Artrite kafa tutarak yaşamı kucaklayanlar

Artrite kafa tutarak yaşamı kucaklayanlar

Halk arasında eklem romatizması olarak da bilinen artrit hastalarının tedavi süreci ve yaşam öyküleri, Anadolu Ajansınca fotoğraflandı- Tedavi öncesinde el, ayak bileklerindeki şişlik ve şiddetli ağrı nedeniyle basit işleri bile yapamayan, yürümekte zorla

ANKARA (AA) - BİNNUR EGE GÜRÜN/YEŞİM SERT KARAASLAN - İltihaplı bir romatizma türü olan ve halk arasında eklem romatizması olarak bilinen artrit hastalarının tedavi süreci ve yaşam öyküleri, Anadolu Ajansınca fotoğraflandı.

Tedavi öncesinde el, ayak bileklerindeki şişlik ve şiddetli ağrı nedeniyle kendi bakımlarını bile yapamayan, yürümekte zorlanan hatta bir süre yatağa bağlı hayat sürmek zorunda kalan, yalnızlaşan ve depresyonla karşı karşıya kalan artrit hastalarının, yaşama tutunmak için sarıldığı meslekleri, hobileri, özlemleri, tutkuları, sevdaları ve aile bağları tüm gerçekliğiyle fotoğraf karelerine yansıdı.

Anadolu Ajansı'nın, "Dünya Artrit Günü"ne özel hazırladığı proje kapsamında, 10 hastanın yaşamı kucaklamak için verdiği mücadele, yarınlara duyduğu umut ve inanç, 20 fotoğraf karesiyle anlatıldı.

- "Hastalanmadan önce 70 kiloluk kömürleri sırtımda taşırdım"

Ev hanımı olan 52 yaşındaki 2 çocuk annesi Satı Aksoy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, artrit ile ilk kez 30 yaşındayken tanıştığını, el ve ayak bileklerinin şiştiğini ve yoğun ağrı hissettiğini söyledi.

Aksoy, hastaneye yaptığı başvuru sonrasında tanı konduğunu anlatarak, hastalığın yaşam standardını düşürdüğünü, günlük işlerini bile yapamaz hale geldiğini ifade etti. Kendisini "işe yaramaz" olarak değerlendirdiğini belirten Aksoy, yaşadığı sürece ilişkin duygularını şöyle anlattı:

"Sürekli ağlıyordum, dayanılmaz derecede ağrılarım vardı ve yürüyemez hale gelmiştim. Parmaklarım şişmiş, ellerim tutmaz hale gelmişti. İlaç kullanmadan önce bebek gibi yerde emekleyerek yürüyebiliyordum ama tedavinin ardından 1,5 senedir yürümeye başladım. İlaç kullanmaya başladıktan sonra iyileşme oldu. İlaçlarımı almazsam yine kötü oluyorum."

Hasta olduğu dönemde çocuklarıyla yeterince ilgilenemediği için çok üzüldüğünü dile getiren Aksoy, "Hastalanmadan önce 70 kiloluk kömürleri sırtımda taşırdım, o kadar güçlüydüm. Hastalıktan sonra hiçbirini yapamaz hale geldim ama 3-4 yıldır daha iyiyim. Evimde sürekli temizlik yapıyorum ve bu beni çok mutlu ediyor." dedi.

- "Güvercin besleyerek hastalığımdan uzaklaşıyor"

İki çocuk babası 48 yaşındaki Niyazi Kulaözü de 1990'da eklemlerinde başlayan ağrı ve hareket kısıtlılığı gibi şikayetlere ancak 4 yıl sonra tam teşhis konulabildiğini dile getirerek, hastalık nedeniyle işini kaybettiğini söyledi.

Mobilyacılıkla uğraştığını ancak el, kol ve bacaklarındaki yetersizlik nedeniyle işini yapamadığını ifade eden Kulaözü, "İşimi bıraktığım için başka işler yapmak zorunda kaldım. Okullarda hademelik, hastanede temizlik işleri yaptım, yemekhanede çalıştım. Hastalık rahatsız ettiği için kısa vadeli işlerde çalıştım." diye konuştu.

Tedaviye 2006'da başlandığını belirten Kulaözü, artık ağrılarının çok az olduğunu, hala hareket kısıtlılığının bulunduğunu ama eskisi gibi sıkıntı yaşamadığını söyledi.

Kulaözü, şunları anlattı:

"Elimden her iş gelirdi, gerçekten çok becerikliydim ama bu hastalıktan sonra her şey değişti. Başlarda hastalığımı kabullenemedim ama sonra mecbur kabulleniyor insan. Hastalıkla yaşamayı öğrendim. Bu hastalık başlayana kadar hastaneye gitmişliğim yoktu ama şimdi bütün hastaneleri bana sorun. Başta insan bunalıma giriyor. Farklı şeyler düşünüyor ama çok şükür atlattım o düşünceleri."

Beslediği güvercinlerle vakit geçirmenin kendisini çok mutlu ettiğini aktaran Kulaözü, "Kendimizi eksik hissettiğimiz için insanlara çok fazla yanaşamıyoruz. Karşındaki senin hastalığını bilmiyor, dokunabiliyor ağrıyan yerine. O yüzden insanlardan uzak kalıyorum. Güvercin besleyerek hastalığımdan uzaklaşıyor ve kendimi daha iyi hissediyorum." ifadelerini kullandı.

Hastalara morallerini yüksek tutmalarını öneren Kulaözü, "Hastalıktan ötürü kendilerini sürekli yorgun ve bitkin hissedecekler, yatmak isteyecekler ama yatmasınlar. Çünkü, ne kadar yatarsanız hastalığınız o kadar artıyor. Aslında dinlendiğinizi zannediyorsunuz ama dinlenmiyorsunuz, vücut uyuşuyor. Mutlaka bir şeylere yönelerek hastalıklarını unutmaları lazım. 23 yıldır bu hastalığı çekiyorum ama bırakmadım kendimi. Hala hayat mücadelesine devam ediyorum. Sağlıklı olmayı herkes ister ama böyle de yaşamak güzel. Yaşamayı çok seviyorum." diyerek duygularını aktardı.

- "Bugün ellerimin düzelmesini el işine borçluyum"

Memur olan ve el işi yaparak hastalığından uzaklaşmaya çalışan 47 yaşındaki Hülya Aşkın, hastalıkla 15 yaşındayken tanıştığını belirterek, uzun süre teşhis konulamadığı için yatağa bağlı yaşamak zorunda kaldığını anlattı.

Hastanede 7 ay yattıktan sonra tanı konulabildiğini ve 32 yıldır artrit hastası olduğunu belirten Aşkın, "10 yıl öncesine kadar hastalığım üst seviyedeydi. Şimdi tedavilerle ağrılarım azaldı. Çocukluğum, sürekli hastalıklarla geçtiğinden, çocukluğumu yaşayamadım ben." diye konuştu.

Ailesinin her zaman yanında olduğunu ve ona hiçbir zaman kendisini hasta gibi hissettirmediğini vurgulayan Aşkın, duygularını şöyle ifade etti:

"Yatağa bağlı bir hastaydım ama annem sürekli el işi yaptırırdı bana. Bu, bana iyi geliyordu. Psikolojik tedavi de gördüm. Bana iyi gelen şeyleri yapmaya çalışıyordum. Ben de el işi yapmaya verdim kendimi, bana terapi oluyordu. Bugün ellerimin düzelmesini el işine borçluyum. Ben 16 sene yatakta yattım. Herkes gençliğini yaşarken, ben yaşayamadım. Okulu bile dışarıdan bitirdim.

Hastalığım başlamadan önce sokakta oyun oynardım, koşardım. Şimdi koşamıyorum. Koşmayı özledim. Bu hastalığa yeni yakalananlara şunu diyebilirim ki, hayatı bırakmayın. Hayatın güzelliklerini görmeye çalışın. Ben hastalığımı arkadaş gibi görüyorum. Onu kabul ettim. Belki de hastalığıma aşığım. Acısını da kabul ettim."

- "Artık hastalığımı kafaya takmıyorum"

58 yaşındaki ev hanımı Şengül Bal da hastalığın 30 yaşındayken kendini gösterdiğini, el ve bacaklarında şişmeyle ortaya çıktığını söyledi.

Ayakta durmakta zorlandığını, her zaman ağrı içinde yaşadığını dile getiren Bal, çocuklarıyla bile ilgilenemediğini ifade etti. Bal, sürekli ağladığını ve hep böyle kalacağı endişesiyle nefes aldığını aktararak, "28 yıldır bu hastalığı yaşıyorum. Hasta olmadan önce çalışıyordum, işten çıkınca gece yarılarına kadar da ev işi yapıyordum, çeşit çeşit yemek yapardım, yürürdüm. Hasta olunca kendi ihtiyaçlarımı bile göremez hale geldim. Şimdi tedavi sürecim iyi gidiyor. Ağrılarım azaldı, artık özlediğim şeyleri yapıyorum. Yemek yapmayı çok seviyorum mesela. Sarma sarıyorum, yürüyüş yapıyorum. Bunlar iyi geliyor bana. Artık hastalığımı kafaya takmıyorum." dedi.

- "Kendimin psikoloğu oldum"

Ev hanımı olan 57 yaşındaki Nihal Kaçan da artritle 4 yıl önce 53 yaşındayken tanıştığını, bacakları adeta tutmadığından yürümekte zorlandığını, parmaklarında şiddetli ağrı hissettiğini belirterek, vücudunun hep titrediğini söyledi.

Tanı konulmasının ardından ilaç tedavisine başladığını ancak bu süreçte özellikle kendisinin psikoloğu olduğuna dikkati çeken Kaçan, "Başka hastalara da bunu öneririm. Şükretmek lazım. 'Annem bir daha mı dünyaya getirecek beni' diyorum kendime. Evde televizyon izleyerek kafamı dağıtıyorum." dedi.

- "Yaşamayı seviyorum ve umudumu bırakmıyorum"

El yapımı bazlama ve gözleme satışının yapıldığı bir işletmenin sahibi olan 54 yaşındaki Fatma Arslanoğlu ise 44 yaşındayken hastalığının başladığını anlattı.

Parmaklarında şişlikle kendini gösteren hastalığına ancak bir yıl sonra teşhis konulabildiğini belirten Arslanoğlu, bu sürecin kendisine çok ağır geldiğini ve depresyona girdiğini ifade etti. Arslanoğlu, yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Ayakta duramıyordum, çok kötü ağrım vardı ve dayanamayacak gibi hissediyordum, sürekli ağlıyordum, hatta ölmek istiyordum. Hiçbir şeyden zevk almıyordum, yemek yemiyordum. Bu süreçte, tam 20 kilo verdim. Sürekli bana ne olacağını düşünüyordum. Oğlum, beni psikoloğa götürdü, tedavi gördüm. İlaçlar işe yaramaya başlayınca, yavaş yavaş yürümeye başladım. İşte o zaman biraz umutlandım. Şimdi artık kendimi hasta olarak görmüyorum.

Eskiden hiç yorulmazdım, şimdi daha çabuk yoruluyorum ama yine de iyi görüyorum kendimi. Tedavim işe yaradı, hastalığım zamanında hiçbir şey yapamıyordum ama şimdi bazlama, gözleme yapıyorum, dükkanın işlerini çekip çeviriyorum.

Yeni teşhis konan hastalara şunu öneriyorum, hastalıklarını araştırsınlar ama internette yazan her şeye inanmasınlar. Merak ettiklerini doktorlarına sorsunlar. Bilinçli olmak çok önemli. Yaşamayı sevsinler ve umudu bırakmasınlar.​ Ben yaşamayı seviyorum ve umudumu bırakmıyorum."

- "Rabbim, sabrını veriyor insana"

50 yaşındaki ev hanımı Devran Er de hastalığın yaklaşık 20 yıl önce aniden kolundaki ağrıyla kendini gösterdiğine dikkati çekerek, köyde yaşadığını ve verilen ilaçları tam olarak kullanmadığını anlattı.

Şiddetli ağrı şikayetleri olduğunu ama işini yapmaya çalıştığını ifade eden Er, daha önceleri ağır şeyleri kaldırmakta çekmediği zorluğu hastalandıktan sonra yaşadığını vurguladı. Er, "Hastalığı 'Allahtan geldi' diyerek kabullendim. Rabbim, sabrını veriyor insana. Dua ediyordum, dişimi sıkıyordum, katlanıyordum ağrılarıma." dedi.

Er, son 2-3 yıldır düzenli ilaç kullandığını ve artık kendini iyi hissettiğini ifade ederek, Kur'an kursuna gitmeye başladığını ve her şeye şükrederek dua ettiğini bildirdi.

- "Bebeğimi kucağıma alamıyordum ve emziremiyordum"

Ev hanımı 51 yaşındaki Ayten Şahan, 20 senedir artrit hastası olduğunu, el ve ayak bileklerinde şişlik sonrası hastalıkla yüz yüze geldiğini belirterek, ellerini kullanamadığını ve yürüyemediğini söyledi.

Şikayetlerin artması üzerine hastaneye başvurduğunu ifade eden Şahan, hastalığı kabullenmekte zorlandığını aktardı. Şahan, hastalıkla tanıştığında henüz yeni anne olduğunu ama bunun sevincini bile doya doya çıkaramadığını dile getirerek, "Bebeğimi kucağıma alamıyordum ve emziremiyordum. Bu beni çok üzüyordu. Ben, yerinde duramayan, çok hareketli bir insandım. Bir anda hareket edememeye başlamıştım. Kendi işimi bile yapamıyordum. Bu yüzden sürekli ağlıyordum. Bu süreçte eşimin desteğiyle biraz toparlanabildim." diye konuştu.

Psikolojik olarak da çok yıprandığını ancak hastalığını kabullenmekten başka çaresi olmadığını anladığını belirten Şahan, şunları dile getirdi:

"Her şey kafada bitiyor. Moraliniz bozuk olunca, stresli olunca ani ataklar geliyor. Moral yüksek olduğunda ise ataklar da azalıyor. Bu hastalık beni bitirecek diye çok düşündüm. Hepsinden önce çocuğumu kucağıma alamamak beni yıprattı. Ama sonunda kabullendim hastalığımı. İnancım ve umudum yüksek..."

Kendini 20 sene öncesinden çok çok iyi hissettiğinin altını çizen Şahan, "Artık ellerim tutuyor, yürüyebiliyorum, hastayken yapamadığım şeyleri yapıyorum. Filografi sanatıyla ilgileniyorum. Tel örmek bana iyi geliyor, çeşitli motifler işliyorum. Bunları çevremdeki insanlara hediye ediyorum. Sevdiğim bir şeyi yapmak aynı zamanda ellerime de iyi geliyor." diye konuştu.

- "Hastalığım daha iyi durumda olduğundan artık ney üfleyebiliyorum"

Hastalıkla 28 yaşındayken tanışan ve şu anda 41 yaşında olan memur Rabia Yüce Doğanay da ilk olarak eklemlerinde ağrı hissettiğini ve yataktan kalkmakta zorlandığını, ellerinin tutmadığını söyledi.

Henüz yeni anne olduğunu ve bu dönemde bebeğini kaldırmakta zorlandığını ifade eden Doğanay, yemek yapmak için soğan bile doğrayamadığını anlattı. Doğanay, "Kanser olsaydım ya öldürürdü ya da iyileşirdim ama bu hastalık öldürmüyor, süründürüyordu." dedi.

İlaç tedavisi sonrasında kendini daha iyi hissettiğini anlatan Doğanay, şunları kaydetti:

"İlaçları düzenli kullanmak lazım. Hastalığımla ilgili hiç isyan etmiyorum, hep umutla yaşıyorum. Bunun benim için bir sınav olduğunu düşünüyorum. Bir gün hastalığımın düzeleceğini düşünüyorum. Eskiden spor yapardım, yüzerdim, yorgunluk nedir bilmezdim ama bu hastalıktan sonra çabuk yoruluyorum. Çabuk yorulmak da bazen üzüyor beni."

24 yaşındayken ney çalmaya başladığını ifade eden Doğanay, "Ney çalmayı çok seviyordum ancak hastalığımın aktif döneminde çok çalamıyordum. Çünkü, parmaklarımı oynatamıyordum. Şimdi ise hastalığım daha iyi durumda olduğundan artık ney üfleyebiliyorum. Parmaklarımı oynatabildiğim için mutluyum." diyerek duygularını ifade etti.

Doğanay, kendisi gibi hasta olan kişilere çağrıda bulunarak, "Hastalığı engel görmeyin, negatifi pozitife çevirmek bizim elimizde. Hastalık insanın daha çabuk olgunlaşmasını sağlıyor. Bunu hastalık olarak değil arkadaşım olarak görüyorum ve arkadaşıma iyi bakıyorum." dedi.

- "Kendinizi yorgun hissetseniz bile oturmayın"

İşçi emeklisi 64 yaşındaki Mahmut Yıldız ise 54 yaşındayken artritle tanıştığını belirterek, 10 senedir tedavi altında olduğunu söyledi.

Eklemlerindeki ağrıyı ilk başlarda çok önemsemediğini, daha sonra ağrının ayak bileklerinde ve ellerinde şiddetli şekilde kendini gösterdiğini aktaran Yıldız, şöyle devam etti:

"Ellerim beni çok rahatsız ediyordu, kemik erimesi de başlamıştı. Ağrılarım o kadar fazlaydı ki kimi zaman hayattan bile vazgeçmeyi düşünüyorken buluyordum kendimi. Tedavim devam etti ve bugün daha iyiyim, yürüyebiliyorum, parmaklarımı oynatabiliyorum, işlerimi yapabiliyorum, dahası evde tamir işleri bile yapabiliyorum. Bozulan şeyleri tamir etmek beni mutlu ediyor. Bu şekilde kendime iş yaratıyorum.

Buradan hastalıkla yeni tanışanlara birkaç sözüm olacak. Kendinizi yorgun hissetseniz bile oturmayın. Bu hastalık oturmakla geçmiyor ve ağrılar da dinmiyor. Bunun için olabildiğince fazla hareket edin ve kendinize uğraş bulun.​"

- "İlk 3 ay içinde tedavi ile eklem ve organ hasarı önlenebilir"

Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği (TRASD) Başkanı Prof. Dr. Hatice Bodur da kas-iskelet hastalıklarının iltihabı veya iltihabi olmayan şeklinde sınıflandırıldığını belirterek, iltihabi olmayanlar içinde en sık dejeneratif omurga hastalıkları, osteoartrit, osteoporoz ve fibromiyaljinin, iltihabi olanlarda ise romatoid artrit, ankilozan spondilit, reaktif artrit, konnektif doku hastalıkları ve polimiyalji romatika hastalıklarının görüldüğünü söyledi.

Halk arasında eklem romatizması olarak bilinen artritin de eklemlerin iltihabi bir hastalığı olduğunu anlatan Bodur, eklemlerdeki iltihap sonucunda ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı geliştiğini ve uygun şekilde tedavi edilmediğinde eklemlerde kalıcı hasar ve sakatlıkların görülebileceğini kaydetti.

Bodur, hastalığın kas iskelet sistemi dışında kalp, akciğer, göz, deri, böbrekler gibi diğer organları da etkileyebildiğini ve tedavi edilmediğinde bazı romatizmal hastalıkların beklenen yaşam süresini kısaltabildiğini vurguladı.

Romatizmal hastalıkların çocukluk çağı dahil her yaş grubunu etkileyebildiğini dile getiren Bodur, şu bilgileri verdi:

"Başlıca kas-iskelet hastalık belirtileri, eklemde şişlik, tutukluk, kızarıklık, ve/veya sıcaklık gibi iltihabi bulgular, geçmeyen kas ve eklem ağrıları, eklemlerde hassasiyet, aşırı yorgunluk, enerji düşüklüğü, güçsüzlük veya halsizlik, eklemlerde tutukluk, hareket kısıtlılığı, eklem deformitesi, iç organları belirtileri, depresyon ve kaygıdır.

Erken ve özellikle ilk 3 ay içinde tedaviyle eklem ve organ hasarı önlenebilir, fonksiyonel durum ve yaşam kalitesi iyileşir. Erken tedaviyle remisyona ulaşma yani hastalığın tamamen baskılanması olasılığı daha yüksektir."

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :