Belgeli dedikodu yazmak!

Köşe yazısı yazmak kimisi için el yordamıyla beş dakikalık iştir…

Kimisi içinse saatlerce kafa yorma gerektiren meşakkatli bir meşgale...

Belediyelerde bir kenara atılmış eski müdürlerden alınan ‘belge’ ve ‘bilgi’lerle sükseli yazılar yazmak ise apayrı bir yöntemdir…

Her kurumda zaman zaman idareye ters düşenler olur. Müdürlükten, şeflikten indirilip ‘kızakta’ bekletilenler, ar-ge şubelerinde ‘bir gün’ hayali kuranlar hep vardır. Bunlar, emekli olup keyif sürmek yerine (garip bir şekilde) beklerler…

Ve…

Bir yağız delikanlı çıkıp ‘cesaretle’ keskin yazılar yazmaya başlayınca, onu kendi vadeli hesaplarına alet etmeyi pek severler. Sonra da kendileri yazdırırlar, kendileri okurlar…

Bir vakitler falan belediyede istemediği bir alanda çalıştırılan birisi vardı. Sık sık yanımıza gelir, belediyedeki ‘kendince’ uygunsuz işleri bize aktarır, başkanı, yardımcılarını, müdürleri kötüler giderdi. Beklerdi ki anlattıklarından etkilenip onun hoşuna gidecek yazılar yazalım…

Onu hiçbir zaman sevindir(e)medik…

Bu eleman epeydir gelmeyi gitmeyi kesmişti… Acaba başına bişey mi geldi diye endişelenmeme gerek yokmuş. O belediyede sevdiği bir bölüme verilmiş. Gözü kimseyi görmüyor artık. Önünden geçtim, beni görür bir hatırımı sorar mı diye, ‘görmezden’ geldi…

Demek ki basına ihtiyaç kalmamış!

Bir köşe yazarı için çok okunmanın çeşitli yöntemleri vardır. Bu yöntemler yazarın kişiliği kadar yazdığı gazetenin ‘kimliği’ ile de ilgilidir. Gazete masonlarınsa farklıdır, ihale takip eden bir şirketinse daha da farklıdır. Dünya görüşü de diyebileceğimiz bir dava güdülüyorsa gazetede veya siyasetle işli-dışlı ise o da farklıdır…

Sürekli şehrin sorunlarını, siyaset gözetmeksizin okurların mektuplarını ve yerel gündemi yazarsanız Uğur Özteke gibi sevilen ve takip edilen bir köşe yazarı olabilirsiniz…

Ya da yazdıklarınız bir süre sonra kitap olacaktır, aslında köşe yazısı değil, kitap yazısı da yazabilirsiniz. Şehrin ileri gelenlerini ‘ti’ye alıp bilgiçlik de yapabilirsiniz…

Ama…

Esas işinize, ihalelerinize yardım etsin diye gazetecilik yapıyorsanız, köşe yazıyorsanız inandığınız hiçbir şey yoktur. Gözünüz kara bir şekilde ak’a kara, kara’ya ak diyebilirsiniz…

Hatta yazdığınız dedikodular inandırıcı olsun diye sıradan yazışmaları ‘belge’ diye araya serpiştirip, ‘adam dersine çalışmış’ da dedirtebilirsiniz…

Nihayetinde yazılıp çizilenlerin çoğu dedikodudur. Belgeler de sosudur…

………………………………………………………………………………………………….

 

MARANGOZ

Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. Patronu olan müteahhide, artık işten ayrılmak istediğinden bahsetti. Müteahhit bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan son bir ev daha inşa ettikten sonra işi bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya gelen patronu dış kapının anahtarını marangoza uzattı ve “Artık bu ev senin” dedi, “sana benden hediye.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum