz böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Umarım gelecek nesillere bu sorun aktarılmaz ve kısa vadede dünyayı ikna ederiz."

Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Mevlüt Yüksel de, Osmanlı döneminden ulaşılan belgeler birleştirildiğinde, 1917 yılına kadar toplam 600 ila 700 bin Ermeninin sevk ve iskana tabi tutulmuş olabileceği bilgisine varıldığını kaydetti.

Yüksel, bazı kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Suriye civarında kurulan kamplara ulaşan Ermenilerin sayısının 1916 yılının Şubat ayında 486 bin olduğunu belirtti. 

- "Ermeni çetelerinin elinde ölen Müslümanların sayısı, kesinlikle daha az değil, daha fazladır"

Harvard Üniversitesi'nden emekli öğretim üyesi James Dickie, sempozyumda yaptığı konuşmada, İngiliz tarihçi Arnold Toynbee ile Lord James Bryce'ın birlikte yazdığı ve Ermenilerin 1915 iddalarına kanıt olarak gösterilen Mavi Kitap'a değindi. Sadece 25 yaşında olmasına rağmen Toynbee'nin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yazılar yazdığına işaret eden Dickie, bu yaşta bir insanın Osmanlı hakkındaki bilgisinin karşıt yazılar yazmaya yeterli olmadığını ifade etti. 

Ermeni tehcirinin birden bire ortaya çıkmadığını, çok zor şartlarda alınmış hızlı bir karar olduğunu dile getiren Dickie, bu yüzden lojistik çalışmaların tamamen bitirilemediğini ve yolda hayatını kaybedenlerin olduğunu belirterek şunları kaydetti:

"Ancak Ermeni çetelerinin elinde ölen Müslümanların sayısı, kesinlikle daha az değil, daha fazladır. Çünkü eğitimli ve Batı güdümlü Ermeni çeteleri, kendi bölgelerindeki Müslüman nüfusu yok ettiklerinde bağımsız devlet olma iddiasını kanıtlayabilecek demografik ve etnografik yapıyı gösterebileceklerini düşünüyorlardı."  

Coastal Carolina Üniversitesi'nden Christopher Gunn, Ermeni törör örgütü ASALA (Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) ve Taşnak komitesinin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Bu örgütlerin üç amacı olduğunu dile getiren Gunn, bunları şöyle sıraladı: 1915 tehcir olaylarının uluslararası kuruluşlar ve Türkiye tarafından 'soykırım' olarak kabul edilmesi, maddi tazminat verilmesi ve Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verilmesi. 

Gunn, Ermenistan'ın Doğu Anadolu'daki toprak iddialarının diasporadan dahi destek bulamadığını, ancak Ermenilerin bu toprakları alabileceklerine kendilerini inandırdıklarını aktardı. 

- "Ermenilerin bu yaptıkları, İsrail'in yaptıklarını andırıyor" 

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi İbrahim Kaya da bütün kavganın 'soykırım' sözcüğü üzerinde yapıldığının ve Ermenilerin mutlaka bu tabirin kullanılmasını istediğinin altını çizdi. Kaya, Ermenilerin başına gelenin gerçekten büyük bir felaket olduğunu ancak aynı dönemde Türkiye ve başka Müslüman toplumlarının da başına çok büyük felaketler geldiğini aktardı.  

Kaya, Ermenistan'ın şu anda komşusunun topraklarının yüzde 20'sini ya da daha fazlasını işgal etmiş ve 1 milyon insanın evini, yurdunu terk etmesine sebep olmuş durumda olduğunu belirtti. Ermenistan'ın içinde de çok ciddi bir etnik temizlik yapıldığına dikkati çeken Kaya, dünyanın neredeyse en homojen toplumunun Ermenistan olduğunu, bu ülkede özellikle Müslümanlar adına hiçbir azınlığın bulunmadığını, Müslümanlar'ın ya öldürüldüğü ya da kaçırıldığını iletti.

Kaya sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ermenilerin bu yaptıkları, İsrail'in yaptıklarını andırıyor. İsrail nasıl ki Yahudi soykırımının nimetlerinden istifade ediyor, Yahudiler barbarca katledildi doğru ama daha sonra İsrail'in yaptıklarını eleştiren kişilere hemen 'Yahudi düşmanı', 'anti-semitist' gibi lakaplar takıyor, Ermenistan da İsrail'in yolundan gidiyor ve maalesef başarılı oluyor. Ermenistan'a birisi çıkıp 'Siz Azerbaycan topraklarını işgal ettiniz' dediğinde 'Ama Ermeniler de soykırıma uğramıştı' gibi bir cevapla karşılaşıyorlar. Mazlum ve mağdur olmanın propagandası altında yaptıklarını meşrulaştırmaya çalıştırıyorlar."

Ermenilerin, 1915 iddialarının 100. yılı olan 2015 yılını hedeflerine varmak adına büyük fırsat olarak gördüklerine de değinen Kaya, kendilerinin bu şekilde büyük bir aşama kaydedemediklerini, iddiaların Suriye ve Çek Cumhuriyeti olmak üzere yalnızca iki ülke tarafından tanındığını ifade etti. 

- 1915'te ne oldu?

Osmanlı Devleti'nin 1914'te başlayan 1. Dünya Savaşı'na Rusya ile farklı saflarda katılmasını fırsat bilen Ermeni milliyetçileri, bağımsız Ermenistan devletini kurmak gayesiyle Rus güçleriyle işbirliği yaptılar.

Rus ordusu, Doğu Anadolu'yu işgal ettiğinde gönüllü Osmanlı ve Rus Ermenilerinden büyük destek gördü. Osmanlı ordusunda görev yapan bazı Ermeniler de Rus ordusuna katıldı. Ermenilerin oluşturduğu birlikler ordunun lojistik kanallarını tahrip ederek Osmanlı ordularının ilerlemesini yavaşlatırken, Ermeni çeteleri de işgal ettikleri yerlerde sivillere yönelik katliam ve zulümlere girişti.

Osmanlı Hükümeti, bu gelişmelerin önüne geçmek için Ermeni temsilcileri ve kanaat önderlerini ikna etmeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı. Ermeni komitalarının saldırıların artması üzerine hükümet, 24 Nisan 1915'te Ermeni devrimci komitelerin kapatılması ve bazı Ermeni ileri gelenlerin tutuklanmalarına ve sürgün edilmelerine karar verdi. Daha sonra, her yıl “Ermeni soykırımını” anmak amacıyla düzenlenen etkinlikler için bu tarih seçilecekti.  

Tedbirlere rağmen saldırıların sürmesi nedeniyle 27 Mayıs 1915'te Ermeni nüfusunun savaş bölgesinde olanları ve Rus işgal ordusuyla işbirliği yapanlarının göç ettirilmesi kararı alındı.

Osmanlı Hükümeti, göç edenlerin insani ihtiyaçları için planlamalar yaptıysa da savaş koşulları, iç çatışmalar, intikam peşindeki yerel gruplar, eşkıyalık, açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle göçler sırasında çok sayıda Ermeni hayatını kaybetti.

Tarihi belgeler, hükümetin, söz konusu trajik olayların yaşanmasını amaçlamadığı gibi göç eden Ermenilere karşı işlenen suçları cezalandırıldığını açıkça ortaya koymakta. Nitekim, henüz savaş son bulmamışken yaşanan insani trajedi sırasında olaylara karışarak suçlu bulunanlar yargılanarak idam edildi.

1917 Bolşevik Devrimi üzerine savaştan çekilen Rusya, bölgeyi Ermeni çetelere bırakırken, Rus ordusunun geride bıraktığı silah ve cephaneyle komitalar pek çok Osmanlı yerleşim yerini işgal etti. Savaşın sonlarına doğru toparlanan Osmanlı Ordusu, Ermenileri Doğu Anadolu'dan çıkarmayı başardı.

Osmanlı Devleti'ne, imzalamak zorunda kaldığı Sevr Antlaşması'nda Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulması dayatıldı. Ancak antlaşma hayata geçmedi. Bunun üzerine Ermeni birlikleri yeniden Doğu Anadolu'yu işgal etti. Aralık 1920'de bu birlikler de püskürtüldü. Daha sonra imzalanan Gümrü Antlaşması ile de bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırları çizildi. Ancak Ermenistan'ın Rusya'nın parçası olması nedeniyle antlaşma uygulanamadı. Antlaşmadaki hususlar, 1921'de Rusya ile imzalanan Moskova, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'la imzalanan Kars Antlaşması ile kabul edildi. Ermenistan, SSCB'den bağımsızlığını elde ettiği 1991'de, Kars anlaşmasını tanımadığını açıkladı.

- Adil hafıza ve empati ihtiyacı  

Ermenistan ve Ermeni diasporasının genel beklentisi, Türkiye'nin 1915 tehciri sırasında yaşananları soykırım olarak tanıması ve tazminat ödemesi.  "Soykırım" kavramı, 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde ulusal, ırksal, etnik veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen yok etme eylemi olarak tanımlanıyor. 

Söz konusu olayların soykırım olarak tanımlanamayacağına dikkati çeken Türkiye, 1915 olaylarını her iki taraf açısından da bir "trajedi" olarak niteliyor. Türkiye, konunun siyasi çatışmalardan uzak, tarihe tek taraflı bakmadan, tarafların birbirlerinin neler yaşadığını anlama ve birbirlerinin hafızalarına saygı duyma şeklinde özetlenen "adil bir hafıza" perspektifinden çözülmesi gerektiğini vurguluyor.

Türkiye, tarafların arşivlerinin yanı sıra üçüncü ülkelerdeki arşivlerde de 1915 olayları konusunda araştırma yapılmasını, Türk ve Ermeni tarihçilerle diğer uluslararası uzmanlardan oluşan bir ortak tarih komisyonu kurulmasını teklif ediyor.

- Erivan ilişkileri normalleştirme fırsatını değerlendiremedi

İki ülke ilişkilerin normalleştirilmesi için en önemli gelişme Ekim 2009'da yaşandı. Taraflar, İsviçre'nin Zürih kentinde diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi ve ikili ilişkilerin geliştirilmesine yönelik iki ayrı protokol imzaladı.

Protokollerde karşılıklı güven tesisi ve mevcut sorunların çözülebilmesi için tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız, bilimsel incelenmesi konusuna yer verilirken, sınırların da karşılıklı olarak tanınması ve ortak sınırların açılması öngörülüyordu.

Turizm, ticaret, ekonomi, ulaştırma, iletişim, enerji ve çevre konularında işbirliği yapılması, üst düzey siyasi istişarelerden öğrenci değişim programlarına ilişkilerin normalleşmesini tesis edecek adımlar da protokolde yer almıştı.

Türk hükümeti protokolü onaylanmak üzere doğrudan TBMM'ye gönderdi. Ermenistan hükümeti ise metinleri Anayasa Mahkemesi'nin incelemesine sundu. Mahkeme, protokollerin Anayasa'nın lafzına ve ruhuna uymadığına hükmetti. Gerekçe olarak, Ermenistan Anayasası'nın, "Soykırımının uluslararası alanda kabul edilmesi için çabaların sürdürülmesini" gerekli kılan Bağımsızlık Bildirisi'ne atıfta bulunduğu hatırlatıldı. Bu bildiri aynı zamanda, Türkiye'nin doğusunu Ermeni vatanının bir parçası olan "Batı Ermenistan" olarak adlandırıyor.

Ermenistan Hükümeti protokollerin onay sürecini dondurduğunu Ocak 2010’da açıkladı. Bundan 5 yıl sonra da, Ermeni hükümeti tarafından geçen Şubat ayında geri çekildi.Bu arada Aralık 2013'te Ermenistan'ı ziyaret eden dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, sorunun çözümü için tek taraflı yaklaşımlardan ve konjonktürel değerlendirmelerden uzak, adil ve insani bir tutum sergilenmesi gerektiğini, tarihin ancak adil hafızayla inşa edilebileceğine dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da başbakanlığı döneminde yaptığı 23 Nisan 2014 tarihli açıklamada, 1. Dünya Savaşı şartları altında hayatını kaybeden, başta Ermeniler olmak üzere tüm Osmanlı yurttaşlarına taziye diledi, barış ve uzlaşma çağrısı yaptı.

Kaynak:Haber Kaynağı