Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Çanakkale Zaferindeki Dinî Motifler

Dünyanın dört bir yanından gelmiş değişik din, dil, renk ve ırktan bir milyondan fazla insanın katıldığı ve yarım milyon insanın toprağa düştüğü Çanakkale Savaşı, tüm dünya insanını ilgilendiren evrensel bir savaştır. Savaşa dünyanın hemen her yanından insan katılmış ve savaş sonucu dünyanın hemen her yanına acı düşmüştür. Bu nedenle bu savaşın sosyal, siyasî, askerî, edebî, dinî çok yönlü tahlilleri yapılmalıdır.

Bizim açımızdan bakıldığında Çanakkale savaşı, hilal ile haçın, mana ile maddenin, et ile demirin, Osmanlı ile Dünyanın karşı karşıya kaldığı savaştır. Osmanlı, pek çok cephede önce ağır yara alıp hasta adam olarak yataklara düşürülmüş, sonra da mirası talan edilmek üzere üzerine üşüşülmüştür. İngiliz ve Fransızların başını çektiği İtilaf Devletleri, geliştirdikleri teknolojinin bir anlamda denemesini yapmak üzere Çanakkale önlerine gelmişlerdir. Geliştirdikleri teknolojiyi insanlığın hizmetine sunmak yerine, insanları toplu katletmek için kullanmayı seçmişlerdir. Sonuçta çeyrek milyon şehid ve bir o kadar da karşı taraftan maktül. Cephede günlerce kan akarken, cephe gerisinde de gözyaşları yıllarca dinmemiştir.

Savaşta pek çok beyin adamını kaybeden Osmanlı, en zor zamanda ve en zorlu savaşta Allah’ın yardımı ile muzaffer olunabileceğini bir kez daha hatırlamıştır. Kazanılan zafer, özelde Anadolu insanının, genelde diğer işgal altındaki toplumların bağımsızlık mücadelelerine ışık tutmuştur. Ama savaş, tüm dünyaya olduğu gibi Osmanlı toplumuna da pahalıya mal olmuştur. Ülkenin dört bir yanından savaşa katılan yetişmiş insanların, din âlimlerinin ve mektep-medrese öğrencilerinin şehid düşmesi sonucu çok önemli bir beyin kaybı olmuştur. Öyle ki, 1915–1921 tarihlerinde pek çok Osmanlı Okulu mezun verememiştir.

Kur’ân, imanı bir ağaca benzetir. Kökü yerin derinliklerinde, gövdesi ise göğün derinliklerinde olan, her zaman ve şartta meyve veren bir ağaçtır bu. (14/24-25) Bir toplumun geleceği de bir ağacın geleceği gibi, sağlam temellere dayanmasına bağlıdır. Kökü ile irtibatı kesilmiş bir ağaç, ayakta duramayan, devrilmeye, çürüyüp yok olmaya mahkûm olan bir kütüktür. İşte bu yüzden toplum olarak geleceğe köklerimizle irtibat kurarak hazırlanmak zorundayız.

Esefle söyleyelim ki, bizim gibi dünya çapında evrensel değerlere sahip olan başka bir toplum olmadığı halde, bizim kadar kendi değerlerine sahip çıkmayan başka bir toplum da yoktur. Şu anlatacağımız olay bu dediklerimizin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır:

Yıllar önce bir Japon heyeti ülkemize gelir. Üst düzey milli eğitim bürokratları ile bir görüşme esnasında şu konuşmalar yaşanır: Bizim bürokratlar Japonlara sorarlar:

         "Ülkeniz iki dünya savaşında ağır yenilgi aldı. Buna rağmen nasıl başardınız bu kadar gelişmeyi?"

         Cevap şöyledir:

         "Biz öğrencilerimizi henüz anaokulunda iken geliştirdiğimiz son model araçlarla başlarını döndürecek kadar gezdirir ve sonra atom bombasının atıldığı ve halen bombanın kalıntılarının muhafaza edildiği Hiroşima’ya götürürüz ve deriz ki:

         Bakın çalışmazsanız böyle oluruz.

         Sonra Tokyo’ya götürürüz ve deriz ki:

         Bakın çalışırsanız da böyle gelişiriz.

         Bizimkiler der ki:

         “İyi ama bizim Hiroşima'mız yok ki?!“

         Cevap ilginçtir: SİZİN DE ÇANAKKALENİZ VAR! Sadece Çanakkale’niz, çocuklarınızın geleceğe motivasyonu için yeterlidir!

Onun için Çanakkale ruhunu diri tutmak son derece önemlidir. Tabiî ki bu ruhu diri tutmak, yalnızca Mart ayında Çanakkale şehidlerini anmakla olmaz.

Önce o ruhu doğru anlamalıyız.

         O ruhla yaşamalıyız.

         O ruhu yaşatmalıyız.

         O ruhun şehidlerini unutmamalıyız.

         Çanakkale’yi çiğnetmediğimiz gibi, Çanakkale ruhunun temelini oluşturan tüm değerlerimizi de çiğnetmemek için güçlü ve dirençli olmalıyız.

         Düşmana karşı maddî hazırlıklarımızı yaptığımız gibi, manen de donanımlı olmalıyız.

Çanakkale ruhunun temelinde Haydi Yahya haydi git, Ya gazî ol, ya şehid! diye gönderilen Allah yolunda kurban olmaya giden kınalı kuzular vardı…

İslam Coğrafyasının dört bir yanında cepheye koşan insanların sergilediği birlik ve beraberlik ruhu vardı…

Cephede şahadet için sırasını beklerken Kur’ân okuyan Kelime-i şahadet getiren Mehmetler vardı…

On üç ondört yaşında şehadete koşan çocuk yaşta, olgun yiğitler vardı…

Kurşunlar yağarken bile namazından taviz vermeyen kullar vardı…

Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm, Allah’ın feyziyle doldu. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda bana Allah’ın ihsan ettiği bir vergi idi, diyen Seyyid Onbaşılar vardı…

Dualar ve dualar cevap olarak gelen İlahî yardımlar vardı...

İngiltere başbakanının dediği gibi, Biz Çanakkale’de Türklerle savaşmadık, Tanrı ile savaştık!

Aynı yolda olursak, bu ruhu diri tutup bu ruhla yaşarsak, benzer zaferlere ermemiz, izzetli günler görmemiz hiç de uzak olmayacaktır. Rabbimiz ne güzel buyurur:

Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sabit tutar, kaydırmaz.” 47/7

“Ey inananlar! Sabredin, direnin. Savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki, başarıya eresiniz.” 3/200

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.