M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Debbağ

Öğleye doğru geldik şehre. Yol uzun sürdü.

Meraklı birkaç bakış dışında fazla dikkat çekmedik. Pazarın, alışverişin kızıştığı zamanlardı. Gürültü konuşulanları anlaşılmaz yapıyordu. Pazarı gören bir hanın önüne oturduk. Sadece biz değildik. Ticaret için gelenler, alanlar verenler, izleyenler, vakit geçirenler. Küçük yuvarlak bir havuzun ortasına yerleştirilmiş fıskiyeden çıkan su dinlendiriyordu. Etrafta sarı, mor, kırmızı renkteki çiçeklerin, saksılarında yeni sulandığı belliydi. İyi giysili keseleri dolu olduğu belli birkaç kişi kendi aralarında hararetli konuşuyorlardı. Yanlarına daha sıradan ve mütevazi giysili iki kişi gelip oturdu. Rahatsız oldular. Tam sırtlarını değilse de biraz yanlarını gösterir gibi döndüler. Aralarına mesafe koydular. Rahatsız oldular. Diğer iki kişi aldırmadı. Gülümsediler sadece.

Birden bir gürültü koptu. O yana döndük. Adamın birisi nefes nefese  koşarak yanımıza geldi ve birisi güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı dedi. Kılavuzum:

Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü!

O bihaber, gün ortasında yol uğrağına bir leş gibi yıkıldı, kaldı. (4/258-259) dedi.

Biz de gittik herkesle beraber. Halk başına üşüşmüştü çoktan. Her kafadan bir ses. Her ağızdan bir derman aranmaktaydı. Kimisi eliyle kalbini yokluyor, kimisi göğsüne bastırıyor nefesini kontrol ediyor, kimisi nabzına bakıyor bir diğeri de yüzüne gül suyu serpiyordu. Kılavuzum:

Bilmiyorlar ki, burada onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi. Diye fısıldadı kulağıma. (4/262)

Şaşkındım.

Birisi bileklerini başını ovuyor, diğeri hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu. Birisi öd ağacı ile şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbiselerini soyup boynunu boğazını rahatlatıyordu. Nabzını yoklayanların yanı sıra birisi de ağzını koklamaya başladı. İçki mi içti, esrar mı? Yoksa afyon mu yuttu? Anlamak istiyordu. Hiç kimse onun neden bayıldığını anlamamış şaşkındı. Yakınlarına haber verildi hemen. Neden bayıldı, ne oldu da leğeni damdan düştü kimse bilmiyordu? Derken iri yarı güçlü kuvvetli birisi geldi. Bilgili anlayışlı birisine benziyordu. Kardeşiymiş.

Yanına biraz köpek pisliği almış. Halkı yarıp gürültüyle kardeşinin başucuna geldi. Ben neden hastalandığını biliyorum dedi.

Hastalık teşhis edildi, sebebi bilindi mi tedavisi kolaydır.

Sebebi bilinmezse tedavisi güçleşir... hangi ilaç iyi gelecek? Yüz türlü ihtimal vardır.

Fakat sebebi bilindi mi iş kolaylaşır. Sebeplerini bilmek, bilgisizliği giderir.4/271-273

Adam kendi kendine bunun iliğine damarına kat kat köpek pisliği sinmiştir. Kazancını dericilikten kazanır. Akşama kadar pisliğe gömülür. Dedi. Gülümsedi Kılavuzum. Ferasetli dedi. Beğendi kardeşinin yaklaşımını. Dericilerin ki debbağ denirdi onlara, hayvan derilerini dışkıyla dövdüklerini anlattı ve ilave etti:

Büyük Calinus da böyle demiştir: Hastaya, neye alışkınsa onu ver!

Aykırı olan şeylerden zahmet çeker; onun için hastalığının ilacını da alıştığı şeylerde ara! (4/276-277)

İnsanlar alışmadığı, bilmediği,tanımadığı yer ve insanlardan,  tavır ve davranışlardan rahatsızlık duyar. Alışma süresi tanınmalıdır. Bir kitapta okumuştum.(Çocukluk Travmaları. Alfa yayınları) Çocukluğu dayak yiyerek geçmiş bir kadın büyüyüp evlendiğinde kocası hoş davransa bile rahatsızlık duyar. Alıştığı dayak ve kötü muameledir çünkü. Bunu düzeltmesi zaman alır. Alışkanlıklar çok önemlidir. Eski Türk filmlerinde köyden getirip şehirli yapılan kızların anlatıldığı sahneleri hatırlarsınız. Danışanlarımla alışkanlıklarını mutlaka konuştuğumu hatırladım. Alıştığı öğrendiği düşünme biçimi, inançları. Daha iyisini hemen sunmanız işe yaramaz. Çünkü o öyle düşünmeye ve inanmaya alışmıştır.

Kardeşi dedi ki: bok böceği daima pislik taşır durur. Bu yüzden de gülsuyundan bayılır. Onun ilacı yine köpek pisliğidir. Çünkü ona alışmıştır. Kılavuzum yine araya girdi. Her yaşadığımız da olduğu gibi bu olay da yolun, arayıcılığın eğitimi haline gelmişti. Bu kez sadece bana değil her kesin duyacağı bir sesle konuştu:

Öğütçüler, pis kişiyi, ona bir kapı açılması, iyileşmesi için amberle, gülsuyu ile tedavi etmek isterler!

Fakat ey inanılır, itimat edilir kişiler, pislere temiz şeyler lâyık değildir ki!

Onlar, vahyin güzel kokusuyla eğrilmişler, sapıtmışlardır da “Siz bize uğursuzsunuz, biz, sizin yüzünüzden kötülüğe uğradık” diye feryada başlamışlardır.

“Bu söz, bize zahmet veriyor, bu sözden hastalanıyoruz... sizin vâzınız iyi değil, bize iyi gelmiyor.

Eğer yine susmaz da nasihata başlarsanız derhal sizi taşlar, öldürürüz.

Biz, oyunla, abes ve saçma şeylerle semirmişiz... öğüte hiç alışmamışız!

Bizim gıdamız yalandır, asılsız lâftır, saçma sapan sözlerdir... sizin bildirdiğiniz şeyler, midemizi bozuyor.

Siz bu sözlerle hastalığımızı yüzlerce defa artırıyor... akla ilâç olarak afyon veriyorsunuz” demişlerdir. (4/281-287)

Adam gizlice kardeşinin kulağına eğildi. Bir şeyler söyler gibi köpek pisliğini koklattı. Kardeşi birden deprenmeye başladı. Halk efsunladı ve iyileştirdi. Bu adam efsuncu dedi.

Yavaş yavaş geri döndük. Kime öğüt miski fayda vermezse, nasihat fayda etmezse muhakkak o kötü kokulara alışmıştır dediğini duydum. Yerimize oturduk. Hala konuşuyorlardı keseleri dolu iyi giysili adamlar. Diğer insanlarla mesafelerini daha da artırmışlardı. Hamama girip yıkanmalı. Kötü kokulardan arınmak için. Dedi. Hamam nedir diye sordum? Kalkalım dedi. Kalkarken cevap verdi soruma:

Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır.

Fakat takva sahipleri bu külhanda safa ve zevk içindedirler... çünkü onlar, hamama girmiş, yunup arınmışlardır.

Zenginlerse hamamdakileri ısıtmak için tezek taşıyanlara benzerler.

Tanrı, hamam ısınsın, tavlansın diye onlara bir hırs vermiştir.

Bu külhandan vazgeç de hamama git... külhanı terk etmek, bil ki hamama girmenin ta kendisidir.

Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.

Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır.

Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar.

Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... koku, her köre sopa gibidir!

Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla! (4/238-247)

Anladım.

Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye misk koklatsan incinir hasta olur!

www.pozitifdegisim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.