Kaynak: Galatasaray'ın tartışılacak bir karara imza atması asla kabullenilemez

Kaynak: Galatasaray'ın tartışılacak bir karara imza atması asla kabullenilemez

Başbakan Yardımcısı Kaynak, Galatasaray'ın Hakan Şükür'ü ihraç etmemesine ilişkin, "Galatasaray'ın tartışılacak bir karara imza atması asla kabullenilemez." dedi.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, CNNTürk'te katıldığı programda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Galatasaray'ın, Hakan Şükür'ü ihraç etmemesine ilişkin soru üzerine Kaynak, şu yanıtı verdi:

"Galatasaray'ın tartışılacak bir karara imza atması asla kabullenilemez. Orada üyelikten ihraç edilmesine karar verilenler var. Onların FETÖ ile olan bağlantısı Hakan Şükür kadar asla değil. Hakan Şükür, o camianın, o hareketin sembol isimlerinden biri olmuştur. Eğer Hakan Şükür'ün ihracını uygun görmemişlerse diğerlerine yazık etmişler. Galatasaray, milletimizin her kesimini, her siyasi rengi derinden yaralayan ve hala travmasını atlatmaya çalıştığımız 15 Temmuz'dan sonra bu isimlere sahip çıkıyorsa Galatasaray'a yazık ederler, asırlık kulübümüze yazık ederler."

Galatasaray'da Arif Erdem ve Hakan Şükür'ün üyelikten ihraç edilmemesine ilişkin görüşü sorulan Kaynak, Galatasaray'ın UEFA Şampiyonluğu ile sadece Türkiye'deki vatandaşların değil, Türkiye dışında hem soydaşların, hem İslam dünyasında Türkiye'ye sempati duyan herkesin takımı olduğunu söyledi.

Galatasaray'ın bu kimliğini muhafaza etmesi gerektiğini ifade eden Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hakan Şükür, FETÖ'ye olan sempatisini asla inkar etmeyen, zaten bu sebeple de yurt dışında olan. Babası dahil birçok çevresinin yargılandığı, mal varlıklarına el konulan bir şahıs. Bütün deliller bu kadar ortadayken, Galatasaray gibi bir takım, parantez içinde söyleyeyim ben Galatasaray taraftarı değilim ama Galatasaray'ın bütün Avrupa maçlarında tabii Galatasaray taraftarıyım, Galatasaray'ın kendisinin böyle tartışılacak bir karara imza atması asla kabullenilemez. Orada üyelikten ihraç edilmesine karar verilenler var. Onların FETÖ ile olan bağlantısı, Hakan Şükür kadar asla değil. Hakan Şükür, o camianın, o hareketin sembol isimlerinden biri olmuştur. 

Eğer Hakan Şükür'ün ihracını uygun görmemişlerse, diğerlerine yazık etmişler. Ama Galatasaray, milletimizin her kesimini, her siyasi rengi, derinden yaralayan ve hala travmasını atlatmaya çalıştığımız 15 Temmuz'dan sonra bu isimlere sahip çıkıyorsa, Galatasaray'a, asırlık kulübümüze yazık ederler. Neticesinde Galatasaray, kendisine yönelik bu sempatiyi kaybeder diye endişe ediyorum."

"Erdoğan ile FETÖ arasında bir mücadeleymiş gibi bir zemine çekilmeye çalışılıyor"

Bu kararın, böyle bir sonucun neden çıktığına yönelik tahmini sorulan Kaynak, "Benim tahminim yok. Çok yeni bir havadis. Ben de dün Kahramanmaraş'taydım. O bölgede çok programlar yaptık. Belki bugün biraz detay öğrenebiliriz ama şundan olabilir diye tahmin ediyorum. Hakan Şükür Galatasaray ile özdeşleşmiş bir isimdi. Hakan Şükür üzerinden Galatasaray'ı maalesef FETÖ ile özdeşleştirme tehlikesine düşmüştür Galatasaray. İkinci hadise şu, 15 Temmuz'da içinde bulunduğumuz stüdyo bile basıldı. Darbeciler, Türkiye'nin her tarafına saldırdılar, her renge saldırdılar, her siyasi görüşe saldırdılar ama sonradan geldiğimiz safha sanki sadece bu Recep Tayyip Erdoğan ile FETÖ arasında bir mücadeleymiş gibi bir zemine çekilmeye çalışılıyor birileri tarafından, bir yerler tarafından. Galatasaray belki de bu aldanmışlığa düşmüştür. Tabii camianın tamamını kast etmiyorum, üyelik ihracına red oyu verenleri kast ediyorum." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Kaynak, Türkiye sınırları dışında da özellikle İslam dünyasında ve Türki Cumhuriyetlerde Galatasaray'ın çok büyük bir taraftar kitlesi bulunduğunu dile getirerek, "Avrupa'da UEFA Şampiyonluğu Galatasaray'ı böyle bir şeye yükseltti, yazık oldu." dedi.

İsviçre'de Erdoğan'ı hedef alan gösteri

İsviçre'nin Bern kentinde PKK/YPG'nin de aralarında bulunduğu gruplar tarafından düzenlenen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan mitinge ilişkin görüşü sorulan Kaynak, şu yanıtı verdi:

"Dün web sayfalarınızdan baktım, sizin grup onu gölgeleyerek vermişti. Siz de görüntüyü burada göstermeyi uygun bulmadınız. Bu, Avrupa'nın çok önemli ve çok önemli bir akıl tutulması yaşadığını gösteriyor. Türkiye gibi demokrasisi olan hem de bu demokrasisini kökleştirmiş olan bir devlet var. Avrupa'nın zaten terör örgütü olarak tanımladığı bir örgüt var, bu örgütün programına izin veriyorlar. Ancak o fotoğrafta Cumhurbaşkanımızın şakağına silah dayanmasının dışında, altındaki yazı da çok ürkütücü 'Tayyip Erdoğan'ı öldürün'. Avrupa'nın değerleri bunlar mı? Avrupa'nın ortasında İsviçre gibi dünyanın hemen hemen her tarafının ortaklaşa kullanılabileceği bir serbest bölge adeta biliyorsunuz BM'nin en önemli merkezi Cenevre. New York'tan daha fazla Cenevre'de BM'nin çalışanı var. Böyle bir yerde, küçük bir pankart falan da değil kocaman bir afiş sahneyi süslüyor. Onun önünde Apo'nun posterleri ile terör örgütlerinin liderlerinin posterleri, böyle bir mitinge izin veriliyor.

Bu tamamen terörü teşviktir. Bundan daha önemli bir suç delili olamaz. Tabii sadece orada da olmadı. Almanya'da da maalesef terör örgütünün pankartlarıyla, terör örgütünün liderlerinin posterleriyle mitingler yapıldı. Belçika'da da zaten yapılıyor. Avrupa Parlamentosu'nun kendi içinde yapılmasına izin verildikten sonra olayın vahametini düşünmemiz gerekir."

"İslamofobi, Türkofobiyaya dönüştü"

Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin 1963'te ilk müracaatını yaptığı bir kuruluş olduğunu ve Türkiye'de bütün hükümetlerin bu hususta samimiyetle gayret ettiğini belirten Kaynak, şunları söyledi:

"Ama sanki Avrupa kendi içindeki çözülmeyi bir başka düşman yaratarak, o düşman algısı üzerinden kendi meselelerini halletmeye çalışıyor gibi bir kanaate varıyorum. Bir düşman oluşturun, o da Türkiye maalesef. İslam karşıtlığının da önüne geçti. İslamofobi, Türkofobiyaya dönüştü. Avrupa kendi içindeki büyük ekonomik daralmanın ve sosyal problemlerinin çözümünü, bir Türkiye düşmanlığı algısı oluşturmak, bunu Cumhurbaşkanımızın şahsında sembolize etmek, insanlarını konsolide etmek gibi bir hataya düşüyor. Bu hata Avrupa'yı Ortaçağ'ın karanlık dehlizlerine geri götürür. Avrupa aslında onu düşünmelidir. İktidarlar gelip geçicidir ama Avrupa'nın o değerleri, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü... Bütün bu değerleri muhafaza etmelidir. Yoksa Merkel gider bir başkası gelir, o gider bir başkası gelir ama Avrupa bu değerlerini kaybettiği taktirde çok kaotik bir döneme girer."

Kaynak, Türkiye'nin anlaşmanın yükümlülüklerinin tamamını yerine getirdiğini dile getirerek, günde 2 bine yakın izinsiz geçiş sayısının 10-20'ye düştüğünü, ancak 15 Temmuz'dan sonra izinsiz geçiş sayısında yükselme görüldüğünü kaydetti. 

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "Düşünün ki bir taraf yükümlülüklerini tamamen yerine getirecek, Avrupa'ya izinsiz geçiş sayısını 10-20'ye düşürecek, öbür taraf bunların hiçbirini yerine getirmeyecek. Türkiye haklı değil mi? Tek taraflı yükümlülük olan bir anlaşma olabilir mi? Anlaşma olmaz, o dayatma olur. Geri kabul anlaşmasını biz mülteciler üzerine bir pazarlık konusu yapmayız, onlar insan. Avrupa'yla tabii ki pazarlık konusu yaparız. Avrupa kendi yükümlülüklerini yerine getirmezse, Geri Kabul Anlaşması'nı gözden geçirme hususunda Türkiye'ye bir hak doğar. Mültecilerle ilgili, onlara yönelik yaptığımız hizmetlerden dolayı bir geri adımımız olmaz. Geri Kabul Anlaşması bu haliyle yürümez. Siz, anlaşmanın hiçbir şartını yerine getirmeyeceksiniz, sonra diyeceksiniz 'Geri Kabul Anlaşması dursun.' Uçaklara, trenlere, otobüslere bindirip 'Haydi Avrupa'ya gidin' diyecek halimiz yok ama her iki taraf kendi yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde kendiliğinden çöken bir anlaşma olur." diye konuştu.

"İran'daki 3 milyon mülteci Türkiye'ye gelmeye çalışıyor"

Kaynak, Türkiye'de bulunan 3,5 milyon mültecinin 3 milyonunun Suriyeli olduğunu kaydederek, "Afgan, Iraklı, Filistinli, Libyalı, Mısırlı, Gürcistanlı, Ermenistanlı insanlar da var. Ahıska Türklerimiz var. Bir kaç yıldan bu yana bunu söylüyorum. Anadolu aslında bir ana kucağı. Ana kucağı insanların sığınma ihtiyacı olduğunda emin bir şekilde kendisini oraya attığı bir yer." değerlendirmesinde bulundu. 

Türkiye'nin ilk defa bir göç hareketiyle karşılaşmadığını, 1492'de Türkiye'nin İspanya'dan Yahudi mültecileri kabul ettiğini anlatan Kaynak, "İyi ki de yaptı. 'Niye yaptı?' demiyorum." diyerek, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesiyle, Afgan mültecilerin gelişinden sonra Hatay ve Van'da kocaman ilçelerin olduğunu anlattı. 

Kaynak, bir başka tehlikenin daha olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: 

"İran'da aldığımız bilgilere göre, yaklaşık 3 milyon mülteci var. İzinsiz mülteci var ve bunlar Türkiye'ye doğru hareketlenme içerisinde. İran'daki 3 milyon mülteci Türkiye'ye gelmeye çalışıyor. Daha çok Afgan maalesef. Yani İran'ın daha doğusundan. Şöyle bir endişemiz de var. Sanki Türkiye'ye doğru göçlerine İran devleti de yardımcı oluyor demeyeyim de; göz yumuyor gibi. Sadece 2016 yılında Iğdır ve Ağrı illerimizden izinsiz geçiş yapmak isteyen tam 30 bin mülteci girdi. Türkiye sınırlarından girdi ve işlem yapıldı onlar hakkında. Bunları hep komplike düşünmemiz lazım. Bir sınır güvenliğimiz önemli bunun için sınıra duvar inşa ediyoruz. Bu sene bu duvar bitecek. İki, o bölgede geri kabul merkezi yapıyoruz. Serbestçe Türkiye'de ellerini kollarını sallayarak dolaşmasınlar diye. Geri kabul merkezimiz İçişleri Bakanlığımız tarafından yaptırılıyor, bir kaç ay içerisinde bitirilecek. Üç. Düşünün ki; bunlar Türkiye'de kalmak için de gelmiyorlar. Avrupa'nın, dünyanın bunu da düşünmesi lazım. Bir geçiş noktası olarak gelmek istiyorlar. Türkiye'de kalmak istemiyorlar. Batıya geçmek istiyorlar bütün bunlar için Türkiye önemli bir bariyer ve önemli maliyete katlanıyor." 

"Türkiye, göçmen meselesini gayet güzel idare ediyor"

Başbakan Yardımcısı Kaynak, bu bilginin yeni bir bilgi olmadığını ancak kamuoyuna ilk defa açıklandığını belirterek, yaklaşık üç hafta önce referandum çalışmaları için Ağrı ve Iğdır'da kaldığını anlattı. 

Ağrı ve Iğdır'da güvenlik güçleri ile valilerin verdiği bilgiye göre bu iki ilde sadece 2017, İran üzerinden gelen izinsiz göçmen sayısının 3 bin olduğunu vurgulayan Kaynak, Türkiye'nin göçmen meselesini gayet güzel idare ettiğini, ancak bu kontrolsüz nüfus hareketinin kalmak istediği asli hedefin Türkiye olmadığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Şu anda 20-22 bin aile tespit edildi. Bunun ne kadarı vatandaşlığa kabul edilecek, ne kadarı edilmeyecek bunu bilmiyoruz. 20-22 bin ailenin fertlerini topladığınızda 80-85 bin kişi yapıyor. Türkiye'nin zaten vatandaşlık yasası buna uygun, müsait. İlk etapta bu ihtimal var. Kriterler konuldu. Bunları da açık yüreklilikle ifade ettik. Meslek sahibi olanlar, Türkiye'de çalışma izni olanlar, Türkiye'de uzmanlığına ihtiyacımız olan gruplar... Bunlar açıkça ifade edildi. Önce bu müracaatlar valiliklere yapılacak. Sonra Göç İdaremize, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğümüz çalışacak. Bizim istihbarat kuruluşlarımız çalışacak. Sonra evrakları valiliklere tekrar iade edilecek. Güvenlik güçlerimiz ve yerel istihbarat güçlerimiz tekrar bakacaklar. Yani bu kadar hassas bakılacak. Otomatik vatandaşlık asla yok. Yani biz mevzuatta falan bir değişiklik asla yapmadık zaten."

"Suriyelilerin yarısı ülkelerine döner"

Kaynak, Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu ile çok önemli bir iş yaptığına dikkati çekerek, "Sadece ocak, şubat, mart ayında El Bab'taki operasyonu tamamladıktan sonra, Kilis, Öncüpınar Sınır Kapımızdan kendi ülkelerine, vatanlarına, topraklarına dönen Suriyeli sayısı 5 bini geçti. Cerablus, 35 bin kişi tekrar oraya geçti. Bu geçiş devam ediyor. Niye devam ediyor? Orada DEAŞ teröründen temizlenmiş bir bölge oluştu. O bölge Özgür Suriye Ordusu, yerel meclislerin kontrolünde. Şunu demeye çalışıyorum, eğer biz, tüm dünya, dönme şartlarını birlikte sağlayabilirsek, onların orada, kendi topraklarında eğitimlerini, sağlıklarını, geleceklerini orada kurabilirsek insanlar niye vatanından başka yere gitsinler." değerlendirmesinde bulundu. 

Bu anlamda önemli bir dönüş olacağı yönünde kanaati bulunduğunu dile getiren Kaynak, "Ben olacağı kanaatindeyim. Bence en az yarısı döner, şundan; insanlar toprağına bağlılar." dedi.

"16 Nisan'da gelecek sistem, millet iradesinin üstünde hiçbir güç tanımamaktır"

Çelik'in, yaptığı açıklamaların son dakika olarak internet sitelerinde yer almaya başladığını söylemesi üzerine Kaynak, bu bilgiyi şu anda ilk defa açıkladığını ancak bunun gizli saklı bir bilgi olmadığını, daha önce gündeme gelmemiş olabileceğini aktardı. 

Veysi Kaynak, sözlerinin sonunda insan haklarının, demokrasinin, özgürlüklerin çok önemli olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Devletin adaletle yönetilmesi çok önemli. Devletimizin kurtuluş harbini yapan Meclis, millet iradesine dayalı bir devlet oluşması için yapmıştı. Tam bağımsızlık için yapmıştı. Bunlar bizim olmazsa olmaz hedeflerimiz. Zaten böyle miras devraldık. Türkiye son 200 yılın en önemli yönetim sistemi değişikliğini 16 Nisan'da oylayacak. Tüm vatandaşlarımıza açık yüreklilikle şunu söylüyorum, 16 Nisan'da gelecek sistem, artık bu coğrafyada, bizim vatan toprağımızda, millet iradesinin üstünde hiçbir güç, Allah'tan başka hiçbir güç tanımamaktır. Bütün krizlerin çözümünün milletin hakemliğine götürüleceği bir sistemdir. Ülkemiz için çok iyi netice vermesini Allah'tan temenni ediyorum ve Avrupa Birliğinin bu saydığımız değerlere bir an önce dönmesini temenni ediyorum."

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :