Dink cinayetinin her aşamasında FETÖ vardı

Dink cinayetinin her aşamasında FETÖ vardı

FETÖ'nün Dink cinayetinde "göz yummadan iştirake giden süreci": - Dink cinayetine ilişkin 10 yılı aşkındır süren soruşturma evresinde, ilk açılan davanın iddianamesinde, eylemi gerçekleştiren herhangi bir terör örgüt tespiti yer almadığı gibi mahkeme sonu

 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in, 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda üçüncü iddianame de tamamlanırken, 10 yılı aşkın süredir devam eden soruşturmada baş döndürücü olarak tanımlanabilecek gelişmeler yer aldı.

Hrant Dink'in, 19 Ocak 2007'de Şişli'deki Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmesinin ardından bölgedeki güvenlik kameralarından görüntülerine ulaşılan ve daha sonra kimliği belirlenen 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007'de Samsun Otogarı'nda yakalandı.

Soruşturma sonucunda, Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Ogün Samast'ın da aralarında bulunduğu 20 sanık hakkında meslekten ihraç edilen savcı Fikret Seçen ve savcı Selim Berna Altay tarafından 20 Nisan 2007'de iddianame hazırlandı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle savcılığa iade etti. Savcılığın itirazı üzerine mahkeme heyeti iddianameyi kabul etmek zorunda kaldı.

Samast hakkındaki dava dosyasını, yaşının küçük olması nedeniyle görevli ve yetkili İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine gönderen ve iddianameyi iade eden Mahkeme Heyeti Başkanı Erkan Canak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 4 Aralık 2010'daki kararıyla Sakarya'da geçici yetkiyle görevlendirildi. Canak'ın yerine aynı mahkeme üyesi Rüstem Eryılmaz başkanlığa getirildi.

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz 2011'de Ogün Samast'ı, ''tasarlayarak öldürmek'' ve ''ruhsatsız silah taşımak'' suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Karar, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı.

- FETÖ'cü savcı "Ergenekon" bağlantısı kurmaya çalıştı

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki ana davanın 20. duruşmasında 106 sayfalık mütalaasını, müdahil avukatlarının itirazına rağmen mahkemeye sunan dönemin duruşma savcısı ve FETÖ'ye iltisaklı olduğu gerekçesiyle hakkında dava açılan Hikmet Usta, Hrant Dink cinayetinin "Ergenekon" terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğunu iddia etti.

Kararını 17 Ocak 2012'de açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanık Yasin Hayal'i "tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırırken, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan beraat kararı verdi. Tutuklu sanık Erhan Tuncel'i, "patlayıcı madde imal etmek ve kullanmak" suçlarından 10 yıl 6 ay hapse mahkum eden heyet, "silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak" ve "tasarlayarak öldürmeye azmettirme" suçlarından beraatını kararlaştırdığı Tuncel'i tahliye etti.

Sanıklar Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'i "tasarlayarak öldürmeye yardım etmek" suçundan 12 yıl altışar ay hapisle cezalandıran mahkeme, diğer sanıkların da "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan beraatına hükmetti.

Mahkemenin ''örgüt yok'' şeklindeki kararının kamuoyunda yankı uyandırması üzerine Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, kararı eleştirenlere "Verdiğimiz karar, 'örgüt yoktur' anlamına gelmez. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz. En doğru kararı verdiğimi düşünüyorum. Arkasında kanıtlanmamış örgütler olabilir ama şu an kanıtlanmış bir şey yok. Bize 'terör örgütü davası' diye açılmıştı. Hatta mahkeme, 'hangi örgüt olduğunu belirtin' diyerek, ilk iddianameyi iade etmişti." cevabını verdi.

Mahkemenin kararı ve ilk iddianamenin reddedilmesi, soruşturmada "örgüt" konusunun iyi araştırılmadığını ve soruşturmada eksikliklerin bulunduğunu ortaya koydu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yerel mahkemenin kararının, "sanıkların atılı suçları, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği" gerekçesiyle bozulmasını istedi. Temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 15 Mayıs 2013'te verdiği kararda, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi olduklarına hükmetti. Daire, "örgüt" yönünden verilen beraat kararlarını bozdu.

Yargıtayın bozma kararının ardından, 17 Eylül 2013'te davanın yeniden görülmeye başlandığı mahkemeye, HSYK kararnamesiyle görev yeri değiştirilen Rüstem Eryılmaz'ın yerine, FETÖ'yle iltisaklı olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edilen Hadi Çağdır başkanlık yaptı. Hakkında yakalama emri çıkarılan Erhan Tuncel, 24 Ekim 2013'te tutuklandı. Tuncel, 3 Aralık'taki duruşmada, tanık koruma programına alındığını söyledi.

- Soruşturmada dönüm noktası, 25 Aralık

Dink cinayeti soruşturmasında 3 yıl görev yapan ve 2013 yılına kadar bir arpa boyu yol alamayan soruşturma savcısı Muammer Akkaş, 25 Aralık 2013'teki İstanbul merkezli soruşturma kapsamında Türkiye'yi derinden etkileyecek bir operasyona kalkıştı. Operasyonun ''Paralel Devlet Yapılanması"nın bir kumpası olduğu tespitleri üzerine Akkaş adliye önünde bildiri dağıtmaya kalktı ve operasyonda haklı olduğunu iddia etti.

25 Aralık'ta hükümeti devirmeye kadar ileri gitmeye teşebbüs eden savcı Akkaş'ın, 3 yıldır sürdürdüğü Dink cinayeti soruşturmasında hiçbir işlem yapmaması dikkati çekerken, bu konu daha sonra tüm ayrıntılarıyla ortaya çıktı.

Savcı Muammer Akkaş, dosyadan alınarak Tekirdağ'a atandıktan bir süre sonra, 2016 yılında FETÖ üyeliği ve usulsüz soruşturmalar nedeniyle meslekten ihraç edildi.

- Cinayet soruşturmasının çatısı oluşturdu

Daha sonradan hem 25 Aralık dosyasına hem Dink cinayetine yeni savcılar atandı. Dink cinayeti soruşturma dosyası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Yusuf Hakkı Doğan'a verildi. Savcı Doğan, soruşturmaya önemli derecede ivme kazandırarak, cinayete kasteden ve bunu planlayanların çatısına ulaştı.

Bu sırada devam eden Dink cinayeti ana davasının dosyası ise Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerini kaldıran kanunun yürürlüğe girmesi üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Bu mahkemede, ilk duruşma 18 Nisan 2014'te yapıldı.

Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, 17-25 Aralık operasyonunun ardından yaşanan tartışmaları hatırlatarak, dosyanın savcılıkça yeniden ele alınmasını istedi.

Savcı Doğan bu süreçte, Dink ailesinin de başvurusu sonucunda cinayetten yaklaşık 8 yıl sonra yargılama yolu açılan, aralarında eski İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Müdürü Ali Fuat Yılmazer, dönemin istihbarat daire başkanlığında çalışan Coşgun Çakar ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın da aralarında bulunduğu şüpheli kamu görevlilerinin ifadelerini aldı.

Savcılıkça 9 Aralık 2014'te, tanık olarak ifadesi alınan Ogün Samast, "Bu cinayeti bana işlettirdiler. Yasin, suçu üzerine alıyor, 'Ben işlettim.' diyor, arkasındaki isimleri söylemiyor. Arkasındaki isimler, benim dediklerim araştırılsın, bulunur. Sicil numaralarını verdiğim polis memurları, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve bu dosyada adı geçen diğer kişilerin ilişkileri araştırılınca gerçek ortaya çıkar." dedi.

Bu ifadeler gündem oluştururken savcı Doğan'ın Yargıtaya atanmasının ardından, soruşturmayı bugüne kadar sürdürecek olan savcı Gökalp Kökçü görevlendirildi.

Savcı Kökçü'nün ifadeleri almasının ardından 2015'te kamu görevlilerine yönelik ilk tutuklamalar başladı. Ramazan Akyürek 27 Şubat 2015, Ali Fuat Yılmazer de 28 Mayıs 2015'te, bu soruşturma kapsamında tutuklandı. Bu tutuklamaların ardından savcılığın cinayetin arkasındaki örgüt ile Paralel Devlet Yapılanması'nın emniyet içindeki üyeleri hakkında büyük bir yol aldığı gözler önüne serildi.

- Cinayete ''yol verme'' süreci

Emniyet görevlilerinin dosyasının tamamlanmasının ardından Hrant Dink'in öldürülmesinde kamu görevlilerinin ihmali konusunda, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli bazı kişiler hakkında FETÖ/PDY yöneticisi ya da üyesi olarak hareket ettikleri iddiasıyla kamu davası açıldı.

İddianamede, sanıklar Celalettin Cerrah, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in yanı sıra eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve eski emniyet müdürü Coşgun Çakar ve cinayetin hemen öncesinde Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç'in de aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi hakkında çeşitli suçlamalar yer aldı.

Ali Fuat Yılmazer'in, Yasin Hayal grubu tarafından geliştirilen Dink cinayeti tasarısıyla ilgili, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünden kendisine sunulan F4 raporlarından, cinayeti işleyecek kişilerin bilinmesine rağmen, açık ve yakın tehlike altında bulunan Dink'in korunması gerekirken, görevi gereği cinayeti önleme, cinayet hazırlığı yapan örgüte hakem rolü oynayarak operasyon yaptırma, bu grubu etkisiz hale getirme sorumluluklarını yerine getirmediği anlatılan iddianamede, Yılmazer'in, Dink'i kanundan kaynaklanan koruma yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği belirtildi.

İddianamede, emniyet içindeki yapılanmanın gerçekleştirilmesi için Hrant Dink'e şahsi ve mekansal koruma sağlamayan Yılmazer'in, emniyet içinde "cemaat" olarak tanımlanan bir yapılanmayı gerçekleştirerek sonradan kumpas oldukları anlaşılan Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmaları başlatmayı amaç edinen suç örgütünün yöneticisi olduğu kaydedildi.

- ''C-5 Bürosu''

İddianamenin detaylarının belli olmasının ardından Paralel Devlet Yapılanması'nın cinayete nasıl yol verdiği ve İstihbarat Daire Başkanlığı içerisinde kurulan C-5 bürosuna önemli atıflar yapıldı.

Sanık Yılmazer tarafından İstihbarat Daire Başkanlığında "C-5" isimli gizli birimin oluşturulduğu ve başlangıçta sadece komiser ve yardımcılarının yalıtılmış bir ortamda görev yaptıkları anlatılan iddianamede, bu odaya girmelerine izin verilmeyen polis memurlarının sadece getir ve götür işlerinde kullanıldıkları bilgisi verildi. Dink, Rahip Santoro, Zirve Yayınevi cinayetleri, Ergenekon, Balyoz ve diğer önemli tüm olaylara bu büronun baktığı belirtilen iddianamede, "C-5" bürosunun İçişleri Bakanlığının oluru ile 23 Kasım 2012'de yasal mevzuata bağlı olarak çalışmaya başladığı aktarıldı. Böylece bu büronun 2012 yılına kadar yasa dışı çalıştığı gerçeği ortaya çıktı.

Hrant Dink cinayetine ilişkin iddianamede, cinayetin "FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirme adına işlenmesine izin verilmiş araç suç" niteliğinde olduğu belirtildi.

Sanıklar Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşgun Çakar'ın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yöneticilerinden olduğu anlatılan iddianamede, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının C Şube Müdürü Yılmazer tarafından C-2 Büro Amirliği içinde 2006 yılı Haziran ayında kurulan, kuruluş onayını aldığı 23 Mayıs 2012'ye kadar mevzuat dışı çalışan komiser yardımcısı ve komiserlerin görevlendirildiği, örgüt başlatılması planlanan Ergenekon soruşturmalarının hazırlıklarının yapıldığı, gizli bir yapılanma olan C-5 Bürosu'nun varlığının açığa çıkarıldığı kaydedildi.

Akyürek, Yılmazer ve Çakar'ın emniyet teşkilatı içinde "Fetullah Gülen cemaati" olarak adlandırılan bir grubun yapılanmasını amaç edinen silahlı terör örgütünün yöneticilerinden olduğu, bu anlamda amaç suçun gerçekleştirilmesi için Hrant Dink cinayetinin araç suç niteliğinde bulunduğu belirtilen iddianamede, "Bu silahlı terör örgütünce (FETÖ/PDY), Dink'in mutlak suretle öldürüleceği, bunun için hazırlıklar yapan suç örgütü yönetici ve üyeleri ile cinayeti işleyecek tetikçi 'Ogün' ismine kadar her şey önceden bilinmesine rağmen, amaç suçun gerçekleşmesi için araç suç niteliğinde olan Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinin beklendiği tespit edilmiştir." denildi.

Aralarında emniyet görevlileri ile müfettişlerinin de bulunduğu kamu görevlilerine yönelik hazırlanan 168 sayfalık ikinci iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar'ın "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından da 23'er yıldan 44'er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.

Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma" suçlarından 15 yıl 6 aydan 22 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un, "görevi kötüye kullanma" suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu'nun "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme" suçlarından 18 yıl 6 aydan 29 yıl 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılması öngörüldü. Ayrıca cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığında görevli polisler hakkında çeşitli suçlardan hapis cezası talep edildi.

Hakkında soruşturma yürütülen Ordu Vali Yardımcısı eski Mülkiye Başmüfettişi Mehmet Ali Özkılınç hakkında teftiş raporlarında, Dink'in "mutlak suretle öldürüleceği" bilgisi yer alan F3-F4 raporlarını bilinçli kullanmadığı ve FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda hareket ettiği iddiasıyla yürütülen soruşturma sonunda hazırlanan iddianamede, Özkılınç'ın "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

İddianamenin detayları belli oldukça kamuoyunda tetikçi Ogün Samast'ın birileri tarafından izlendiği söylentisi çıkmaya başladı. Bu tespitleri de araştıran savcılık, Samast'ı izleyen şahısların jandarma personeli olduğunu saptayarak, soruşturmayı daha da derinleştirdi ve jandarma dosyasını delillerin iyice tespit edilmesi için açık bıraktı.

- Ana dava ile kamu görevlilerine yönelik dosyalar birleşti

Ana dava dosyası ile kamu görevlilerine yönelik dava dosyalarının birleşmesiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde, Yılmazer ve Akyürek'in de tutuklu bulunduğu toplam 35 sanıklı dava, 19 Nisan 2016'da görülmeye başlandı.

Duruşmalarda Reşat Altay, Muhittin Zenit, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in de aralarında bulunduğu sanıkların savunmaları alındı. Davanın 1 Nisan'daki duruşmasında, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, "FETÖ/PDY üyeliği" suçuna ilişkin yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına alınan, bu davanın sanıklarından eski Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı'nın "şüpheli" olarak verdiği ifade mahkemede okundu.

- Sanık ve tanıkların "paralel" itirafı

Etkin pişmanlık yasasından yararlanmak isteyen Sarı, "Cemaat olarak adlandırılan oluşum, dönemin istihbarat şube müdürleri arasında yüzde 60 oranındaydı. 19 Ocak 2007'de Trabzonlu kişiler tarafından İstanbul'da Hrant Dink adlı gazeteciye saldırı yapılması nedeniyle istihbarat müdürü olarak görev yapmamdan ötürü üzerimde çok baskı oluştu. Bu sebeple ciddi sorunlar yaşadım. Bu dönemde konjonktür olarak cemaat adlı yapı devletin her kademesinde çok etkindi. Üzerimdeki baskı ve getirebileceği sorunlar sebebiyle cemaate İrfan Akkaya'nın da geçmişten gelen arkadaşlık bağı ile irtibata geçtim. 2007'nin ortalarına doğru bu anlattığım gerekçelerle sohbet adlı buluşmalara katıldım." beyanında bulundu.

Sanıklardan, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı sanık Engin Dinç de 10 Ekim 2016 tarihli duruşmadaki savunmasında, "Bu paralel yapının biz çok darbesini yedik. Trabzon istihbaratta görevliyken pasif bir göreve alındım. Bunun, 'Paralel veya derin bir yapı' tarafından yapıldığını düşünüyorum." ifadesini kullandı.

Ahmet İlhan Güler ise 19. duruşmada, "Devlete sızmış bir örgütün kumpasına karşı, bu kumpası görüp de görmeyenlerin yaklaşımına karşı hem kendimi hem de devletimi savunuyorum. Ben fail değil, mağdurum." diye konuştu.

- Dink cinayeti ve Gezi olaylarında FETÖ parmağı

Sanıklardan Sabri Uzun da 10 Kasım 2016 tarihli duruşmada, ''İstihbarat dairesini ele geçirmeden hiçbir örgütün yaşaması mümkün değil. FETÖ'nün yaşaması için daireyi ele geçirmesi gerekiyordu. Bana göre Hrant Dink cinayeti bir kumpas olarak işlendi. Adli bir vaka gibi bakılamaz. Verilmek istenen mesaj için öldürüldü Hrant Dink." beyanında bulundu.

Sabri Uzun, savunmasında davanın sanıklarından Coşgun Çakar'ın ''cemaatin emniyet imamı" olarak bildiği ''Kozanlı Ömer'' lakaplı Osman Hilmi Özdil ile irtibatı olduğunu anlatarak, şunları söyledi:

"Çakar, cemaatin emniyet istihbarattaki şurasının başındaki kişidir. Hilmi Özdil'in kayınbiraderi de vali İbrahim Özçimen'dir. (15 Temmuz darbe girişimin ardından FETÖ'den tutuklandı) Bunu müfettişlere verdiğim ifadede söyledim ancak devlet 4 yıl bulamadı. Çakar'ın kayınbiraderi de eski emniyet müdürü Ramazan Emekli'dir. Emekli, Gezi olaylarında zabıtalara çadırı yakma talimatı verdiği gerekçesiyle yargılanmaktadır. Bununla ilgili bir yetkili müdür beni çağırarak, Gezi olaylarını sordu. 'Gezi olayları bir ayaklanma değildir. Gezi, cemaatin bir kumpasıdır, beyefendiyi yanıltmayın.' dedim.''

Dink cinayeti davasının duruşmasında Ergenekon şemasına ilişkin bir soruya da sanık Uzun, bu şemayı İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Recep Güven'in (FETÖ soruşturmaları ve davaları kapsamında hakkında yakalama kararları var) getirdiğini belirterek, Güven'i Bektaşi olarak bildiğini ancak cemaatçi çıktığını söyledi. Sanık Uzun, bu davanın sanıklarından dönemin İstanbul İstihbarat Şubesi Müdürü Ahmet İlhan Güler'in de Recep Güven'in evinde Coşgun Çakar tarafından görevinden alındığını anlattı.

Devam eden duruşmalarda tutuklu sanıklardan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in, dönemin emniyet yetkilisi olan diğer tutuksuz sanıklarla sık sık tartıştıkları ve birbirlerine suç isnat ettikleri de görüldü.

Başbakanlık Teftiş Kurulu Üyesi Ayşegül Genç, 13 Nisan'da tanık olarak dinlenildiği duruşmadaki ifadesinde, raporunda da yer alan ihmaller ve rapor yazıldıktan sonra gördüğü baskılara ilişkin çarpıcı bilgiler verdi.

Genç, o dönem İstanbul ve Trabzon'da yaptıkları çalışmalarla ilgili yetkililerin kendilerine yardımcı olmaya çalıştıklarını ancak İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ile sağlıklı bir iletişim kuramadıklarını belirtti. Genç, "Diğer müfettiş arkadaşlarla beraber İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğündeki odada ilk kez görüştüğümüz Ali Fuat Yılmazer'e, 'çalışma yürüttüğümüzü, birtakım bilgiler isteyeceğimizi' sakin bir şekilde söyledik. Ali Fuat Bey ilginç bir tepki göstererek, 'O Başbakan'a söyleyin, sizi göndereceğine, Ergenekon soruşturmasının arkasında dursun.' gibi şeyler söyledi. Biz böyle bir tepki beklemediğimiz için gerçekten çok şaşırdık." dedi.

Hazırladıkları raporu 10 Ekim 2008'de başkanlığa teslim etmeden önceki süreçte başkanları Muttalip Ünal'ın kendilerini çağırdığını belirten Ayşegül Genç, "Başkan Bey bize, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in isimlerini rapordan çıkaralım.' dedi. 'Bunun olmayacağını' kendisine ifade ettik. Hatırladığım kadarıyla birkaç defa böyle bir telkin oldu." diye konuştu.

- Yılmazer'in FETÖ savunması

Davanın 13. duruşmasında söz alan Ali Fuat Yılmazer'in "Yapılan savunmalara göre bu cinayette kusurları olduğu iddia edilen merkezdeki insanların FETÖ ile ilişkisi yoktur. Fetullah Gülen ve grubu ile ilgisi olmadığı ortadadır. Bu durumda bu cinayeti FETÖ işlememiştir, olaya dahli yoktur.'' demesi dikkatleri çekti.

 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in, 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda üçüncü iddianame de tamamlanırken, iddianamede cinayette şüpheli jandarmaların rolü ve FETÖ elebaşısının da aralarında bulunduğu şüphelilerin bağlantıları ele alınıyor.

Dink davasında bir yandan savunmalar alınırken, bir yandan da cinayete ilişkin jandarma soruşturma dosyasında gelişmeler gizlilik derecesinde sürdürüldü. Tam bu zamanlarda geçen yıl FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Darbe girişiminin yaşandığı gece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine sokağa çıkan halk, bazı emniyet personeli ve askerin, darbecilere direnmesiyle Türkiye uçurumun kıyısından döndü.

- Darbe girişimi, cinayet için turnusol kağıdı görevi gördü

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi, Dink cinayeti için de bir turnusol kağıdı oldu. Savcılık uzun uğraşlar sonucunda ulaştığı jandarma personelini tek tek saptadığı sırada, bu şüphelilerin 15 Temmuz darbe girişimine aktif yer aldığı ortaya çıktı.

Dink cinayeti soruşturmasının şüphelilerinden İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Astsubay Yavuz Karakaya ile cinayet sonrasında olay yerinde bulunarak diğer jandarma görevlilerini sevk ve idare eden İstanbul Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale'nin, 15 Temmuz başarısız darbe kalkışması sırasında darbeciler safında Jandarma Genel Komutanlığı binası önünde silahlı çatışma sonucunda yakalandığı ve akabinde tutuklandığı ortaya çıktı.

Aradan geçen uzun zamanın ardından 16 Ağustos 2016 günü Dink cinayetine ilişkin 30 jandarma görevlisine gözaltı kararı çıkarıldı. Cinayete ilişkin ilk jandarma personeli de 3 Ağustos'ta tutuklandı. Bu tutuklamanın ardından gelen itiraflar ve yapılan tespitler ile tetikçi Samast'ın verdiği yeni ifadeler doğrusunda, cinayetin aydınlatılmasına ve söz konusu cinayetin kimin planladığı gün ışığına çıkmaya başladı.

Savcılığın "15 Temmuz başarısız darbe kalkışmasına giden süreçte Hrant Dink cinayetinin bu yolda, bu amaç için attırılan ilk kurşun olduğu" tespiti kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Bu tespit jandarma dosyasında büyük bir ilerleme kaydedildiğini ve cinayeti planlayan veya nezaret edenlere kısmen ulaşıldığı kanaati oluşturdu.

- Teşhiş, itiraf ve kamera kayıtları

Soruşturma kapsamında tutuklanan şüpheli eski uzman jandarma Yusuf Bozca'nın ifadesinde, "Dink cinayetinin FETÖ/PDY üyelerince organize edildiğini ve darbe girişimi temellerinin bu cinayetle atıldığını" anlatarak, "Hrant Dink cinayeti, FETÖ/PDY'ye mensup kişilerce organize edildi ve cinayetin işlenmesine göz yumuldu. Bu cinayet sonrasında jandarmada ve emniyet birimlerinde tasfiyeler başladı. Bu tasfiyelerden sonra Fetullahçı yapılanmaya mensup kişiler, tasfiye edilen kişilerin yerlerine görev aldı. 2007 yılından geldiğimi süreç göz önüne alındığında, 15 Temmuz günü gerçekleşen darbe girişiminin temellerinin bu cinayetle atıldığını tahmin ediyorum. Tüm olayları bir bütün olarak değerlendirdiğimde, Yüzbaşı Muharrem Demirkale ve onunla aynı görüşe sahip olan TSK personellerinin Hrant Dink cinayetinin işlenmesinde dahli olduklarını düşünüyorum." sözleri ilgi çekti.

Bozca'nın şüphelilerden Demirkale'nin astları olan astsubaylar Şeref Ateş ve Yavuz Karakaya'ya ''abi'' diyerek hitap ettiğini söylemesi üzerine savcılığın konuyla ilgili sevk yazısında, "Bu durumun şüphelilerin FETÖ/PDY terör örgütünün içinde yasal hiyerarşi dışında örgütsel bir yapılanma ve konum içinde bulunduklarını da teyit etmektedir.'' değerlendirmesine yer verildi.

- İstihbaratçıların üst amiri FETÖ şüphelisi Celepoğlu

Bu ifade üzerine bir jandarma görevlisi, cinayette FETÖ izini anlattı ve Samast'ı izleyen diğer şüphelileri de teşhis etti. Bu teşhisler ve ifadelerin ardından İstanbul ve Trabzon'da suç tarihinde görevli jandarmalar tutuklanmaya başlandı.

Cinayetin planlanması ve gerçekleştirilmesi aşamalarında aktif rol oynadığı sonradan tespit edilen Trabzon ve İstanbul jandarma istihbarat görevlilerinin üzerinde üst amir olarak Tuğgeneral Hamza Celepoğlu'nun bulunduğu ortaya çıktı. FETÖ şüphelisi Celepoğlu, ''darbeye teşebbüs'' ve ''MİT tırları'' soruşturmasında şüpheli olarak yer alıyor.

Meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ile eski jandarma görevlileri Muharrem Demirkale ve Yavuz Karakaya, 21 Ekim 2016'da tutuklandı. Tutuklama kararındaki önemli tespitlerin kamuoyuna yansımasının ardından Dink cinayeti yeniden gündeme oturdu. Çünkü tutuklama isteminin gerekçeleri için elde edilen tüm deliller, FETÖ'yü işaret ediyordu.

- "Bu dava paralele sığmaz" denildi ancak...

Dink cinayetinde Paralel Devlet Yapılanması'nın rolü, 2014'te kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

Hrant Dink'in bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptığı Agos Gazetesi ise 2014 Temmuz ayında "Bu dava paralele sığmaz" manşeti attı.

Ancak soruşturma derinleştikçe cinayetin karanlık kalan bölümünde FETÖ/PDY'nin sadece izi olmadığı ortaya çıktı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından soruşturmanın geldiği aşamada ifadeler, tutanaklar, kayıtlar, teşhisler, kamera görüntüleri incelendiğinde, örgütün bu işi yaptığı gözler önüne serildi.

Cinayet döneminde üsteğmen olan ve 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmasından tutuklu bulunan şüphelilerden Muharrem Demirkale, firari olarak aranan dönemin özel yetkili cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz ile cinayetten 1 gün önce ve 1 gün sonra toplam 7 kez telefonda görüştü. Ast ve üst dahil olmak üzere hiçbir hiyerarşik bağı olmamasına ve savcı tarafından görevlendirilmemesine rağmen bu telefon trafiği dikkati çekti. Bu ve benzeri işaretler, meslekten ihraç edilen savcı Zekeriya Öz'ü de şüpheli yaptı.

FETÖ mensubu olduğu belirlenen şüpheliler Demirkale ve Karakaya'nın, terör örgütünün amaçları doğrultusunda Dink cinayetinin planlamasında, cinayet öncesi, cinayet günü ve sonrasında aktif görev aldığı ve cinayetin işlenmesine katıldıkları da tüm deliller ışığında tespit edildi. Demirkale'nin kontrolü altındaki jandarma personelinin de Dink cinayetine ilişkin aktif rol aldığı belirlendi.

