El Şark Forum 2016 İstanbul Buluşması

El Şark Forum 2016 İstanbul Buluşması

Eski Tunus Başbakanı Laarayedh:"Bahsettiğimiz ülkelerde yaşanan hareketlerin artık geride bırakılması, ülke egemenliğinin birinci plana alınması ve yabancı müdahalelerden kurtarılması gerekiyor. Ülke bağımsızlığının ön plana alınması şarttır. Hiçbir yaban

İSTANBUL (AA) - Eski Tunus Başbakanı Ali Laarayedh, Ortadoğu ülkelerinde yaşanan hareketlerin artık geride bırakılması, ülke egemenliğinin birinci plana alınması ve yabancı müdahalelerden kurtarılması gerektiğini söyledi.

"Kriz Dönemi Sonrasında Orta Doğu'da Bölgesel Düzeni Tasavvur Etmek" başlığıyla İstanbul Swisshotel'de düzenlenen El Şark Forum 2016 İstanbul Buluşmaları'nın ikinci gününde, "Geleceği Tasavvur Etmek: Senaryolar ve Gerçekler" oturumu yapıldı.

Eski Tunus Başbakanı Laarayedh, oturumda yaptığı konuşmada, gelecekten bahsediliyorsa Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde iç savaşlar, ekonomik krizler, politik ve sosyal anlamda da krizlerin yaşandığını, buraların yabancı müdahalelerin, yabancı oyuncuların, her daim hedefinde olduğunu belirtti.

Sorumlulukların paylaşılması gerektiğini ifade eden Laarayedh, şunları kaydetti:

"Devletler parçalanmış durumda. Farklılaşmış kimliklerden bahsediyoruz. Politik seviyede de bu ciddi bir sorundur. Bu ülkelerin halkları hayal kırıklığına uğramış durumda. Bağımsız olarak ifade edilen devletlerin yaşadıklarına karşı da ciddi hayal kırıklığı içindeler. Adaletsizlikten etkilenmiş durumdalar. Filistin meseleleri, Arap dünyasının meseleleri, halka soracak olursanız çözülmüş değil. Çaresizlik içindeler. Pek çok rejim parçalandı, hatta Arap Baharı'ndan önce dahi bunun başladığını söyleyebiliriz. Bu ülkelerde çabalar vardı. Kimi reformlar yapıldı ancak Arap halkı yine de rejimde reform istedikten sonra problemler yaşamaya devam etti. İnsanlar Tunus'ta ve diğer bölgelerde hala problemler yaşamakta."

İnsanların özgürlüğe yeniden kavuşabilmek için reform talebinde bulunduğunu belirten Laarayedh, bunun için savaşlar yapıldığını, mezhep çatışmalarının yaşandığını anımsattı.

Reform talebinde bulunan insanların, kapsamlı ve sonuç odaklı kararlara yönelmesi ve bu çatışmalar uzun sürdüğü müddetçe daha iyi sonuçlara ulaşılacağı fikrinden de bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Laarayedh, şöyle devam etti:

"Bazen baskının etnik çatışmayı doğuracağını ve bunların da problemleri beraberinde getireceğini söyleriz. Halkların uzlaşmasının önemini vurgulamak istiyorum. Reformların ne demek olduğunu unutmuş insanlar daha fazla ayrımcılık hedefleyen hareketlerle karşı karşıya kalmaktalar ve pek çok kişi artık devletlerine karşı durumda. Egemenliğin ve halkların birlikte yaşayabilmesi için yabancı müdahalelerin ortadan kalkması da çok önemli. Bu halk, dış müdahaleler sebebiyle özgürlüğünü kaybetme noktasındadır şu an. Politika yardım eli uzatabilir ve bahsettiğimiz meseleleri çözmede iyi bir aracı olabilir. Ülkelerin yıkıcı çatışmalardan bir an önce kurtulması gerekir. Bu kanın durulması gerekir. Elitler, okumuşlar, düşünürler buna bir son vermek için el ele çalışabilirler."

Gerçek reformlara ihtiyaç duyulduğunu anlatan Laarayedh, metodların değiştirilmesi ve bütün zayıflıkların üstesinden gelinmesi gerektiğini aktardı.

Orta Doğu ülkelerindeki zayıflığın ne yazık ki daha fazla yabancı müdahaleyi getireceğini ifade eden Laarayedh, şunları kaydetti:

"Eğer değişim peşindeysek bölgesel düzeni de bu noktada dikkate almak durumundayız. Çünkü uluslararası müdahaleler gidişatı şekillendirmekte. Bahsettiğimiz ülkelerde yaşanan hareketlerin artık geride bırakılması, ülke egemenliğinin birinci plana alınması ve yabancı müdahalelerden kurtarılması gerekiyor. Ülke bağımsızlığının ön plana alınması şarttır. Hiçbir yabancı müdahaleye izin verilmemesi gerekiyor ülkelerimizde. Demokrasiyi birlikte yaşayabilme becerisine ihtiyacımız var. Bütün bu kutuplaşmaya, yıkıma rağmen ben olumlu düşünmek istiyorum."

- "Kendimizi değiştirmeden geleceğimizi değiştiremeyiz"

Kürdistan İslami Birlik Partisi Genel Sekreteri Salahaddin Mohammad Bahaddin de Ortadoğu'da bölünmelerin ortaya çıktığını ve kanın döküldüğüne herkesin tanıklık ettiğini belirtti.

Sykes Picot Anlaşması'nın sonuçlarının ve sonrasındaki 100 sene içinde yaşananların bir zulüm olduğunu ifade eden Bahaddin, bu zulmün de rejimlerin bir karakter özeliğine dönüştüğünü dile getirdi.

Bütün ulusların, farklı bağlamlarda olsa bile marjinalleştirildiğini, bu rejimlerin zulmünden kaynaklı olarak da aşağılanmaya, aşırı İslamist eylemcilerin kötü muamelelerine maruz kaldıklarını anlatan Bahaddin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dini şiddet her zaman için mevcut olsa da son 10 yılda artış gösterdi ve daha fazla girişimin kimi noktalarda doğmasına sebep oldu, El Kaide ve DAEŞ gibi. Benim düşüncem şudur; zulüm ve bu rejimlerin zulmü, gördüklerimizin birer sonucuydu. Bu, şiddet odaklı hareketlerin doğuş sebeplerinden bir tanesiydi. Sahte demokrasiler ve seçimler, birer semptom olarak karşımıza çıktı. Psikolojik boyutta da tepkiler ortaya çıktı. Bu tepkiler, Arap Baharı'nı doğurdu. Rejim değişikliği hedeflenirken, yalnızca kimi semptomlar ve yüzeysel sebepler değişti."

Bahaddin, Ortadoğu'da, uygulanabilir adımların atılmasına ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, bunun üzerine iyi düşünülmesi, doğru tedavinin iyi bir şekilde oluşturulması, adaletsizliğin önüne geçilmesi gerektiğini aktardı.

Gerçekliği iyi algılamanın da bir o kadar elzem olduğunu ifade eden Bahaddin, "Çünkü uluslardaki azınlıklar ve farklı etnik kökenlere sahip olanların bulunduğu durumu iyi çözümlemek durumundayız. Geleneklerimize duyduğumuz hassasiyetimiz, ayrılığımızı da ortadan kaldırmada bize yardımcı olacaktır." dedi.

Bahaddin, azınlıkların hayatlarına devam edebilmesi için yerel yönetişimlerin desteklenmesinin önemine dikkati çekerek, "Yeni bir anayasa ile geçmişin getirdiklerini gidererek, adaletsizliği ortadan kaldırarak yürümek zorundayız. Irak ya da diğer ülkelerde bunun örneklerini gördük hep birlikte. Atmamız gerektiğini düşündüğüm bir başka adım ise politik yapılanmadır. Bu noktada gerçek bir demokrasiye doğru hareket etmeli ve sahte olan her şeyden kaçınmamız gerekir." diye konuştu.

Bahaddin, dinin, doğu toplumları üzerindeki etkisinin iyi görülmesi gerektiğini belirtti.

Mutlu olmayan halkın, baslı başına bir problem olduğunu anlatan Bahaddin, "Hayal etmek bir başka şeydir ama gerçekçi olup gerçeği görebilmek bambaşkadır. Gerçekliği görmemiz, farklılıklara kucak açmamız, özgürlüğü kültürlere yaymamız, insan haklarına önem vermemiz gerekiyor. Refah içerisinde ilerleyeceğimiz bir gelecek istiyorsak, kendimizi değiştirmeden geleceğimizi değiştiremeyiz." ifadelerini kullandı.

- "Orta Doğu bölgesindeki sınırlar fiili olarak açılmalı"

Güncel Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Direktörü ve eski Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Burhan Ghalioun da bölgede olanları anlamak için konuya Suriye kriziyle başlamak gerektiğini ifade etti.

Bu forumun, bu bölgesel sistemin ele alınması konusunda önemli olduğunu belirten Ghalioun, "Suriye'deki durumun önemi şu; üç ana şeyi ortaya çıkarıyor çözüm için. Bir tanesi devletteki ve bölgedeki kriz. Devletteki krizden kast ettiğim şey; bir sistem var ve devlet olarak orduyu kullanarak halkı bastırma konusunda bir uygulama söz konusu. Şu anda önümüzde duran devletin, insanlara karşı nasıl kullanıldığını ve aslında olgu amacı olan insanlara hizmetten nasıl uzaklaştığını görebiliyoruz. İnsanların sisteme bağlılığı konusunda bir sorgulama yapmamız gerekiyor." dedi.

Uluslararası sistemde bir problem olduğunu aktaran Ghalioun, "Uluslararası bir meşruluk ortaya atılmalı. Sivilleri güvence altına alma konusunda bir sistem ortaya çıkarmamız gerekiyor. Buradaki meşru sistem 2. Dünya Savaşı'ndan sonra değiştirildi ve yeniden formüle edildi ama tek amacının, Orta Doğu ülkeleri ile batı ülkeleri arasında iletişimi sağlama olduğunu görüyoruz. İnsanları güvence altına almayan bir durum söz konusu Orta Doğu'da." diye konuştu.

Ghalioun, bu duruma nasıl gelindiğinin sorgulanması gerektiğini anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sykes Picot Anlaşması'ndan kaynaklı bir durum değil. Bölge, uluslararası güçlerin oynadığı bir satranç tahtası haline geldi. İnsanlar kendi geleceklerini kendileri belirleyemiyorlar. Sınırlar bile insanların özgürce hareket etmesini engelleyecek şekilde düzenlenmiş durumda. Buradaki bölgesel bölümlenme son derece önemli. Yabancı müdahalenin bu bölgede engellenmesi gerekiyor. Sonrasında da ikinci olarak yapılması gereken şey, iç müdahalelerin, işgalci politikalarla uygulanmasını engellemek olabilir. Ülkeler arasında ve yönetimler arasındaki bağlantıyı uluslararası anlaşmalar yaparak kontrol altına almak çözüm olabilir. Ancak Araplar tarafından yapılan sözleşmelerin hiçbirinde olumlu sonuç söz konusu olmuyor."

Orta Doğu için güvenli bir ortam oluşturmak adına insanlara temel haklarının verilmesi ve sistemlerin insanlara belli haklar tanımasının son derece önemli olduğunu vurgulayan Ghalioun, "Buradaki rejimler tabii ki sınırsız güce ve otoriteye sahip olmamalılar. İnsanların haklarına saygılı rejimler haline gelmeliler. Ülkeler hem kendilerinin hem de başka ülkelerin vatandaşlarını tanımalıdır. Orta Doğu bölgesindeki sınırlar fiili olarak açılmalı, insanlar sınırlar arasında özgürce dolaşmalı ve çalışma hakkına sahip olmalıdır. Bu bölgede bu haklar olmadığı sürece, tartışmalar devam edecektir." ifadelerini kullandı.


AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :