Detseli, köy düğünlerini anlattı

Detseli, köy düğünlerini anlattı

Araştırmacı Yazar İsmail Detseli’nin unutulmaya yüz tutan köy düğünleriyle ilgili sunumu ve sohbeti yoğun ilgi gördü.

Araştırmacı Yazar İsmail Detseli Konya Fikir ve Sanat Adamları Derneği’nin Koyunoğlu Müzesi konferans salonunda düzenlediği programda “Konya dağ köylerinde kız isteme düğün ve kına gelenekleri” konulu bir sohbet ve söyleşi yaptı.

Düğün geleneklerinin gelecek nesillere devredilen kültür mirasından olduğunu ancak gelişen teknoloji ve hayat şartlarının değişmesiyle birçok adetin unutulduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Detseli, kız istemeden karşılıklı hediyeleşmeye, kına gecesinden gelinin ata bindirilip yolcu edilmesine kadar geçen sürede yaşananları başlıklar halinde anlattı. Detseli düğün öncesi ve düğünde giyilen kıyafetleri, müze çalışanı görevli kızlar üzerinde gösterdi.

Kışa doğru Eylül Ekim aylarında oğlan anasının gönlünden geçirdiği kızı oğluna çıtlatmasıyla sürecin başladığını ancak oğlan ne derse desin da yinede son sözü ananın söylediğine işaret eden Detseli, hiçbir ayrıntının atlanmadan yerine getirildiğini, bütün bunlar yapılırken de adabı muaşeret kurallarına riayet edildiğini vurguladı.   

İlgiyle izlenen programda Detseli gelinin süslü, eyerli bir ata bindirilerek oğlan evine yolcu edilişini şu sözlerle aktardı: “Kendisine ait eşyaları iki üç tane daha at veya katıra sarılır, gelinle beraber oğlan evine getirilir.  Gelinin üzeri cibindirik denilen ta başından atın eteklerini kaplayacak şekilde tam gelinin başının üstüne gelen tepesi süslü bir özel kırmızı bez ile örtülüdür. Kalabalık düğün ahalisinin yanında damat ve sağdıç evin kapısının üzerinde damdadır oradan gelinin üzerine içinde bozuk para ve leblebi üzüm bulunan bir tabaktan atar ve dualarla attan iner. Eline bir topan tereyağı verilir, evin giriş kapısını üstüne sürer. Bu ‘Evde dili yağ gibi olsun’ manasınadır. Eline bir de su dolu testi verilir onu da kırar ‘kem gözlerden korunsun’ diye. Kaynata ve düğün sahipleri tebrik edilir. Düğüncü dağılır. Bayrak sırığının üstünde bayrağın haricinde çeşitli hediyeleri olan bayrakçı, kayın pederin önüne geçer bayrağının sırığı ile bayrağı sağa sola sallar onu selamlar, yürüyüşünü engeller şapkasını veya bir eşyasını kapar bu artık düğünde hizmet eden gençlerin para istemesidir. Kaynata istenen parayı verir. O paraya helva alınır akşam düğünü yapan gençler toplanır, damadın sağdıcının evinde gelin ve güveyin yiyip de kalanını arkada ‘hazna (hazine) yenecek’ derler, onu yiyerek eğlenirler. Ertesi gün yüz açımıdır buna ‘ayak durma’ denir. Bu hazna denen şeyi de biraz açmak isterim. Eskiden kız evinden oğlan evine gelin gelirken iki kadında beraber gelir onlar evde kesilip pişirilmiş bir horoz birde tavuk gövdesi getirirler gerdeğe giren gelin güveyi onlardan biraz yer kalanını arkadaşlarına gönderir kalanını da arkadaşları yerdi buna köy halkınca hazna denirdi. Yani “o gecenin hazinesi” demekti. Sonradan bu iş suiistimal edildi, yok gelin şuradan yemiş tavuğu yok oğlan buradan yemiş diye bu duyulunca. Gerdek evinden bunu almak yasaklandı oğlanın babası veya dayısı emmisi para veriyor gençlerde ne alırlarsa alıp yiyorlar. Yörede bu artık kadınlara has bir düğündür. Yine gelinin önünde ufak kız ve oğlan çocukları ve evin gelin ve görümceleri oynarlar. Kız evinden de kız anası hariç diğer ev kadınları gelir. Bu eğlencelerden sonra düğün sona erer. ‘Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine’ derler, Bizim köyde ise ‘Biz de gidelim kuru oduna’ denirdi.

Program sonunda katılanlara zerde ve çay ikram edildi.