Doğu ve Güneydoğu STK il temsilcileri Çankaya Köşkü'nde

Doğu ve Güneydoğu STK il temsilcileri Çankaya Köşkü'nde

Başbakan Davutoğlu: (1)- "20 Temmuz’da, Suruç’ta yaşanan alçakça katliamla, terör saldırısı sonrasında sadece 32 vatandaşımızın yakınlarına değil hepimizin yüreğine bir ateş düşmüştü. O günden bu yana Türkiye'de şiddet sarmalını derinleştirmek isteyenlerl

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, 20 Temmuz’da, Suruç’ta yaşanan alçakça katliam sonrasında sadece 32 vatandaşın yakınlarına değil herkesin yüreğine ateş düştüğünü belirterek, " O günden bu yana Türkiye'de şiddet sarmalını derinleştirmek isteyenlerle insan hak ve özgürlüklerini, kamu düzenini savunanlar arasında çok ciddi mücadele seyrediyor" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Çankaya Köşkü'nde düzenlenen kahvaltılı toplantıda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinden bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.

Davutoğlu, burada yaptığı konuşmada, çok kritik tarihi kırılma eşiği yaşanan bir dönemden geçildiğini vurgulayarak, son iki ay içinde yaşananlara dikkati çekti.

Türkiye'de, 7 Haziran'da, sadece Türk siyasi tarihinde değil dünya siyasi tarihinin de en kapsamlı temsilin gerçekleştiği bir milletvekili genel seçimi yapıldığını, arkasından ülkenin her bir köşesinde barış ve huzur ortamında ramazan ayının idrak edildiğini anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ramazan, Türkiye’nin her bir köşesinde farklı etnik dini kesimleri bir araya getirmiş, ortak ruh hali oluşturmuştu ama ramazanın hemen akabinde daha bayramın sevincini üzerimizden atmamışken bayramdan bir gün sonra 20 Temmuz’da, Suruç’ta yaşanan alçakça katliamla terör saldırısı sonrasında sadece 32 vatandaşımızın yakınlarına değil hepimizin yüreğine bir ateş düşmüştü. O günden bu yana Türkiye'de şiddet sarmalını derinleştirmek isteyenlerle insan hak ve özgürlüklerini, kamu düzenini savunanlar arasında çok ciddi mücadele seyrediyor. Böyle kritik dönemde, sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek bir muhasebe yapma ihtiyacı hissettik."

Davutoğlu, hükümet olarak ve AK Parti Genel Başkanı olarak yoğun istişare zemininde yeni durumu anlamak için toplumun değişik temsilcileriyle bir araya gelmeye özen gösterdiklerini ifade etti. Şiddet sarmalının başlatılmaya çalışıldığı 20 Temmuz’dan bu yana yoğun istişareyi sürdürdüklerinin altını çizen Davutoğlu, "Cuma günü Türkiye’nin en geniş katılımlı, 8 sivil toplum kuruluşu çalışanları, işçileri, emekçileri memurları, esnafları, çiftçileri, işadamlarını temsil eden çok geniş katılımlı bini aşkın Anadolu’nun ve Rumeli’nin her yerinden gelen arkadaşlarımızla bir araya geldik. Orada da bu görüşlerimizi paylaştık" diye konuştu.

Davutoğlu, "Tarihi kırılma anlarında, aslında çok siyasi parti, çok siyasi ideoloji, çok felsefi yaklaşım görülür ama temelde bunlar ikiye ayrılırlar; özellikle bizim gibi toplumlarda ortak kültürel mayayı, ortak vicdanı, ortak aklı ve ortak kaderi savunanlarla ortak kültürel mayayı, ortak vicdanı, ortak aklı, ortak kaderi parçalamak, ayrıştırmak isteyenler arasında bir mücadele seyreder. Bu iki gurubun içinde sağ, sol ideolojiye mensup insanlar olabilir, şu veya bu partiye mensup insanlar olabilir. Gelin birlikte aslında Çözüm Süreci bağlamında bütün yaklaşımımızı, zihni arka planımızı, yüreğimizin derinliğini temsil eden bu kavramlara bir kez daha yakından bakalım" değerlendirmesinde bulundu.

-"Biz ortak kültürel mayanın eserleriyiz"

"Biz hep entelektüel ilmi hayatımızda, siyasi hayatımızda da bu dört kavramı savuna geldik" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Önce ortak kültürel maya, bunu tarihdaşlık diye ifade ettik. Biz Anadolu çocukları, Rumeli çocukları, Mezopotamya çocukları, Kafkas çocukları, Orta Asya çocukları, Akdeniz, Karadeniz, Ege sahilinde büyüyenler hep dedik ki 'biz farklı olmakla birlikte biz ortak kültürel mayanın eserleriyiz.' Soframıza oturduğumuzda, hep besmeleyle başladık. Vefat eden nereli olursa olsun onu Hakk'a Fatiha ile gönderdik, hep aynı kültürel mayayı, aynı hayayı, edebi, selamı savunduk. Modern dönemde, kadim ortak kültürel maya konusunda iki farklı yaklaşım çıktı: Bir, tek tipleştirenler ve şunu diyenler; ‘herkes bizim gibi olacak.’ Herkes bizim tasnif ettiğimiz şekilde yaşayacak ve bizim tasnif ettiğimiz kimlere sahip olacak.' Bunun en son en çarpıcı örneği, 12 Eylül rejiminin getirdiği tek tipleştirmeydi. Öncesi de vardı, sonrası da oldu, 28 Şubat’ta. 

