Düşmeseydin Düşünmeyecektin!

İnsan yer yüzüne düşünce başladı “düşünce“. İnsanın hiç ihtiyacı yoktu önceki hayatında düşünmeye. Cennette hurilerle yaşayıp gidecekti. Kevser şarabını kana kana içecek, misku amber kokusu içinde Rıdvan ağacının gölgesinde zevku sefa eyleyecekti. Oysa şimdi bir günah işlemiş ve ömür boyu “düşünmeye” mahkum edilmiş olarak çilesini doldurmayı bekleyecek. Keşke o elmayı hiç tatmasaydı. Kanmasaydı iblisin o sözüne. Başını çevirip umursamadan gitseydi. Sunulan nimetler bana yeter deseydi. Nereden bilebilirdi ki, “yeryüzüne düşünce” kimine göre canavarlaşan, kimine göre kutsanan devlet adında bir büyük organizasyonla karşılaşacak. Onun koyduğu kurallarla yönetilirken, bu kuralları nasıl çiğnerimin hesabını yapacak. İlk çağ, orta çağ, yeni çağ gibi nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan zamanlarla uğraşıp duracak, çağ açıp, çağ kapayacak..Nereden bilebilirdi ki, egemenlik, bağımsızlık, vatan, millet, din, devrim gibi bir çok idealizm için zamanları dilim dilim böleceğini ve bu çağların bazılarının karanlık bazılarının aydınlık olacağını. Nereden bilebilirdi ki, karanlık çağda yaşayan adamla, aydınlanma çağında yaşayan adamın duyguları, hayattan beklentileri, dünyaya bakışı çok farklı olacak, kimine mağara adamı, kimine imparatorluk insanı, kimine rönesans insanı, kimine de milenyum insanı denecekti. Girilen her dönemin yeni bir insan tipi yaratacağını nereden bilecekti?Nereden bilebilirdi ki insanoğlunun, kendi soyundan gelenlerden dahiler ve caniler çıkacak. Dede Efendi, Mozart gibi dahilerin dünyanın en güzel notalarına hayat vereceğini, Hitler, Stalin gibi canilerinse milyonlarca masum insanın hayatına son vereceğini nereden bilebilirdi?. Çağa Ayak Uydurmak! Gerçi bir şansı vardı, belki kurtarabilirdi kendisini. Bundan böyle Cennetteki uyumsuzluğumuzun günahını çıkarırcasına zamana ayak uydurmaya çalışabilirdi mesela. Çağını anlamaya çalışacaktı. Oysa çağı anlama teranesinin altında yatan gerçeğin çağa yenik düşmekle aynı anlama geldiğini çoğu defa idrak edemeyecektik. Oysa, çağı anlayanlar, bizi yönetiyorlardı. Çağı anlayanlar, dünyayı çekilmez kılıyorlardı. Düşmeseydin, düşünmeyecektin, efkarlanmayacaktın... Efkarlanmak; fikirlenmek, düşünmek, bilmek, yani acı çekmek.. Yüryüzü macerasının adı budur: Yüryüzü efkarlıdır.. Her şeyden önce bunu bilmeli ve buna göre yaşamalıdır insan.İnsanoğlunun homo sapiensten, homo fabere ve siber adama kadar uzanan sürecinde değişmeyen ve değişmeyecek şeyleri var. O hala acıkıyor, hala aşık oluyor, hala ağlıyor, hala gülüyor.NOT: Meram Belediyesi tarafından düzenlenen etkinliklerden bizi haberdar edip, bu etkinliklere bizleri davet eden Meram Belediye Başkanı Sayın Refik TUZCUOĞLU’na teşekkürlerimi sunuyorum. Ankara’da olmam sebebiyle davetlerine katılamıyorum, ama biliyorum ki, daha güzel bir Meram için büyük çaba sarfediyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar