Ümit Savaş Taşkesen

Ümit Savaş Taşkesen

Davutoğlu'na Reverans...

Sana durlanmış kelimeler getireceğim

pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler

kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir

seni çünkü dik tutacak bilirim

kabzenin, çekicin ve divitin

tutulduğu yerden parlayan şiir.

(Yıkılma Sakın-İsmet Özel)

Evet, evet, Mehmet Amca'nın oğlu Ahmet. Bizim Ahmet. Evet, dünya fikir vadilerinde dolaşmış, fikrin çilesini çekip hazmetmiş, Batı'nın zehrine, bilimine İslamın ilmi, hikmeti, irfanı bünyesinde senteze erdirip zehri etkisiz kılan, "Doğu'nun Batı'dan değişmeden dönen 7. oğlu" kuşağının günümüzdeki temsilcisi, sizin "bizim Ahmet" diye sevdiğiniz, Dünya'nın ise Stratejik Derinlik'in mimarı, mütefekkiri, uygulayıcısı, vizyoneri diye tanıdığı Dışişleri Bakanı Prof.Dr.Ahmet Davutoğlu'na reverans...  

Brüksel'de Grand Plaza Meydanında, etrafımı çevreleyen binalara bakıyor, 3 D panoramik bir görüntü oluşturur gibi etrafımda dönüyordum. Bir an durdum. Victor Hugo ile Karl Marks'ın kaldığı, Komünist Manifesto'nun yayınladığı otelin sağındaki büyük binanın üzerindeki kabartma ve heykellere takıldı gözlerim. Gotik Mimarinin eşsiz bir eseriydi karşımdaki. Gelmiş geçmiş kralların, kraliçelerin, devlet ve düşünce adamlarının figürleriyle işlenmiş binanın cephesine bakarken, tarih boyunca akıp gelen bir geleneğin devamı olmanın anlamı üzerine düşündüm. An hesabıyla bir kaç dakika belki ama yoğunluğu saatler mesabesindedir.

Öncesi ve sonrasıyla bir halka, bir gelenek içinde yer almak, bir mirasçı ve bayrağı, sorumluluğu, irfanı, hikmeti, adanmışlığı, temsili, düşünce, fikir ve devlet adamlığı kalıbını, temsiliyetini, müslüman olmanın izzetini ve sorumluluğunu omzunda taşıyarak yarınlara aktaracak bir mirasın emanetçisi olmanın anlamını düşündüm. Şimdi Londra'ya geri döndüğümde hem o meydanı hem gündeme savrulan yüzlerce iddiaları düşünüyorum. Aklıma beş yıl önce Ahmet Davutoğlu üzerine yazdığım yazı geliyor... Şöyle yazmışım: 

"Ne çok seviyorum bu adamı. Duruşu, bilgeliği, nezaketi, vakarı, sakin konuşma üslubu içinde bize hissettirdiği izzeti ile… Duruşu başkalarına da duruş katan, saygı oluşturan adamlardan Davutoğlu. Makamını hakkını vererek dolduran bir karakter. Oturduğu koltuğa bir şey katan, katacak olan ender bulunur adamlardan. Evet diyorum bu o adamın (Mehmet Davutoğlu'nun) oğlu. Konya’daki konferansı öncesinde yemek masasının yanına yaklaşıp bunları fısıldamak istiyorum kulağına, “Sizi seviyoruz. Babanızla böyle bir tanışıklığım olmuştu. Ona teşekkür edemedim, size edeyim istedim diyeyim”. Ama protokole ters düşer bu diye duruyorum...

Bilge bakan Davutoğlu’na bakınca filozofların kral kralların filozof olduğu bir diyar hayal eden Platon’dan Farabiye, Nizamülmülkten J.Locke ve Goethe’ye, İzzetbegoviç’e değin, ortak noktaları bilgeliği devlet tecrübesiyle birleştirmek olan bir dünya isim geçiyor aklımdan.

Evet iyi şeyler oluyor, ama emek vererek, çalışarak, sabrederek, onca çelme takılmasına rağmen ayakta dik durarak…"

Evet, aynı yerde hala aynı düşüncedeyim... Üç yıl önce Oxford Street'te "Sen Türk müsün?" diyerek evet dediğimde gözlerindeki ışıltı ve dilindeki duaları hatırladım şimdi yeniden.

Reel politiğin inişli çıkışlı sularında anlık görüntülerin olumlu ya da olumsuz yönlerine aldırmadan ve takılmadan, tekneye çarpan küçük dalgalara değil rotaya,  takip edilen istikamete, vizyona, bize "mümkünü ispat edilen ufuklara" doğru baktığımız zaman değerlendirmelerimiz daha sağlam bir zemine oturacaktır... Belki çok bir anlamı yok ama ben hala yanındayım bu "Bilge Bakanın" ve onun çizdiği ufukların...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.