Bugünkü meselelerin çıkışında bu tek tipleştirmenin yoğun psikolojik travmasını hep beraber yaşadık. Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler hep beraber yaşadık. Hep beraber, biz o dönemde genç üniversiteliler olarak bu yaklaşıma karşı farklı ideolojilerle aylakta durduk. Bu tek tipleştirenler karşısında bu kez ayrıştıranlar çıktı. ‘Madem ki biz Mezopotamya çocuklarıyız, diğer çocuklardan ayrılmalıyız’ diyenler çıktı. ‘Madem ki biz Anadolu çocuklarıyız, diğerleri ya sevsinler ya terk etsinler’ diyenler çıktı. Biz son 13 yıl içinde bu tek tipleştirme ve ayrıştırma çabalarına karşı hep birleştirmeyi, farklılara saygı duyarak o farklılıklar üzerinden çatışma çıkarmadan, gönülleri birleştirmeyi hedef edindik. Çözüm Süreci'nin esas itibarıyla özünde de bu vardı, Milli Birlik, Kardeşlik Projesi'nin özünde de bu vardı, demokratikleşmenin özünde de bu vardı. Şimdi de çatışma, farklılaşma buradadır. Şu masanın etrafında olanlar, cuma günü TOBB Salonu'nu dolduranlar ve birçok platformda, akil insanlar heyeti veya değişik platformda bir araya gelenler, hep ayrıştırmak isteyenlere karşı farklılıkları korumakla birlikte birleştirmeye çalışanların gayreti oldular."

-"Ben dahi kendi çocuğuma ismini koyarken..."

"Biz iktidara geldiğimizde tek tipleştirme devam ediyordu. Sadece Kürt vatandaşlarımıza dönük olarak değil bütün kesimlere dönük olarak. 'Başörtülü olmayacaksınız' deniliyordu. 'Herkes başını açmak zorunda' deniliyordu. Sadece Kürtçe değil değişik lehçelerde yayın yasağı vardı" diye konuşan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Klasik denildiğinde belli klasikler hatırlanır ama Yunus Emre Faki Teyran'ın aynı felsefeyi farklı dillerde ifade ettiği unutulurdu. Ahmedi Hani ile Hazreti Mevlana'nın benzerlikleri değil farklılıkları üzerinde konuşulurdu. Yasaklar vardı. Ben dahi kendi çocuğuma ismini koyarken, Meymune isminin Türkçe olmaması sebebiyle nüfus müdürünün nasıl gözümün içine bakıp, 'bunu değiştirmeniz gerekir' dediğini hala hatırlıyorum, 1988 yılında. Hepimiz yaşadık bunları."

-"Tek tipleştirme çabalarına karşı çok büyük mesafeler kat ettik"

"Bir adalet perspektifinden bakanlar görürler ki son 13 yılda biz bütün farklılaştırma, çatışma ve tek tipleştirme çabalarına karşı çok büyük mesafeler kat ettik" diyen Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Bugün kimse, konuştuğu dil, ait coğrafya benimsediği kültür, okuduğu şiir, terennüm etiği türkü ya da şarkı dolayısıyla hangi dilden hangi arka plandan olması sebebiyle her hangi bir muaheze altında tutulmuyor. Ahmet Kaya'nın şarkılarını yasaklandığı Türkiye'de her şarkının Tuna kenarında söylenen Rumeli havasıyla Fırat, Dicle kenarında söylenen Mezopotamya havzasının rahatlıkla birlikte aynı ahenk içinde dile getirildiğini hep beraber görüyoruz. Bunun aksine uygulama varsa, karşısında bizi bulur.

Yine ortak vicdan, bütün bu süreçlerde kritik dönemlerde, vicdanların parçalandığına şahit oluyoruz. Özellikle sivil toplum kuruluşları temsilcileri olarak sizler bütün bu dört unsuru temsil edenler olarak, her şey parçalanabilir ama bir insanın, vicdanı parçalanamaz. Bir insan her şeye farklı bakabilir ama masum iki çocuğun, birinin Türk, birinin Kürt, birinin Kafkas, birinin Mezopotamya çocuğu olduğuna bakmaz, çocuk çocuktur, insan insandır ve insanlık vicdanı parçalanamaz."

(Sürecek)

AA

Kaynak:Haber Kaynağı