"Arnavutluk sinemasını eski ihtişamına kavuşturmak için çalışıyoruz"

"Arnavutluk sinemasını eski ihtişamına kavuşturmak için çalışıyoruz"

Daha önce birçok belgesel ve kısa filme imza atan Gentian Koçi'nin yazıp yönettiği "Daybreak" adlı uzun metraj film, 23. Saraybosna Film Festivali'nde Ornela Kapetani'ye "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü kazandırdı- Yönetmen Koçi:- "Bir annenin, çoğumuzun bil

SARAYBOSNA (AA) - MUSA ALCAN - Arnavut yönetmen Gentian Koçi, Arnavutluk'un komünist rejimle birlikte yaklaşık 45 yıl izole olduğunu ve sinemacıların dünya ile bağının koptuğunu belirterek, "Arnavutluk sineması o dönemde eski ihtişamını kaybetti. Çünkü Arnavutluk sineması dünya sinemasından ayrıldı. Umarım ki yapımlar ve yapımcılar daha da artar. Arnavutluk sinemasına eski ihtişamını kazandırmak için çalışıyoruz. Bu büyük bir patlama olmayacak belki ama yeni bir ruh oluşabilir." dedi.

Daha önce "Ajaso, Une Philoperformance", "The Theater", "S'eshte Lavazh", "Jinx in a Jiffy" ile "Antenna" gibi belgesel ve kısa filmlere imza atan Koçi'nin yazıp yönettiği "Daybreak" adlı uzun metraj film, 23. Saraybosna Film Festivali'nde 6 filmle yarıştı.

Yeni doğmuş çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan genç bir kadının (Leta) hikayesinin anlatıldığı filmin başrol oyuncusu Ornela Kapetani, dün gerçekleştirilen törende "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü aldı.

Yönetmen Koçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık bir buçuk saat süren filmin senaryosunu 4 yıl önce yazmaya başladığını söyledi.

Hikayeyi, hem Arnavutluk'ta hem de seyahatlerinde edindiği gözlemleriyle oluşturduğunu aktaran Koçi, genç, yalnız ve maddi durumu iyi olmayan, hayatı zorluklar içinde geçen bir anneyi anlatmak istediğini ifade etti.

Koçi, "Leta"nın çocuğu ve işi başta olmak üzere hayatını korumak zorunda olduğuna vurgu yaparak, "Aslında bir annenin, çoğumuzun bildiği güvenlik sorunlarını ve güven duygusunu kaybetmesini seyirciye aktarmayı hedefledim. Filmde politik bir durum da var. Sistemdeki çakışmalar ve kargaşalar da var. Özellikle siyasi durumun insanlar üzerindeki baskısını anlatmaya çalıştım." diye konuştu.

Filmde, toplumun alt kısmını bir metafor olarak kullandığını kaydeden Koçi, "Onları bir zincirin halkası olarak düşünün. O insanlar üzerinde bir güç uyguladığınızda aslında bütün zincir kopuyor. Bu durum kendi aralarında bir karmaşaya da sebep olabiliyor. Sadece Arnavutluk'tan bahsetmiyorum. Bu evrensel bir hikaye. Her yerde yaşanan bir sıkıntı bu." değerlendirmesini yaptı.

Yaklaşık 14 yıl Arnavutluk'taki bir televizyon kanalında kameramanlık yapan Koçi, anne ve çocuk hikayelerinin duygusallığına değinerek, şöyle devam etti:

"Bu film aslında bir erkek hakkında da olabilirdi. Ana karakter erkek olsaydı hikayenin akışı bambaşka olurdu. Sosyal anlamda erkeklerin olaylara bakış açıları, sorunları çözme yöntemleri kadınlara göre tamamen farklı. Bunları kadınlar üzerinden anlatmasaydık, duygusal olarak da sosyal olarak da zor olurdu. Erkek üzerinden anlatılsaydı, daha hareketli ve politik bir hikaye çıkardı ortaya."

- "Semih Kaplanoğlu'na minnettarım"

Senaryolarında cinsiyetler üzerinden ilerlemediğini işaret eden yönetmen, "Senaryoyu yazarken izleyici ne hisseder diye düşünmedim açıkçası. Böyle bir planım olmadı. Ben içimdeki hikayeyi perdeye yansıtmaya odaklandım. Filmin sonunda erkeklerin de ağladığını gördüm. Hatta bir basın mensubu, 'Filmi çok iyi anladım. Çünkü ben de bir babayım' dedi. Sonraki filmimde nasıl bir karakteri işleyeceğimi bilmiyorum ama insanların iç dünyasıyla ilgili hikayelere odaklanmaya çalışıyorum. Bütün dramalar kadınlar ve erkekler için benzer şekilde çıkıyor. " ifadelerini kullandı.

Koçi, Arnavutluk'un çok derin bir tarihi ve kültürel mirasının olduğunu vurgulayarak, şunları aktardı:

"Komünist rejimle birlikte yaklaşık 45 yıl izole olduk. Komünist yönetim zamanında çok iyi yönetmenler vardı ama dış ülkelerle bir bağ kurulamadı ve festivallere film yollayamadık. Festivallerle bir köprü kurmak çok zordu. Arnavutluk sineması o dönemde eski ihtişamını kaybetti. Çünkü Arnavutluk sineması dünya sinemasından ayrıldı. Demokrasiyle birlikte bazı yönetmenler ve yapımlar birçok festivale gitti. Son yıllarda yapım şirketleri de arttı Arnavutluk'ta ve sinemada yeni bir dinamik oluştu. Umarım ki yapımlar ve yapımcılar daha da artar. Arnavutluk sinemasına eski ihtişamını kazandırmak için çalışıyoruz. Bu büyük bir patlama olmayacak belki ama yeni bir ruh oluşabilir."

Türkiye'nin çok iyi sinemacılar yetiştirdiğine ve adını dünyaya duyurduğuna dikkati çeken Gentian Koçi, "Türk sineması bir harika. Filmler ve senaristler çok iyi. Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerini çok beğeniyorum. Türk yönetmenler çok iyi filmler yapıyor. Festivallere her gittiğimde, hatta evimde bile gerçekten Türk filmlerini izliyorum. Festivalde birlikte yarıştığımız Semih Kaplanoğlu'nun 'Bal' filmini çok beğeniyorum. Ona gerçekten minnettarım böyle bir filmi bize hediye ettiği için. Bir de Ali Aydın'ın yönettiği 'Küf' filmini çok beğeniyorum." şeklinde konuştu.

Belgeselleriyle farklı festivallerden ödülle dönen Koçi, Türkiye'ye gelmeyi çok istediğinin altını çizerek, daha önce bir belgeselinin Türkiye'de gösterildiğini, "Daybreak" filminin de Türk izleyicisiyle buluşmasını arzu ettiğini dile getirdi.

- "Daybreak"

Gentian Koçi'nin yapımcılığını da üstlendiği filmde ayrıca Suzana Prifti, Kasem Hoxha, Hermes Kasimati ve Adele Gjoka rol alıyor.

Müziklerinde Mardit Lleshi imzası bulunan "Daybreak"in konusu ise özetle şöyle:

"Genç bir anne olan Leta, yeni doğmuş çocuğuyla yaşamaktadır. Bir yandan çocuğuyla ilgilenmek zorunda olan Leta, bir yandan yatalak yaşlı bir kadına bakarak para kazanmaktadır. Kirayı ödeyemediği için evinden kovulan, ücretini ödeyemediği için çocuğunu artık bakıcıya veremeyen Leta, yaşlı kadının yanında kalmaya başlar. Leta, hayatına bütün zorluklara rağmen devam etmek zorundadır."

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :