Başbakan Davutoğlu: (4)

Başbakan Davutoğlu: (4)

"Suriyeli Kürt kardeşlerimize baskı geldiğinde, Suriyeli Arap, Türkmen kardeşlerimize ne yapmışsak, aynısı yapıldı. Ne fazla ne eksik"

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Suriyeli Kürt kardeşlerimize baskı geldiğinde, Suriyeli Arap, Türkmen kardeşlerimize ne yapmışsak, aynısı yapıldı. Ne fazla ne eksik" dedi.

NTV ile Star televizyonunun ortak canlı yayınında, soruları yanıtlayan Davutoğlu, Kobani'den Türkiye'ye tam olarak 138 bin 211 kişi geçtiğini bildirdi ve Suriye'den gelenlere karşı hiçbir etnik ve mezhebi ayrım yapılmadığını söyledi.

Davutoğlu, "O kederi nasıl birlikte paylaşmışsak ve kardeşlerimizi kabul ederken, hala görüntüler, hani o askerlerimizin o yaşlı hanımları, çocukları sınırın bu tarafına taşıyan görüntüleri dururken, ertesi gün HDP'li şeylerin de bu sevinci paylaşmalarını bekledim. İki gün üst üste oldu. Bir acı ve biri sevinç ama acı da bizim acımız, sevinç de bizim sevincimiz. O bakımdan bunların hepsinden dersler çıkarıp, yeni bir döneme girmemiz lazım" diye konuştu.

Davutoğlu, bir soru üzerine, Başkonsolos Öztürk Yılmaz'ın Musul'a gönüllü gittiğini bildirerek, "Hatta bir ara Erbil'i yazayım' diye düşünmüş, 'Musul zor' diye, Musul'u yazmış. Zor şartlara kendi iradesiyle gitti" dedi.

Bu tür görevlerin hepsinin riski olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı sırasında Kerkük'e ve Libya'ya yaptığı ziyaretleri örnek gösterdi. Ziyaretleri öncesinde buralardaki tehditler konusunda önüne istihbarat raporları konulduğunu anlatan Davutoğlu, "Bir karar veriyorsunuz, 'Ben oraya gideceğim' dediğinizde bütün riskleri alıyorsunuz" dedi.

Başbakan Davutoğlu, kendisini uyaran görevlilere, gitme kararını kendisinin aldığını, hiçkimsenin bundan sorumlu olmadığını isterlerse yazıya dökebileceğini belirttiğini ifade ederek, şunları söyledi: 

"Bu şahsi aldığım bir risktir. Bazen onlar, 'Ahmet Davutoğlu olarak risk alabilirsiniz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı almamalı' derler. Ben de 'yok, alıyorum, gidiyorum' demişsem, bunun gibi, bu görevleri yapanların zaten hep bir riskleri vardır. Her türlü tedbiri alsanız da risk payı vardır. Bu görevler onurlu görevlerdir ama aynı zamanda risk üreten görevlerdir. Dolayısıyla burada, Öztürk bu riskleri görerek gitti."

-"İki cep telefonu yayındaydı"

Başkonsolos Yılmaz'ın iki cep telefonunun bir süre yanında olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Cevval de bir arkadaş olduğu için iki telefonunu değişik şekillerde yanında tutmayı başardı" dedi.

Daha sonra, bunlardan birinin alındığını ve iletişimin bir müddet kesildiğini bildiren Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bunlar, Öztürk'ün kendi şartları içinde çözüm bulduğu konular. Çocuklar ise gerçekten, ben onun evine gittiğimde, kızlarıyla oturup sohbet ettiğimde, sonra gördüm, çocuklar bu işi, en fazla onlar hissediyor. Bir keresinde Öztürk aradığında arkada çocuk ağlıyordu. 'Ela mı?' diye sordum, telefonla görüştüğümüzde. Şimdi onların şeyleri gidiyor mu, biz onları da takip ediyoruz. Mamaları gidiyor mu, hasta mı, mesela bir ara hastalık oldu, doktor gitmediğini öğrendik, değişik kanallarla doktor gitmesini sağlamaya çalıştık. Bunları da günlük hayat içinde şey yapıyorsunuz. Çocuklara da benim dayanamadığımı herkes bilir."

-"Kapımızı kapatmamız mümkün değil"

Davutoğlu, bir soru üzerine, "milletlerin zor dönemde aldıkları kararlarla tarihe geçtiklerini ve anıldıklarını" vurgulayarak, Türk milletinin tarihinde, gelene kapısını kapatmasının söz konusu olmadığını, gelenin etnik kimliğine ve dinine bakılmadığını vurguladı. 

Başbakan Davutoğlu, "Troçki gibi bir komünist de gelir, Humeyni gibi Şii din alimi de gelir. Macar milliyetçileri de gelir, Polonya milliyetçileri de gelir. Irak'tan Kürtler de gelir, Bosna'dan Boşnaklar da gelir. Kosova'dan Arnavutlar da gelir, Bulgaristan'dan Türkler de gelir. Yani böyle bir geçmişe sahipsek, böyle bir arka plan almışsak ve biz şu anda bu imkanla karşı karşıyaysak, bunun gereğini yapmak durumundayız, kapımızı kapatmamız mümkün değil" diye konuştu. 

Suriye'den ilk mültecilerin geldiği haberini Mayıs veya Nisan 2011'de aldığını ve gece 01.00'de kriz toplantısı yaptığını anlatan Davutoğlu, o sırada önlerinde ne olduğunu tam olarak bilmemelerine karşın, "Her mezhepten ve etnik kesimden kaçışlar olabilir. Buna göre tedbir alalım" dediklerini aktardı.

Davutoğlu, "Emin olun bir kere dahi, hani birileri bizi Sünni politika takip etmekle Türkmenlere, Araplara yakın olmakla Kürtlere karşı olmakla falan suçlamaya çalışıyorlar ya, bir tek toplantıda dahi bizim aramızdaki kriz yönetimimizde veya kamp kurmada, mezhep ve etnik kimlik geçmemiştir" ifadesini kullandı.

-"İşte o zaman..."

Hatta, bir aşamada, Suriye'de rejime destek veren Nusayri unsurların gelmeleri durumunda nerelerde ağırlanacağının değerlendirildiğini belirten Davutoğlu, bazı Suriye rejimi yanlılarının da Türkiye'ye geldiklerini ve sağ salim dönmelerinin temin edildiğini kaydetti. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, şunları söyledi:

"Türkiye'de, isim zikretmeyeyim ama herkes bilir, bir siyasi parti, ana muhalefet partisi bu konuda bir suçlama yöneltti, sanki bizim mezhep ağırlıklı politika takip ettiğimiz gibi. BDP'liler de bazen Rojava'ya ilgisiz kaldığımız ve onları dışladığımız gibi... Bunların hiçbirisi doğru değil. Aslında üç gün içinde yaşananlar, son üç buçuk yılı da toplayarak söylüyorum, bir seferde en fazla mülteci son üç gün içinde geldi. Diğerleri aylara yayılarak geldi. Bir an bile tereddüt etmedik ama şu denirse işte orada mezhepçilik başlar, etnik ayrım başlar: 'Benim etnik grubumdan gelenler gelirse onlara ben yardım edeyim ya da onlar için gerekirse gidip savaşayım ama diğer etnik ve mezhebi gruplar savaşmasınlar veya gidip onlara yardım etmesinler' dediğinizde, işte o zaman ırkçılık başlar, etnik ayrımcılık başlar." 

Davutoğlu, Suriye Kürtlerinin tarihini iyi bildiğini düşündüğünü bildirerek, Türkiye'deki Kürtlerin sınırın öte tarafındaki Kürtlerle Arapların Araplarla Türkmenlerin de Türkmenlerle akraba olduğunu belirtti. Orada, akraba olmayan kimse bulunmadığını söyleyen Davutoğlu, daha önce mayın ve tel örgülerle kaplı sınırın bu yüzden açıldığını ifade etti. 

Yemen türküsünde sözü edilenler arasında yoğun olarak Suriyeli Kürtler ve Türkmenler bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, ayrım yapmadıklarını yineledi. 

Davutoğlu, şu ana kadar Suriyeli Kürtlerin göç etmesini gerektiren bir durum olmadığını ifade ederek, malesef PYD'nin, rejimle işbirliği halinde düzen kurmaya çalıştığını kaydetti. Ama şimdi IŞİD baskısının, oradaki rejim güçlerini de tümüyle devre dışı bırakınca, PYD unsurları ile IŞİD'in karşı karşıya kaldığını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Oradaki Kürt kardeşlerimiz, bazen PYD'nin de baskısı altında kalıp Kuzey Irak'a kaçtılar. Barzani ile PYD'nin arası açıldı. Biz, sınırımıza gelene bakmayız, daha önce kimi destekledi, ne oldu, ne bitti... Yezidilere de... 36 bin Yezidi var. Yani 'Müslüman mı, Hristiyan mı, Yezidi mi' diye de bakmayız. Böyle bir ayrım hiçbir zaman olmadı. Onlara tek, 'rejimle işbirliği yapmayın, bu zulme alet olmayın' şeklinde telkinlerimiz oldu. Salih Muslim Türkiye'ye geldi, sonra da ne zaman insani yardım talebi olmuşsa bizzat bana gelmişlerse her zaman elimize gelen yardımı da yaptık. Açılmayacak kapıları açtık. Bu olayda da Suriyeli Kürt kardeşlerimize baskı geldiğinde, Suriyeli Arap, Türkmen kardeşlerimize ne yapmışsak, aynısı yapıldı. Ne fazla ne eksik.

Ama şunu da söyleyeyim: Türkiye'nin içinde kamu düzenini kimse yok sayamaz. Yani, diyelim 'Urfa'daki Araplar, karşı tarafta Araplar öldürülürken sınıra giderse; Türkmenler, karşı tarafta Türkmenler öldürülürken sınıra giderse ya da Nusayriler giderse içeride biz düzen koruyamayız.' Nasıl Kürtlerin canı azizse Arap'ın da azizdir, Türkmen'in de azizdir, Sünninin de Azizdir, Nusayrinin, Alevinin, İsmailinin, hepsinin azizdir. Şimdi içeriden, 'Ben savaşmaya gidiyorum'... Peki daha önce Araplar veya Türkmenler gitmek istediğinde bunu bir terör faaliyeti olarak görüyordun. Şimdi niye böyle görüyorsun? Bu doğru değil."

-"Türkiye'ye bulaşmaması için çok büyük özen gösterdik"

Başbakan Davutoğlu, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Suriye'ye gitmelerini mazur da doğru da görmediklerini, bir fayda getireceğine de inanmadıklarını belirterek, "Oradaki zulmü durdurmak için ne yardım gerekiyorsa hiçbir ayrım yapmadan, her etnik ve mezhebi gruba yardım ederiz ama bizim vatandaşlarımızın Türkiye sınırları içindeki güvenliğini tehdit edecek veya bu vatandaşlarımızı gereksiz maceraya sürükleyecek her türlü işin, eylemin de doğru olmadığı kanaatindeyiz. 138 bini içeri alırken, içeriden de dışarıya şey yaparsak, o zaman Türkiye içinde kamu düzeni kalmaz" diye konuştu.

Suriye ve Irak'taki savaşın Türkiye'ye bulaşmaması için çok büyük özen gösterdiklerini, bu özeni göstermeye devam ettiklerini kaydeden Davutoğlu, "Suriye rejimi bizi dinlemiş olsaydı 9 ay yalvardığımızda, bunlar başına gelmeyecekti. Maliki bizi dinlemiş olsaydı, bunlar başına gelmeyecekti. Maliki ve Esad bizi dinlemediği zaman bunu uluslararası topluma anlattığımızda, onlar bizi dinlemiş olsalardı, bunlar kimsenin başına gelmeyecekti. Bunların hiçbirisinin sorumlusu Türkiye değil. Bunların hiçbirinin sorumlusu, masum Irak ve Suriye halkı da değil" ifadelerini kullandı.

(Sürecek)

Kaynak:Haber Kaynağı