Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Ahmet Davutoğlu'na çok sert tepki

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Ahmet Davutoğlu'na çok sert tepki

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'na Şehir Üniversitesi konusunda sert tepki gösterdi. Erdoğan'ın eleştirilerinden Ali Babacan ve Mehmet Şimşek de nasibini aldı

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucuları arasında olduğu İstanbul Şehir Üniversitesi konusu gündemi meşgul ederken Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan, Davutoğlu'na isim vermeden  sert tepki gösterdi. Erdoğan, "malum zat" ifadesi kullandığı Davutoğlu'nun yanında  eleştirilerini eski bakanlar Ali Babacan ve  Mehmet Şimşek'e de yöneltti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan  AK Parti İstanbul İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı’nda Şehir Üniversitesi yönetimi Halkbankası’nı dolandırmak istemekle suçladı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:

TAHSİSİ YAPAN BENİM

Bu Şehir Üniversitesi meselenin özellikle bir siyasi ayağında bizim olduğumuz, bir siyasi ayağında da malum zatın (Ahmet Davutoğlu) olduğu söyleniyor. Şunu çok açık ve net söylemek durumundayım. Her şeyden önce Şehir Üniversitesinin tahsisini Başbakanlığım döneminde yapan benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre, daha sonra malum zat Başbakan olunca bu tahsisi, Şehir Üniversitesine mülkiyet devrine dönüştürmüştür. Türkiye’de hiçbir üniversiteye tapu ile tapu devri, mülkiyet devri yoktur, olmamıştır. Bunlar dürüstlüğü kimseye bırakmıyor değil mi?

YANINDA BABACAN VAR, ŞİMŞEK VAR

 Öksüz, yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor. Peki bu nasıl doğruluk? Peki yanında kim var? Yine bir başka isim o da Sayın Babacan var. Onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var? Mehmet Şimşek var. Başka kim var? O zaman Ulaştırma Bakanı olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü ya… Dürüstlüğü bunlar kimseye bırakmıyordu. Ben bunu niye anlatıyorum? Kimin ne olduğunu yaptıklarıyla öğrenin diye.

DOLANDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR

Bitmedi ve bunlar Halk Bankasını da dolandırmaya çalışıyorlar. Halk Bankasından bunlar kredi talebinde bulunuyorlar. Halk Bankası bunlara ciddi bir kredi veriyor fakat ödeme planlarında maalesef bunlar Halk Bankasına ödemelerini yapmıyorlar. Tabii Halk Bankasına ödemelerini yapmayınca, banka da bu defa kendilerini sürekli olarak uyarıyor. Şu anda Halk Bankasına olan borçları aklımda kaldığı kadarıyla 417 milyon noktasında.

TEMİNAT BİLE VERMEDİN

Şimdi ‘Yapılandıralım’ diyorlar. ‘Yapılandıralım’ derken, neyi, nasıl yapılandıracaksın? Neymiş yaptıkları kampanya şu, ‘Ya işte spor kulüplerinin borçları yapılandırılıyor da Şehir Üniversitesininki niye yapılandırılmıyor?’ Ya sen Halk Bankasına teminat bile vermedin. Futbol kulüplerinin bütün tribünlerdeki gelirlerine, her şeyine banka el koyuyor. Senin neyine el koyacak? Yoksa Maltepe’de Tekel’e ait olan yer, yani zamanında benim tahsis ettiğim bu yeri bankaya teminat olarak göstermek suretiyle, bunu mu banka teminat olarak kabul edecek?”

ALAVERE DALAVERE YAPIYORLAR

Bunu da geç, bir başka alavere dalavere daha yapıyorlar. O da ne biliyor musunuz? Diyorlar ki ‘Alacağımız öğrencilerin yapacakları ödemeye ipotek koyun.’ Ya sen zaten mevcut kotanı doldurmamışsın. Mevcut kotanı doldurmadan üstelik yeni alacağın öğrencilerle ilgili, böyle bir kotayı nasıl oluyor da bir bankaya teminat olarak veriyorsun? Tabii bizi halef selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. Dedi işte ‘Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz.’ Kendisine dedim ki ‘Temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz geçmişte bankaların nasıl iflas ettiğini biliyoruz. Hamdolsun 17 yıldır bizim dönemimizde, bizim bankalarımızın hiçbirisi kasaları boşaltmadı. Biz de kasayı boşaltamayız.’ Tabii işin başından itibaren Ülker Grubu buraya ciddi destekler verdi. Daha sonra Ülker Grubu da ne yaptı? Buradan çekildi. Ülker Grubu orada bizim verdiğimiz desteklerle ilgili de bizim bu noktadaki desteğimizi açık net söyledi.

TEZGAH BAŞKA

Şunu çok açık net söyleyeyim. Buranın hamisi dikkat edin Marmara Üniversitesidir. Marmara Üniversitesi Türkiye’nin şu anda en büyük üniversitelerinden bir tanesidir. Şimdi de ne diyorlar biliyor musunuz? ‘Marmara Üniversitesi borçları ödesin.’ Tabii YÖK’te kendilerine diyor ki ‘O zaman siz de mütevelliyi bırakın. Marmara Üniversitesi buraya yaptığı atamalarla burayı götürsün.’ Yok, mütevelliyi de bırakmayız.’ diyorlar. Tezgah başka. Biz ne oradaki öğrencilerimizin düşmanıyız ne de akademisyenlerin düşmanıyız. Böyle bir şey asla söz konusu değil. Hiçbir vakıf üniversitesinde bunların yaptığı uygulama gibi bir uygulama yok. Böyle bir durumla ne yazık ki burada karşı karşıyayız. Elektronik ortamda sizlere gönderilmiş olan bilgileri şöyle iyi okursanız orada zaten bunları etraflıca göreceksiniz. Çok da detayına, teferruatına girmek istemiyorum. Ama anlattığım gibi burada Halk Bankasının adeta bir dolandırılması söz konusu.

HANİ DÜRÜSTTÜNÜZ?

Eğer şahsım bu zata eğer muhalif olsaydı veya oradaki öğrencilere benim bir muhalefetim olsaydı, ben Tekel’in bu kadar kıymetli, değerli olan arazisini niçin bunlara tahsis edeyim? Bizim derdimiz yeter ki bu tür üniversitelerimiz kurulsun, bunlar çoğalsın ve bunlarla beraber geleceğe çok daha farklı bir şekilde yürüyelim. Burası tabii Marmara’ya nazır, Maltepe’de çok çok güzel bir yerde ve değeri itibarıyla da yani 2,5 milyar değerinde olan bir yer ve bilabedel bunu üniversitesine tapu devrini yapmak suretiyle veriyor. El vicdan ya… Böyle bir şey yapılabilir mi? Bilabedel… Nasıl oluyor bu iş? Hani dürüsttünüz? Eğer sizin dürüstlüğünüz buysa bu ülke batmış, bu ülke yanmış.

 

DAVUTOĞLU'NDAN YANIT GELDİ

Eski Başbakan ve yeni parti kurma hazırlığında olan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili açıklamasına yanıt verdi.

Davutoğlu’nun yazılı açıklaması şu şekilde:

* 2003’ten 2016’ya kadar çeşitli konumlarda ve üst düzeyde birlikte çalıştığımız Sn. Cumhurbaşkanının, şahsım ve Başbakanlık yaptığım dönemde Hükümetimde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum bazı bakan arkadaşlarım hakkında en temel nezaket kurallarına bile uymayan, bu yüksek makama yakışmayan bir üslup ile dile getirdiği ağır ithamlara cevap vermek mecburiyeti doğmuştur. Bilinmelidir ki bu, şahsi bir mesele değil bir devlet ahlakı meselesidir.

* Bir süredir İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında yürütülen haksız kampanyanın, garezle bir eğitim kurumuna yapılan saldırıların ulaştığı aşama ibretlik bir hale gelmiştir. Her şeyden önce üniversite ile ilgili böyle bir kararın bir siyasi partinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda alınmış olması hem üniversiteye yönelen husumetin altında yatan gerçek niyeti hem devlet düzenimizin gelmiş olduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Aileleriyle birlikte 7000 öğrenciyi mağdur etme pahasına sergilenen bu öfkeye neyin sebep olduğunu, kimin nereye savrulduğunu, kamu kaynaklarının hangi amaçlarla nasıl kullanıldığını, ekonomik servet oluşturma bakımından kimlerin nasıl statü değiştirdiklerini milletimiz çok iyi bilmektedir.

* Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahsekonu arazinin rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.

* Bir arazinin üniversiteye tahsis edilmesi ile devredilmesi arasındaki tek fark zaten rayicin altında belirlenen bir yıllık kira bedelinden ibarettir. Devir işlemi tahsis bedellerinden kaçınmak ya da kamu arazisini mülk edinmek için değil, Danıştayın tahsis işlemini iptal etmesinden sonra yukarıda zikredilen yasa uygun olarak zorunlu olarak yapılmıştır. Devri yapılan arazinin eğitim dışında kullanılması zaten mümkün değildir ve üniversite amacının dışına çıkmamıştır.

* Bu süreç içinde farklı kesimlerden herkesin de kabul ettiği gibi Şehir Üniversitesi bir üniversite geleneğinin oluşumu açısından kısa sayılacak bir sürede bu ülkenin iftihar kaynağı olmuştur. Bugün hangi haksızlıklar yapılırsa yapılsın, bunlar da geçecek ve Şehir Üniversitesi de onun düşünce özgürlüğüne dayalı idealleri de yaşamaya devam edecektir. Üniversiteyi üniversite yapan araziler ve binalar değil bilim insanları ve öğrencilerin oluşturduğu sosyal iklimdir. Her gördüğü araziye dolar hesabı ile değer biçenler bunu anlayamazlar.

* En temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üsluba rağmen Halk Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık' iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği vechile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM'ne hesap vermekten bir an bile imtina etmem.

 Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır.

* Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar Hazineye intikal ettirilerek bir ‘yetim ve yoksul' fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere, öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan işsizlere dağıtılmalıdır.

* Böylesi bir sürecin işletilmesi her zaman samimi bir şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Telaşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir.

 

 

Etiketler :