Başbakan Davutoğlu: (6)

Başbakan Davutoğlu: (6)

"Çok açık söylüyorum, 7 Haziran'da seçimi kazandığımızda 8 Haziran'da bizim hakkımızda kim ne demiş olursa olsun, biz onlarla oturup konuşuruz"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Çok açık söylüyorum, 7 Haziran'da seçimi kazandığımızda 8 Haziran'da bizim hakkımızda kim ne demiş olursa olsun, biz onlarla oturup konuşuruz" dedi. 

Davutoğlu, Mardin Şehir Müzesi'nde TRT "Başbakan ile Özel Yayın" programında gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Gittiği illerde konuşmasını üçe ayırdığını anlatan Davutoğlu, birincisinde yerelle ilgili detaylardan, ikincisinde genel siyasetten, üçüncüsünde de o günkü gündemden bahsettiğini aktardı. 

Davutoğlu, her gün ayrı bir şey söyleyebilecek bir siyasi özne olduklarının altını çizerek, "Ama karşımızda bir siyasi özne yok. Yurtdışındaki yayınlara bakın, Türkiye içindeki bazı çevrelerin yayınlarına bakın. Çok geniş bir koalisyonla uğraşıyoruz. DHKP-C ile paralelin aynı anda Pensilvanya'nın HDP'yi desteklemede buluşabileceklerini tahayyül edebilir miydiniz? Nasıl bir düşmanlık?" diye konuştu. 

"Aydınların bildirisinden bahsettiniz. Az önce söylediğimiz ittifaklar HDP, paralel yapı, DHKP-C ve benzeri yapıların bir ittifakı. Bu kadar benzemezi bir araya getiren nedir" sorusu üzerine Davutoğlu, kimsenin "biz mükemmeliz" deme cüretini göstermemesi gerektiğini belirterek, "Ben hiçbir zaman hiçbir yerde 'biz pür hatasız, herkes hatalı' demedim" ifadesini kullandı. 

-"Anadolu tabiriyle açıkçası başa kaktılar"-

AK Parti'nin 2002'de çıktığında başta aydınlar, iş dünyası olmak üzere herkesin 28 Şubat'tan bunalmış bir durumda olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"AK Parti'den tedirgindiler ama herkes şu hesabı yapıyordu: 'AK Parti'yi kullanabiliriz'. Yani onun açtığı alanda kendimize bir yer elde edinebiliriz. Şimdi AK Parti'ye öfkeyle bakan bazı liberal aydınlar, AK Parti'nin tutumunu o zaman itibarıyla söylüyorum, bir şekilde kullanılabilecek bir şey olarak gördüler. Veya iş dünyası veya diğerleri ve kendilerine yaradığı ölçüde AK Parti'ye prim verdiler. Sonra da bunu Anadolu tabiriyle açıkçası başa kaktılar. Yani sanki AK Parti onlara nankörlük yaptı. AK Parti, onlarca yıl çekilen çilelerin ürünü, insanın uykusuz gecelerinin ürünü, dualarının ürünü, emeklerinin ürünü. Bizim babalarımızın çektiklerini o neslin çektiğini biz biliyoruz. Biz kimseye borçlu değiliz. Biz doğru olanı yapıyoruz. Ama şimdi zamanla AK Parti'nin gücünü tahkim etmesi ve millet nezdinde de bu gücün Türkiye’nin ölçeğini büyütecek biçimde kabul görmesi... Bu aktörler, eskiden beri kendi güçlerini kullandıkları için kendi alanlarını daralttığımız vehmine kapıldılar. Halbuki herkesin alanı herkese yeter ve sen gereğini yaparsan bu alan genişler."

-"Yazdığı köşe yazısıyla Türkiye’yi belirlemek istiyor"-

Bugün milli bölgesel uçağı ilan ettiklerini hatırlatan Davutoğlu, milletin bir iddia sahibi ilim adamı, işadamı, siyasetçi arayışının bulunduğuna dikkati çekti. 

Davutoğlu, halbuki bu kesimlerin çoğunun oturdukları yerden güç kullanmak istediklerine işaret ederek, "Yazdığı köşe yazısıyla Türkiye’yi belirlemek istiyor. Oturduğu bir sivil toplum kuruluşunda Türkiye'nin kaderini belirlemek istiyor" dedi. 

Bu kesimlerin kendisi gibi 81 vilayeti dolaşacak bir çabayı gerekli görmediğini ifade eden Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Düşünüyor ki, ‘Ben oturduğum yerden bir şey söyleyeyim AK Parti gitsin halktan oy toplasın ama benim dediğimi yapsın'. Paralel de böyle diyor. Paralelin rahatsız olmasının sebebi şu; ‘Ne güzel bürokraside örgütlenmiştim, ne güzel ben dediğimi yaptırıyorum. Sen git halktan oy al'. 

İşte sesimiz bu hale geliyor. 'Ankara'ya gel ama ben bu işleri senden daha iyi bilirim. Benim dediğim olsun ya da en azından benim alanımla ilgili benim dediğim olsun sen karışma'. O zaman biz de diyoruz ki siyasi parti olmak iktidar kullanmaktır. Ben iktidarı kendi doğrularım etrafında kullanırım, gücü kullanım. Sen eğer başka bir iktidar kullanmak istiyorsan meydana çık. Siyasi parti kurma serbestliği var, halktan oy isteme serbestliği var, git kullan, git iste. Ha katılımcı demokrasi deniyorsa biz bunun için anayasayı da söyledik, herkese açık olduğumuzu da söyledik. 

Bu kadar çok benzemezin bir araya gelmesi, AK Parti'yi yenemeyecekleri bir siyasi aktör olarak görmüş olmalarından. Kullanamadıkları yerde yok olsun istiyorlar. Yenmeleri içinse bizim gibi siyasi mücadeleye girmesi lazım. Çok açık söylüyorum; 7 Haziran'da seçimi kazandığımızda 8 Haziran'da bizim hakkımızda kim ne demiş olursa olsun, biz onlarla oturup konuşuruz. Ama yeni anayasayı konuşmak için, özgürlükleri konuşmak için konuşuruz. Ekonomide bir şey varsa 25 öncelikli dönüşüm programımız."

-"İstişari anlamda her şeyi konuşmaya hazırız"-

Davutoğlu, bütün iş dünyasına sitem ettiğini dile getirerek, "Bu kadar program açıkladık, hangi katkıyı verdiler? Onları konuşuruz. Gelin şunları yapalım diye bir şey söylerse. Ama şunu derse, 'Sen şunu böyle değil de şöyle yap', bir dakika ben yetkiyi halktan aldım, hesabını ona veririm derim. Ama istişari anlamda her şeyi konuşmayı hazırız" diye konuştu. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "(İş dünyasına sitem ettim) dediniz. Bin 500 liralık asgari ücret konusunda iş dünyasının temsilcileriyle İstanbul’da bir toplantıda bir araya geldiniz. Gelen haberler de orada, 'Bunun maliyetini siz nasıl üstleneceksiniz, niye buna ses çıkarmadınız' diye bir de orada sitem ettiniz. O görüşmeyle ilgili neler paylaşırsınız" sorusunu yanıtlarken, davetin bir işadamının bekleyen bir daveti olduğunu, kurumsal bir davet olmadığını söyledi.

İşadamıyla bir araya geldiklerini ve bunun olağanüstü bir anlam yüklenecek bir durum olmadığını belirten Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Ama şunu söyleyeyim, az önce söylediğim gibi, iş dünyasıyla ilgili olsun, akademik dünyayla ilgili olsun herkesle konuşuruz, herkesle. Çünkü nihayet iş dünyası dediğiniz çevre, şu veya bu görüşte oy kullanabilir ama Türkiye büyüyecekse bizim siyasi irademiz onların da üretken olmasıyla büyüyecek. Yani bizim siyasi irademiz güçlü olur, iş dünyası zayıf olursa, nihayet birçok şey, özel sektörün dayandığı bir ekonomik yapıya sahipseniz, ki doğru olan budur, isteklerinizi hayata geçiremezsiniz.

Ama özel sektör, kendisini anlamayan veya kendisinin de ötesinde bir ufka sahip olmayan bir siyasi otorite ile bir şekilde ortak bir ekonomik perspektifte bir araya gelemez. Dolayısıyla bir araya geldik ama dediğiniz hususu ben TOBB'da Sayın Kılıçdaroğlu'nun yüzüne söyledim. TOBB Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu’na ve TOBB Genel Kurulu'na dedim ki, (Ben şimdi ayrılmak zorundayım ama siz Sayın Kılıçdaroğlu’na şunu bir izah edin)."

-"Asgari ücret yüksek olsa hükümet karlıdır"-

Davutoğlu, asgari ücreti hükümetin tayin etmediğini, hükümetin üçüncü taraf olarak işçi ve işveren sendikaları arasında sadece hakemlik ve gözlemcilik yaptığını anlatarak, sonunda onların makul bir yerde birleştiğini, hükümetin bunun düzenlemesini yaptığını ifade etti.

"Şimdi asgari ücret yüksek olsa hükümet karlıdır. Neden biliyor musunuz? Asgari ücretten pirim alacak, vergi alacak, bizim bütçeye katkı gelecek. Burada kim ödeyecek bu vergiyi? İşveren ödeyecek" diye konuşan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"TOBB Genel Kurulu’nda canlı yayında söyledim. 'Kılıçdaroğlu bilmiyor bu meselenin nasıl olduğunu, izah edin' dedim. Eğer ama siz kabul ediyorsanız bin 500-2 bin lirayı, eğer bunlarla fabrikalarınızı döndürebilecekseniz, bizim açımızdan, hükümet açısından bunun bir sakıncası yok. Kılıçdaroğlu’na da ayrıca çağrıda bulundum: 'Eğer asgari ücretin böyle olmasını düşünüyorsanız, kimse sizi zorlamıyor ki belediyelerde uygulayın. İzmir Belediyesi asgari ücreti 2 bin lira yapsın. Hükümet yasaklamıyor ki. Ya da ortak oldukları bir banka var. O banka kendisine olan kredi borçlarını, hani diyor ya 'kredi borçlarını sileceğim, faiz borçlarını' o banka silsin.

Bir banka tek taraflı olarak borçları silmek isterse hükümet olarak 'Hayır silmeyeceksin' demeyiz ki, memnun oluruz, halkımız rahat eder. Ama kendi ortağın olduğun bankaya bunu teklif edemiyorsun, kendi belediyene bunu yaptıramıyorsun da hiçbir zaman iktidar olamayacağını bilerek halkı kandırmaya kalkıyorsan bu açık bir hiledir, açık bir tuzaktır, açık bir popülizmdir. 'Açık bir sahtekarlık' demeye dilim varmıyor ama yani nihayetinde ben bunu söylemem ama açık bir hiledir. Bu doğru bir şey mi? İşte hodri meydan. Tamam kredi borçlarını silecek misin? Güzel... Şimdi ismini vermeyeyim, o banka bizim için Türkiye’nin mali sisteminin, finansal sisteminin bir bankasıdır, o bankaya atfen söylemiyorum ama ortağı olduğu için gitsin yönetim kurulunda veya ortağı olarak bunu teklif etsin. Belediyelerinde uygulasın.

Nitekim biz iktidar olmadığımız dönemlerde, yani Sayın Cumhurbaşkanımız belediye başkanı iken hiç kimseye sormadan burs da verdi, birtakım sosyal destekler de verdi. Değil mi? Sonra onlar engellendi. Kadir Bey, 2008’de 50 bin öğrenciye 250’şer lira burs vereceği zaman Anayasa Mahkemesi'ne gitti CHP engellemek için. Burada samimiyetsizlik var, esas itibarıyla sıkıntı o."

(Sürecek)

Kaynak:Haber Kaynağı