Bir gazete..

Bir gazete andropoza girerse…

 

“4 YÜZ” reklamlarını televizyonlarda gördük ilk önce…

Ne olduğunu anlamak için hele bir elimize alalım, okuyalım dedik ve gazetenin hafta sonu ekinde nihayet karşılaştık.

Türkiye’nin bir zamanlar amiral gemisi diye nitelenen Hürriyet Gazetesi’nin son numarası “4 YÜZ”

Toplumda, okuryazarlar arasında, filikaları tek tek elinden alınan, leventleri bir bir gemiyi terk eden ya da terk ettirilen amiral gemisinin su aldığı, öyle amiralliğinin falan kalmadığı, “4 YÜZ” şeklinde ortaya konan bu projeyle de bunun tescil edildiği yaygın bir kanaat.

 “4 YÜZ” sayfalarını biraz okuyunca, Hürriyet’in bu atağını, ben de andropoza girmiş bir adamın son çırpınışları olarak gördüm.

Bu konsepti, yeniden dikkat çekebilmek için kılıktan kılığa giren, üzerini başını, atını arabasını değiştirerek ben ölmedim, buradayım diyen 50’nin üzerindeki adamın feryadına benzettim.

Çünkü ancak andropoza giren bir gazete böyle bir konseptle okuyucularının karşısına çıkar…

Andropoz’a giren adamların, kas gücünde azalma, çabuk yorulma, panikleme, başarısızlık korkusu, monotonluk, beklentilerin azalması, toplumun yaşlı cinselliğini yok farz etmesi, kendine ait bir mekana sahip olamama vb. faktörler sonunda kendini ispat etmek için bir takım eksantrik şeyleri yapmaya başlaması gibi bir durum söz konusuHürriyet gazetesinde de.

“4 YÜZ”, amiral gemisinin Türk toplumunda azalan etkisini yeniden artırmak umuduyla, eski ses getiren medya gücünü yeniden yakalamak arzusuyla hazırlanmış, hala gücüm kuvvetim yerinde beni terk edemezsin diyen bir konsept olarak karşımıza çıkıyor.

Ama konspetin en önemli sorunu da bu.

Çünkü bunun için seçilen dört esas oğlanın da yaşı ellinin üzerinde.

Yani zihni pek çok şeyi istese de bedeniyle yapabileceği pek bir şeyi olmayan adam misali…

Bu konseptte gazetenin dört önemli ismi; Enis Berberoğlu, Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve Sedat Ergin.

Günümüzün esas oğlanı medyanın bir zamanlar “iskele sancağı”nda bulunan ve bir gaflet anında mı desek ne desek eskinin amiral gemisine transfer olan Ahmet Hakan hariç, hayatlarının neredeyse tamamı amiral gemisinin farklı filikalarında geçmiş olan ‘4 YÜZ’ ekibi her hafta farklı bir konuyu gündeme taşıyıp tartışıyorlar.

Ancak tartışılan konuların hiçbiri karşılarındaki rakip 20’lik delikanlıların şovlarıyla boy ölçüşebilecek cinsten değil.

“4 YÜZ” ün tartıştığı şu konular yeni statükoda yaşamaya alışmış kimlerin ilgisini çeker Allah aşkına…

Bu ekip o sayfalarda nelerden bahsediyor: “En çok kızdıklarım, en çok sinirlendiklerim, Türklerin yüzde kaçı bilmem ne”…gibi eski “Hayat Dergisi” döneminden kalma, günümüzde sıradan insanların sıradan günlerinde oturup konuştukları şeyleri alıyorlar, gazetenin orta sayfasına yerleştiriyorlar.

Bu sayfaları ipe sapa gelmez böyle pek çok konuyla kapatıyorlar.

Aslına bakarsanız gerçekten bir anlamda da tatmin köşesi olmuş “4 YÜZ”.

Ununu elemiş, eleğini asmış adamların psikolojisi hem konularda hem de yazarlarında.

Ancak bu gazete ve temsil ettiği zihniyet için artık her şey çok geç gibi görünüyor.

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, yeni medyanın tığ gibi, sırma saçlı, kumaş pantolonlu delikanlıları versace başörtülü kızları yazılarıyla, programlarıyla prime time’dan en büyük pastayı kapmayı başarmış durumdalar.

Bugünün Ozan Kütahyalıları, Emre Aköz’leri, Nagehan Alçıları, dünün Ertuğrul Özkök’leri, Sedat Erginler’i, Ruhat Mengi’leri,

Her söyledikleri manşet, her konuştukları olay.

Yeni trend O’nlar artık.

Sizin eski statükoda yaptıklarınızı onlar yeni statükoyla yapıyorlar.

Bu nende “4 YÜZ” çırpınışları beyhude gibi…

Çünkü sizin nasıl eskiden kendinize rakip bile görmediğiniz ama yine de tavsiye için, itibarsızlaştırmak için elinizden ne geldiyse ardınıza koymadığınız bu grup, şimdi de sizin için aynı şeyi yapıyor doğal olarak.

Çünkü yeni statüko kendi Ertuğrul Özköklerini, kendi Ruhat Mengi’lerini yarattı artık.

Medya “doğruların değil”, “doğru budur” diyenlerin kılıcını kuşandığı sürece bunlar yaşanacak…

Bizden tavsiye olunur ki amiral gemisi ve onun temsil ettiği zihniyet her şeyden önce yapay ilaçlarla eski gücünü göstermek, ispat etmek yerine, karşısındaki yeni gücün ne olduğunu anlamaya çalışsın, ondaki çoğu zaman kendisine “yabani-arkaik” gelen ama toplumun “doğal-geleneksel” olarak gördüğü şeylerin ne olduğunu keşfetsin…

Bunu yaparsa en azından ömrünün son günlerini huzurlu ve mutlu geçirebilir.

Belki yeni bir ikinci baharı bile yakalayabilir ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar