Dua bilincine sahip olmak

Kur’an’da birçok dua ayeti okumaktayız… Çünkü dua, hayatın gerçeği ve gereğidir…  Fatiha ile başlayan ve Felak, Nas sureleri ile biten Kur’an; dua ile başlar ve dua ile biter… Kur’an’ın Fatiha duası ile başlayıp Nas ve Felak duaları ile bitmesi kulların Allah’a muhtaç olduklarını dile getirmek ve muhtaçlıklarının bitmeyeceğini ifade etmek içindir… Kul kendini kendine yeter gördü mü(muhtaç olmadığını düşündü mü) azar ayeti ilk inen ayetlerdendir ve muhtaç olma bilincini işler…

 

        Allah daha ilk ayetlerde insanda “muhtaç olma bilincini” işler… Dua bu muhtaçlığın dile gelmesi, itiraf edilmesidir… Duanın kalbi, muhtaçlık hissidir… Dua, insanda muhtaçlık hissi uyandırır, istiğnayı bitirir… Dua, Allaha “ben bana yetmem bana ancak sen yetersin” çağrısıdır… Dua, aczin itirafı, eylemin son noktasıdır… Dua sadece kulun aczini itiraf etmesi değil aynı zamanda Allah’ın gücünü ikrar etmesidir… Dua, doymak bilmez kullara, vergisi bitmez Allah’ın ihsanıdır… Kul istemeye doymaz, Allah’ta icabet etmekten bıkmaz…

 

          İlk ezberlediğimiz dua; “rabbi yessir ve le tuassir rabbi temim bil hayr”(Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma, hayırla tamamla) duası idi… Bu gelenek ne zaman başladı bilmem ama duaları ezberletmeye ilk bu duadan başlar hocalar… Hâlbuki Kur’an’ın zikrettiği ilk Dua, Fatiha suresidir… Allah, duanın en güzel şeklini, duaların özünü Fatiha’da öğretmiştir… Günde 40 defa tekrarlanan ve ölünceye kadar günde beş vakit okunan bu dua suresi kulluk bilincini işlemektedir… Onun için öğreteceğimiz ilk dua Fatiha olmalıdır…

 

          Fatiha duasının ana merkezi, kalbi “iyyeke na’budü ve iyyeke neste’in”(yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım isteriz) ayetidir… Kur’an, Fatiha’daki “iyyeke neste’in” duasının icabet bulmasıdır… Bu ayet, insana rabbine karşı muhtaç olduğunun ve her zaman muhtaç kalacağının ifadesidir… Fatiha’nın namazda rükû ve secdede değil de ayakta iken okunması bizlere şu mesajı vermektedir: “Dimdik ayakta iken duanızı yapınız ki düştüğünüzde yardım bulasınız…”

 

        Dua, umudun kıblesidir… Umudu tüketmemişlerin eylemidir… Umut bitince dua da biter… Dua, kulun imkânının bittiği yerde, kulun elinin ulaşamayacağı alanda Allah’ın gücüne başvurmaktır… Dua, kulun “benden buraya kadar” demesi, rabbin de “bundan sonrası benim işim” demesidir… Dua, başlı başına ibadi(kulluğa özgü) bir fiildir…

 

       Dua, davadır… Kişinin davası duasında saklıdır… Davası olanın duası da vardır… Yürüdüğün dava ettiğin dua ile aynı yoldadır… O halde davasını merak edenler, dualarına göz gezdirsinler… Dua, kulluğun idrakinde olmaktır… Duası bitenin kulluğu da bitmiş demektir… Dua, davettir… Dolayısı ile dua “Allah’ım hayatıma müdahil ol” demektir…

 

            Duanın niceliği değil niteliği önemlidir… Duayı içinizden geldiği gibi yapınız… Zira en güzel dua, ezberlenen dua değil kalpten dile dökülen duadır… Dua, elleri göklere uzatmak değil göklerden uzanan rahmet eline uzanmaktır… Kulun ellerini duada kaldırması; “rabbim bu eller elinden geleni yaptı, yapamadığı ve yapamayacağı şeyler için sana uzandı, ne olur bu elleri boş döndürme Allah’ım” demektir…

 

       Türkçede kullandığımız dilekçe aslında dua anlamına gelmektedir… Dua, Allah’a gönderilmiş bir sesli dilekçedir… Duanın en güzeli dile dizilen değil hayattan süzülendir… Yani dua hayatın gerektirdiği ve gereksinimidir… Dua, bir arzı-hal’dir… Her varlığın kendi hal dilinde bir duası vardır… Toprağın duası kabarması, bulutların duası kararması, bitkilerin duası kurumaya yüz tutmasıdır…

 

      Duanın ciddiyeti, dua için gayret göstermektir… Kulun, yapabileceği şeyleri kolunu kıpırdatmadan Allah’tan istemesi ile olmaması gereken şeyleri Allah’tan istemesi, Allah’tan utanmamaktır… Ey kardeşim! Duanda Allah’tan utan… Unutma! Her anında Allah’tır elinden tutan…

 

      Dua; “Dua edin icabet edeyim” diyen rabbimize icabet etmektir… Allah’ın kudretine inandığı halde Allah’tan başkasından istemek ilahi gücü bilememektir… İleri gelen güçlü biri, kapısına gittiğinizde size yardım elini uzatıyorsa nasıl olurda âlemlerin rabbi Allah, size yardım etmesin… Unutma! Duan ne kadar büyük olursa olsun Allah’ın gücü ondan daha büyüktür…

 

      Her dua Allah katında değerlendirilmeye değerdir ancak her dua kabule değer değildir… Allah katına çıkan her duaya icabet edilir ama bu icabet ille de duanın kabul edilmesi anlamına gelmez, kabul edilmemesi de bir icabettir… “Dua edin icabet edeyim” buyruğu, “kabul edeyim anlamında değil “değerlendirmeye alayım” demektir… “Olmaz dua” yoktur, “olması senin için iyi olmayan dua” vardır…

 

       Ey dua eden kardeşim! Eğer eylemin doğru duan yanlış ise yani duan eylemine uymuyorsa Allah sözüne değil fiiline bakar, eğer duan doğru fiilin yanlışsa Allah yine fiillerine bakar… Eylemler duaya yön verirler… Dua eylemin yürüdüğü istikamettedir… Dua, iradeye istikamet çizen istektir…

 

      Hiçbir günah duanın kabul edilmesine engel değildir yeter ki dua yerinde, zamanında ve kıvamında yapılmış olsun… Pişmanlıklar fiili dualardır.. Pişmanlık duaya dönüşmezse şeytana silah olur… Duanın edebi haram olan şeyleri istememektir…

 

       Dua ne isteyeceğini, kimden isteyeceğini, ne zaman isteyeceğini, ne kadar isteyeceğini, niçin isteyeceğini, ne şekilde isteyeceğini öğretir… Duası olmayanın kişiliği tam değildir… “Duanız olmasa rabbim sizi ne yapsın?” ayetini unutmamak gerekir… Rabbini unutan gençliğe Dua etmeyi öğretmek gerekir…  

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.