Ben bu fotoğrafı hiç beğenmedim

Ben bu fotoğrafı hiç beğenmedim


Bildiğiniz üzere hafta sonlarında Seydişehir’in eşsiz güzellikteki dağlarına tırmanışlarımız olmakta ve hem o dağların hem de o dağlardan Seydişehir’in doyumsuz manzaralarını sıklıkla sizlerle paylaşmaktayız. 

 

Bu gezilerdeki birinci amacımız spor yapmaktır. Bunu yaparken de gezdiğimiz, gördüğümüz yerleri resimlemek ve bu resimleri siz değerli dostlarımızla paylaşmak en büyük zevkimiz olmaktadır. “Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun, gördüklerinizi anlatın” derler ya;  biz de anlatmaktan ziyade gördüklerimizi size de göstermek yanlısıyız. Zaten öyle de yapıyoruz

 

Geçen hafta yine güneşli bir gündü ve biz bu güzel havayı değerlendirmek için sabah namazını müteakip Seydişehir’i batı tarafından gören 1825 metre rakımlı Reze Beleni’ni hedef seçmiştik.

 

Söylemesi ayıp, yeni edindiğimiz 18* optik+5 dijital zoomlu makinemizle Reze Beleni’nden Seydişehir’i resimleyecek ve onları da siz değerli hemşerilerimizle paylaşacaktık.

 

 Heyecanlıydık. Güzel görüntüler yakalayacağımızı ve zirveye ulaştığımız da kara çaydanlıkla közde pişireceğimiz çay ve fırından yeni aldığımız taze ekmeklerle yapacağımız kahvaltının hayali ile yola devam ediyorduk.  Planlamamızda; kahvaltımızı yapacak, resimlerimizi çekecek ve mesai saatinin başlamasıyla birlikte Seydişehir’de olacaktık. 

 

            Baş döndüren, virajlı yollardan giderken zaman zaman Seydişehir’e doğru bakıyor ve manzaranın hiç de iç açıcı olmadığını gözlemleyebiliyorduk.

 

Zirveye vardığımızda, gördüğümüz manzara karşısında adeta küçük dilimizi yuttuk. Seydişehir’i görebilmenin hiç imkânı yoktu. İlçemizin üstünde kara bulutlar kol geziyordu Evet, fabrika bacalarından yükselen dumanlar şehrimizin görüntüsünü elbette bozuyordu. Bozmaktan da öte havamızı kirletiyordu. Bu yıllardır bir sır değildi. Bu konu şu an bizim üzerinde duracağımız bir konu da değildi.

 

Ben hafta sonlarında dağlara çıkarak Seydişehir’i defalarca gözlemleme ve görüntüleme imkânına sahip birisiyim… Bu yüzden de Seydişehir’in havası ve manzarası ile ilgili olarak baya bir tecrübe sahibi oldum. Genellikle ve yılın büyük bir kısmında fabrikadan çıkan dumanlar şehre doğru değil de; Bostandere, Karabulak, Küçük Sanayi Sitesi ve Kesecik istikametine doğru kendine bir koridor oluşturur ve o şeklide devam edip gider. Nadiren de rüzgârın estiği yöne doğru bir yönelme eğilimindedir.   

 

Benim üzerinde durmak istediğim konu ise fabrika bacalarının dumanı değil, sonbahar ve kış mevsiminde ısınmak için yakılan soba ve toplu yerleşim birimlerinde yakılan kömürün dumanıdır. Ülkemizdeki diğer yüzlerce ilçeye nasip olmadığı halde İlçemize gelmiş bulunan doğalgaza rağmen kömür kokusunu ve isini solumamız açıklanması zor, zor olduğu kadar da can sıkıcı bir durumdur.

 

            Maalesef Yurdumuzun güney kesimlerinin akciğeri olan Toros Dağları ile kucak kucağa yaşayan, rüzgarın en katmerlisinin bulunduğu bir bölgede olmamıza rağmen, İlçemizin üzerine duman çökmüş, mahzun ve mazlum bir şekilde boynunu bükmüş, öylece kendini kurtaracak bir kahraman bekleyip durmaktadır. Bu manzarayı görünce ister istemez; “biz bu şehirde mi yaşıyoruz?” demekten kendimizi alamıyoruz. Şehrin içindeyken pek fark edilemeyen bu durum Reze Beleni’nden çok açık ve seçik bir şekilde kendini gösteriyor.   

 

Şehirde yaşayanlar, özellikle de biraz daha yüksek katlarda oturanlar pencerelerini açtıklarında aslında dışarıdan içeriye giren havanın, oda içindeki havadan ne kadar da kirli olduğunu anlayabilmektedirler. 

 

            Benim gözlemlerim ve söyleyeceklerim bunlardır. Seydişehir’in hava kirliliği fotoğrafı bu ve ben şahsım adına bu fotoğrafı hiç beğenmedim.

 

Bu olaya bir de kısaca teknik açıdan bakalım. İnsanlar günlük olarak 13 bin litre ile 15 bin litre hava soluyorlarmış. Her yıl 5,5 milyon insan hava kirliliğinden kaynaklanan hastalıklardan ölüyormuş. Çeşitli ülkelerdeki partikül madde kirleticisi ile ilgili sınır değerler incelendiği zaman limit değerleri en yüksek olan ülkenin Türkiye olduğu görülmektedir. Türkiye için belirlenen 24 saatlik PM sınır değeri, ABD’nin sınır değerinden 2 kat, Japonya’nın sınır değerinden 3 kat, Avustralya, Dünya Sağlık Teşkilatı ve AB’nin sınır değerlerinden 6 kat, Kanada’nın sınır değerindense 2,5 kat daha yüksekmiş.

 

            Bütün bunlardan sonra, bir dostumun söyledikleri aklıma geldi “Gün gelecek, insanlar temiz havayı parayla satın alacaklar” demişti. Ne kadar da doğru söylemiş değil mi? Böyle giderse, o gün çok da uzak değildir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.