Atatürk, İsmet İnönü. Fikir Ayrılıkları 2

Geçen hafta Atatürk ile İsmet İnönü’nün fikir ayrılıklarının bir bölümünü yazmıştım, geçen hafta yazdığım ilk iki fikir ayrılığının dan sonra bugün iki lider arasındaki üçüncü temel anlaşmazlık konusu olan devletçilik anlaşmazlığını yazmak istiyoruz..

1929 dünya ekonomik bunalımı sonrası Türkiye'de devletçilik dönemini başlatmıştı. Ancak parlemontada devletçiliğin niteliği ve tanımı, ne olduğu, bundan ne anlaşıldığı ya da anlaşılmak gerektiği, hiçbir zaman somut ve açık olarak tartışılmamıştı. Devletçiliği savunanların fikirleri dönemden döneme, hatta bakandan bakana değişen farklılıklar gösteriyordu.

Atatürk ile İsmet İnönü’nün bu ilkeye bakışı birbirinden tamamen farklıydı.

İnönü'nün Recep Peker'le birlikte devletçiliği temel bir iktisat politikası olarak kabullenme eğilimi açıkça görülürken; Atatürk, hantal bir bürokrasi çarkına dayanan ve verimlilikten çok uzak faaliyet gösteren bu ilkeyi uygulamamaya çalışıyor ve bu konuda mecliste mücadele edenlere destek veriyordu.

Celâl Bayar'ın ekonomi bakanı olması aslında özel teşebbüs-devletçilik tartışmalarının göbeğinde Atatürk'ün Bayar'ı tercih ettiğini açıkça göstermişti.

Celâl Bayar, devletçilikle ilgili bütün bu çatışmaların Atatürk'ün hakemliğinde çözüldüğünü ve onun hep kendisine destek olduğunu anılarında özenle belirtmektedir…

Atatürk için devletçilik en kısa zamanda sona erdirilmesi gereken bir süreçti; bu sürecin sonunda devletin elinde toplanmış olan bütün üretim araçları yeniden özel girişime devredilecek, yani günümüzde yapıldığı gibi özelleştirilmesi gerekmektedir.

İsmet İnönü Devletçilik konusunda Atatürk”ün görüşünü yıllar sonra şöyle anlatmaktadır; Atatürk "başından itibaren özel teşebbüsü esas tutmuş ve ölünceye kadar bu prensibi tatbik etmiştir." "Atatürk devletçi değildi; liberal ekonomiden yanaydı. Demektedir.

" Celal Bayar da bu konuda İsmet İnönü'yü onaylıyor:  "Atatürk tedricen dar devletçilikten beriye doğru geldi; İsmet Paşa olduğu yerde kaldı. Mesele budur."

Atatürk ve İnönü arasındaki bilinen ilk kavga, Atatürk'e ait Atatürk Orman Çiftliği'nin hazineye bağışlanması talep ve önerisinin İnönü'den gelmesine karşılık Atatürk'ün isteksiz davranması; çiftlikte bulunan bira fabrikasının genişletilmesini istemesine karşılık İnönü'nün bu öneriyi reddetmesi; Eylül 1937 kavgasıyla sonuçlanacaktır.

Bu konuyu İnönü şöyle anlatıyor: "Bu kavgada haksızlık esasında Atatürk'ündü. Tatbikatta idaresizlik ve haksızlık ikimiz arasında bana düştü. Şunun için: Aramızda geçen bir devlet işini, 'sonra görüşürüz' dedikten sonra, akşam masada halletmek isterdi  önceleri sakin idim. Sükûnet ile geçiştirmek istedim. Halindeki tecavüz manasının arttığını görünce, sabrım tükendi. Sonra şiddetle mukabele ettim.

İsmet İnönü başbakanlıktan ayrılışınıda şöyle anlatmaktadır:

"Bir akşamüzeri sofrada kavga eder gibi bir münakaşa geçti. Ertesi gün Atatürk ile görüştük. Kendisinin bana söylediği şuydu: 'Şimdiye kadar bin meselede bin defa kavga ettik. Akşam pek aleni oldu. Bir müddet başbakanlıktan çekilmen, istirahat etmen lâzım.'

 'Minnettar olurum sana' dedim. 'Çok teşekkür ederim' dedim. Hakikaten kendime hâkim olamayacak bir vaziyet idi.

"Bin defa kavga ettik, ama hepsinde ikimiz baş başa idik. Yalnız bu sonuncusu vekiller heyeti önünde olmuştu.

Bu olaydan sonra  20 Eylül'de İnönü'nün sağlık nedenleriyle izinli olarak başbakanlıktan geçici olarak ayrıldığı açıklandı. Bayar vekaleten başbakan olmuştu. Bir hafta sonra ise söylentilerin ayyuka çıkması üzerine bu ayrılığın kalıcı olduğu resmen doğrulanacaktır.

Cumhuriyet döneminin âdeta değişmez başbakanı sıfatını kazanan İsmet İnönü, bizzat Atatürk tarafından görevinden uzaklaştırılmıştı. Siyasete yeniden dönecektir; ama Cumhurbaşkanı olarak ve aradan bir yıldan uzun bir zaman geçtikten sonra.

İsmet İnönü, başbakanlıktan ayrıldıktan sonra günlüğüne şunları yazacaktır: "Son seneleri Atatürk'ün çok zor olmuştu. Gece alkol tesiriyle alınan teşebbüsleri ertesi gün iptal etmek bir eski âdetimizdi. Son senelerde bu âdet kalkmaya başladı. Hele nihayete doğru, (1936-37 vuzuh ile hatırladığım seneler) gece arzu veya teşebbüs ettiği bir işi ertesi gün tamamen sakin ve tamam iken de iltizam ve takip etmeye başladı. Sıhhatinde ve alkolün tesiratında bu tebeddülü fark ettiğim andan itibaren korkum çok arttı." Bayar ise bu değerlendirmeye hiçbir zaman katılmadığını açıklayacaktır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu anılarında şöyle yazıyor: Atatürk "ne vakit İş Bankası'ndan söz açtı ise, o bankanın bütün başarılarını Celâl Bey'in dirayetli sevk ve idaresine atfedici beyanlarda bulunmuştur. Hatta bir gün gelmiş, İş Bankası'nın kuruluşunun onuncu yılı münasebetiyle İstanbul'da Ertuğrul yatında yapılan bir törende, bize Celâl Bayar'ı göstererek, 'Bilesiniz ki, Mahmut Celâl Beyefendi Türkiye'nin en büyük iktisatçısıdır' demiş ve her birimizin kalkıp onu ayrı ayrı tebrik etmemizi istemişti."

Kısaca, İsmet İnönü Celal Bayar”ın gölgesinde kalmaktan hoşnut olmamış Atatürk”ün ölümünden sonrada tamamen intikam duygusuyla hareket etmiştir.

Kurtuluş savaşında değişik zamanlarda ve Lozan”da Atatürk”e yalvaran mektuplar yazan hiçbir zaman saygıda kusur etmeyen İsmet İnönü”nün  Atatürk”ün ölümünden hemen sonra Çankaya'daki Atatürk heykelini depoya attırmasını, Nutuk'u yasaklatmasını, resmi dairelerden, paraların ve pulların üzerinden resmini kaldırtmasını ancak gizli bir tür intikam duygusuna bağlayabiliriz.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.