Cennet bu şehrin..

Cennet bu şehrin ya altında ya da üstünde

Hafta sonu Akşehir’deydim.  Doğduğum büyüdüğüm şehre  doğru yola çıkmak her zaman içimde karmaşık duygular oluşturuyor. Hüzün, sevinç hepsi iç içe. 

Akşehir’e doğru yola çıkarken çocukluğuma, gençliğime de yolculuk yaptığımı hissediyorum. Akşehir’e doğru yola çıkmak geçmişime yola çıkmak anlamına geliyor bir anlamda.

Ve ben yine geçmişin yollarındayım…

Sultandağlarının arasından görülmeye başlıyor Akşehir silueti…

Konya’nın bozkırından Akdeniz ve Ege’nin yeşiline doğru yol aldığınızı Akşehir’e yaklaştıkça hissediyorsunuz.

İlk önce kiraz ağaçları karşılıyor sizi. 

Yol kenarında kiraz stantları kurulmuş bile.  Sohbet ediyoruz. 

“Bu yıl kiraz fiyatları yüksek olacak” diyorlar. Diğer bölgelerdeki kirazların kimisine dolu vurmuş, kimisi erken açmış…

Bundan yedi sekiz yıl önce böyle bir şey olmuş kiraz fiyatları yine yükselmiş.  Akşehir kiraz üreticisi bu yıl kirazın bol kazanç getireceğini düşünüyor. Yüzü gülüyor… Ama yine de her şeye rağmen temkinli.

Yavaş yavaş Akşehir’in kalbine doğru ilerliyoruz.

Anıt meydanından yukarıya  Akşehir yerlisinin “dağ mahallesi” dediği  şimdilerde “kent orman” adını alan  çocukluğumun geçtiği Çimenli mahallesine.

Akşehir evleri bir bir tadilat yapılmış belediye ve kültür bakanlığı katkılarıyla.

Osmanlı son dönem izlerini taşıyan bu cumbalı evlere bizler “hanay” diyoruz.

Hanaylar en az iki katlı ve önünde “hayat” ı olan evler.  Evin avlusuna  “hayat” denirdi eskiden.

Ve annemin “ ‘hayat’ a çıkında biraz temiz  hava alın”  dediği günlere dönüyorum. Evet bizler “hayat” a çıkar ve temiz havayı doyasıya içimize çekerdik.

Akşehir’in en güzel yanı temiz havası ve tabii ki tadına doyamadığınız suyudur. Rahmetli babamın “Cennet  bu şehrin ya altında ya da üstünde” dediğini hatırlıyorum. Buz gibi sularıyla yemyeşil doğasıyla ve insanın başını döndüren havasıyla gerçekten bu sözü hak ediyor Akşehir.

İplikçi camiyi, Ulu camiyi geçiyor, Orta Hamam’dan yukarıya doğru çıkıyoruz. Çınaraltı camiinden sonra artık Çimenli mahallesinin hududuna girmiş oluyoruz. Burası bizim hayat alanımızdı çocukken. Şimdiki çocukların hiç bilmediği, hiç duymadığı  oyunları oynardık.

O oyunları oynadığımız yerlerden biri de ilkokulu okuduğum Gazi Mustafa Kemal İlköğretim okulunun bahçesiydi. Bahçe’de pek bir değişiklik yok, yine o kestane ağaçları duruyor. Okulun içinde yer alan Türkiye’deki en büyük kiliselerden biri de hala sağlam, ayakta. Şimdilerde Akşehir Nasrettin Hoca Şenlikleri’nde yer alan sosyal faaliyetlerin bir kısmı bu kilisenin içinde gerçekleştiriliyor.

Ve yavaş yavaş çocukluğumun gençliğimin geçtiği eve ilerliyorum. “Gavur Hamam”ı yıkılmış viraneye dönmüş. Üzerinde oyunlar oynadığımız, altından geçen çayda balık tuttuğumuz  hatta  aile ve akraba çocuklarının birlikte çektirdiğimiz resmin olduğu tarihi  “taş köprü” de yıkılarak beton bir köprüye dönüştürülmüş. Açıkça söylemem gerekirse çok çirkin bir görüntü oluşmuş. Aklıma o resim geliyor, hüzünleniyorum. Böylesine bir tarihi köprüyü nasıl böyle çirkin bir betona dönüştürmüşler görseniz bana  hak verirsiniz. Bu kararın Kültür Bakanlığı eliyle mi, Belediye eliyle mi yapıldığını bilmiyorum ama tarihe ve kültüre hassasiyeti olduğunu düşündüğüm yetkililerin bu görüntüyü kendilerinin de beğenmeyeceğini söyleyebilirim. Akşehir çayını aşağıya kadar bu çirkin beton duvarlarla çevrelemek doğaya ve tarihe büyük haksızlık diye düşünüyorum…

Ve nihayet Çimenli meydanındayım.. Çocukluğum karşımda dikiliyor ve gülümsüyorum…Annem, babam, abim, ablalarım ve kardeşlerim el ele tutuşmuşlar öylece beni bekliyorlar….Bu tabloyu yeniden görmek ne güzel….

 

Önceki ve Sonraki Yazılar