- FETÖ'nün "altın çocuğu"

Uzun bir planlama evresinden sonra bir kısım emniyet ve jandarma görevlilerin katılımıyla 19 Ocak'ta gerçekleştirilen, birçok kişinin bildiği ancak önlemek için hiçbir şey yapmadığı Dink cinayetinden sonra FETÖ'nün "altın çocuğu" olarak nitelendirilen İstanbul Jandarma İstihbarat Bölücü Faaliyetler İstihbarat Tim Komutanı şüpheli Muharrem Demirkale'nin 19 Ocak'ta 15.44'te dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Metin Canbay'ı aradığı ortaya çıktı.

Canbay'ın FETÖ/PDY üyesi olması nedeniyle memuriyet görevinden ihraç edildiği ve soruşturma kapsamında halen firari olarak arandığı biliniyor.

Demirkale'nin ayrıca 19 Ocak'ta 15.44'te IQ Kültür Evi sahibi şüpheli Adem Sarıgöl'ü de aradığı tespit edildi. Şüpheli Sarıgöl'ün, olay günü ve cinayet sonrası yaklaşık 1 yıllık süreçte Muharrem Demirkale ile 93, TSK ile irtibatlı değişik birimlerle 85 telefon irtibatının bulunduğu, cinayet günü Demirkale ile görüştükten sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile irtibatlı 2 telefon görüşmesi yaptığı belirlendi.

Bazı şüphelilerin cinayetin faili Ogün Samast'ın kimliğini, nerede olduğu veya nereye gittiğini yakalanmadan 2 saat önce bildikleri, bu bilgilere FETÖ ile irtibatlı oldukları için ulaştıkları öne sürüldü.

Dönemin Samsun İl Jandarma Komutanlığı KOM Şube Müdürü şüpheli Murat Bayrak, TEM Şube Müdürlüğünde (Samsun) gözaltına alınan Ogün Samast'a kendi cep telefonundan görüntüler izlettirdiği kamera kayıtlarından tespit edildi. Konuya ilişkin ifadesi alınan Samast, şüpheli Murat Bayrak tarafından cep telefonundan kendisine izlettirilen görüntülerin Dink cinayeti sırasında olay yerinde bulunduğu esnada çekilen istihbari görüntüler olduğu beyanında bulundu.

- Cinayette FETÖ tespitleri üzerine...

Elde edilen deliller doğrultusunda harekete geçen savcılık, Dink cinayeti soruşturması kapsamında, firari terör örgütü elebaşı Gülen, eski savcı Öz, gazeteciler Faruk Mercan, Ekrem Dumanlı ve Adem Yavuz Arslan ile avukat Halil İbrahim Koca hakkında "kasten öldürme" ve "silahlı terör örgütüne üye olma" suçlarından tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. Talebi değerlendiren İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği de 22 Mart'ta tüm şüpheliler hakkında yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti.

Savcılığın yakalama kararına ilişkin sevk yazısında önemli değerlendirmelere yer verildi. Yazıda, "cinayetin Türkiye kamuoyu ve Ermeni diasporasının etkin olduğu Avrupa ve Amerika'daki etkisi, gerçekleştirilen eylemin şiddet içeren silahlı örgütsel konumları ve sonucunda bürokrasi kadrolarının ele geçirilmesi nedeniyle, eylemin FETÖ lideri Gülen'den bağımsız olarak, bilgi ve onayı dışında gerçekleştirildiğinin kabulü mümkün değildir." yorumu yer buldu.

Savcılık, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü olarak örgütlenen yapının, Dink cinayetini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırıp, bu düzen yerine CIA gibi yabancı devlet istihbaratı güdümünde bulunan Gülen'in kontrolünde, sapkın dini inançları referans alınarak başka bir düzen getirmek, yasama, yürütme, yargı ve diğer tüm devlet kurumlarını silahlı kuvvetler ve emniyet teşkilatını denetimlerine almak için şiddet içeren bir başlangıç eylemi olarak nitelendirdi.

Söz konusu şüpheliler ile FETÖ'ye mensup şahısların irtibatlarına, soruşturma aşamasında çokça değinildi. En son yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan Ercan Gün'ün, 30 Ocak 2007'de Zaman gazetesinde halen yurt dışında kaçak olarak bulunan FETÖ'nün medya tetikçileri Ekrem Dumanlı, Adem Yavuz Arslan ve Mehmet Faruk Mercan ile örgüt içerisinde "abi" konumunda bulunan avukat Halil İbrahim Koca ile buluştuğu, kendisine haber olarak yayınlayacağı görüntüler burada verilmesine rağmen, görüntülerin Samsun Jandarma Komutanlığında çekildiği algısı yaratılması için Samsun'a gönderildiği belirlendi. Söz konusu görüntülerde Samast'a Türk bayrağı ve Atatürk posteri verilerek fotoğraf çektirilmesi yer aldı.

Tutuklu şüpheli Ercan Gün'ün yayınladığı görüntülerin, Samsun İl Emniyet Müdürlüğünün İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğüne network üzerinden gönderildiği, 44 saniyelik kaydın suç tarihinde Samsun İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan ve halen Çankırı İl Emniyet Müdürü olarak görev yapan Fikri Yalman tarafından 27 Ocak 2007'de Dink cinayetinin sanıklarından Ali Fuat Yılmazer'e gönderildiği ve bu talebin Yılmazer tarafından yapıldığı tespit edildi. Söz konusu görüntülerin de kapatılan Zaman gazetesine iletildiği ve burada Ercan Gün'e verildiği, Gün'ün de söz konusu görüntüleri 1 Şubat 2007'de FOX TV'de yayınladığı ortaya çıktı.

Bu görüntüler medyada yer alarak, FETÖ tarafından Hrant Dink cinayetinin arkasında ''ulusalcılar''ın olduğu algısının yaratılmak istendiği, Ergenekon operasyonlarının zemininin oluşturulduğu ve cinayetin medya aracılığıyla oluşturulan kumpasla yerine getirildiği gündeme geldi.

- Son iddianame

Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin açılan dava haricinde, cinayetin FETÖ ile bağlantısını ortaya çıkaran en kapsamlı soruşturma geçen hafta tamamlandı. Soruşturma sonucu hazırlanan üçüncü iddianamede, FETÖ elebaşı Gülen ve örgütle iltisaklı olduğu tespit edilen üyeler ile dönemin jandarma görevlileri ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu 28'i tutuklu, 8'i yakalamalı 51 şüpheli yer aldı. İddianamede, soruşturma aşamasında anlatılan tüm iddiaların yanı sıra şüphelilerle ilgili tek tek eylemler sıralanarak FETÖ'nün tüm eylemleri de aktarıldı.

İddianamede, şüphelilerden Hamza Celepoğlu'nun Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Değerlendirme ve Analiz Merkez Amiri olarak görev yaptığı, Hrant Dink cinayetinin planlanması ve gerçekleştirilmesi aşamalarında aktif rol oynayan Trabzon ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinin üzerinde üst amir olarak bulunduğu ve cinayeti önceden bildiği kaydedildi.

İddianamede, "Coşkun İğci'den, Yasin Hayal'in Dink'i öldürmeyi planladığı bilgisini alan Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin, kontak kurdukları İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi şüphelilerle, cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettikleri"ne de işaret edildi.

Hrant Dink cinayeti öncesi FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğünde, 2006'da yasa dışı kurulup 2012'ye kadar çete faaliyeti yürüten C-5 Büro Amirliğinde, örgüt mensuplarınca, Silahlı Kuvvetler ve Emniyet Teşkilatında terör örgütüyle iltisaklı olmayan kamu personeliyle ilgili tasfiyeler yapıldığı ve başarısız 15 Temmuz darbe kalkışmasının önünü açmak için Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas soruşturmalarının hazırlıklarının yürütüldüğü hatırlatılan iddianamede, savcının daha önce örgüt için "cinayete yol verdi" yorumu yerine, cinayetin örgüt tarafından planlandığı ve izlendiğinin tüm deliller ışığında anlaşıldığı vurgulandı.

İddianamede, FETÖ/PDY mensuplarının katılımı ve organizasyonunda işlenen Dink cinayetini örgütten uzak tutmak, perdelemek ve emniyet mensuplarının rolünün olmadığını kanıtlamak için gazeteci Adem Yavuz Arslan'ın "Bi' Ermeni var... Hrant Dink Operasyonlarının Şifreleri", "Ergenekonun Şifresi & Dink'ten Malatya'ya Azınlıklar Nasıl Hedef Oldu?", Nazlı Ilıcak'ın "Her Taşın Altında The Cemaat mi Var?", gazeteci Bayram Kaya'nın "21 Numaralı Suikast Yolcusu Kördüğüm" adlı kitaplarının algı operasyonunun bir parçası olarak örgütsel faaliyet kapsamında yazıldığı kaydedildi.

- Hepsi FETÖ'cü çıktı

Hrant Dink cinayetinin üzerinden 10 yılı aşkın süre geçerken, soruşturmayı başlatan bir kısım savcılar, mahkemelerde görevli hakimler, müfettişler, polis ve jandarma ekipleri ile cinayete ilişkin resmi bir görevi olmadığı halde olaya iştirak ettiği tespit edilen şüphelilerin büyük çoğunluğunun, örgütün şifreli mesajlaşma programı "ByLock" kullanıcısı olduğu ve yine FETÖ ile iltisaklı oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edildikleri ortaya çıktı.

Savcılığın tüm bu tespitleri, hemen hemen son 1-2 yıl içerisinde gerçekleşti. Daha önce soruşturmanın bu aşamaya gelememesinin tek sebebi olarak, bugün adları "şüpheli" veya "sanık" olarak zikredilen isimlerin o dönem görevli olmaları gösteriliyor.

 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :