Arka Sıra

Yıllar sonra ilk defa merdivenlerini tırmanırken karma karışık duygular yaşıyordum. Heyecan kalp atışlarımı hızlandırırken, geçmiş günleri hatırlamanın verdiği buruklukla hüzünlenmiştim. Okulların tatil olduğu bir günü seçmem, hatıralarımla baş başa kalabilmek içindi. İkinci kata çıkarken sanki zaman şeridini tersine sarıyordu düşüncelerim. Bacaklarım güçlü adımlarını terk etmiş dermanı kesilmişçesine ilerliyordu.

 

İşte karşımda ilk gençlik yıllarımın en güzel günlerini geçirdiğim sınıfın kapısı. Bel hizasına kadar gri, oradan yukarısı kirli beyaz renkli duvara kondurulmuş sınıf kapısı kapalı vaziyette. Çekingen elimin tuttuğu mandalı çevirip içeri girebilmek için birkaç derin soluk almaya ihtiyacım vardı. Şimdi açacaktım kapıyı ve sınıfı doldurmuş arkadaşlarımın sevgi dolu bakışlarıyla karşılaşacaktım. “Hadi, nerede kaldın? Öğretmenimiz gelmek üzere” diyeceklerdi. Konuşmaların, şakalaşmaların, gülüşmelerin belirtisi öğrenci sesleri kulaklarımı dolduruyordu.

 

Kapının mandalını yavaşça çevirip sınıfa girdiğimde büyük hayal kırıklığı yaşadım, sıralar bomboştu. Duyduğum seslerin sınıftan değil beynimin derinliklerinden geldiği belli olmuştu. Gözbebeklerime dolan yaşlar, kaynayan hatıralarımın buharlarından oluşuyordu. Sadece bir okul sınıfına ait olan o farklı iklim öğrenciliğimdeki tazeliğini koruyordu.   

 

Gözüm sınıfın sol tarafındaki en arka sırayı aradı hemen. O sıra benim sıramdı ve özellikle lise tahsilim boyunca hep en arkada oturmak hoşuma giden bir alışkanlıktı. Sıranın duvardan tarafına, sırtımın bir yanı duvara bir yanı sıraya gelecek şekilde yan otururdum. En arkada oturmanın tembellik ve dersten kaytarma işareti olduğuna inanan bazı öğretmenlerim “ oğlum niye en arka sırada, niye bu şekilde oturuyorsun?” diye sorarlardı. Benim cevabım ise klasikti; “ hocam, ben sınıfı toptan görmeye alışmışım”. Bana verilecek esaslı cezanın öndeki sıralardan birine oturtmak olduğunu iyi bilen edebiyat öğretmenim, bazen bir yaramazlığımın karşılığı olarak bazen de latife olsun diye zorla ön sıraya geçmemi sağlardı. Bu gerçekten büyük işkenceydi.

 

Aklımı meşgul eden düşüncelerin eşliğinde çoktan arka sıradaki yerimi almıştım bile. Âdetim olduğu üzere yan şekilde oturmamla birlikte arkadaşlarım birer birer canlandılar gözümde. Şimdi neredeydiler acaba, ne haldeydiler? Bir dakikalılığına olsa bile onlarla tekrar bir araya gelip, şu sıraları paylaşmanın imkânı var mı? Güneş yıllar öncesine yeniden doğar mı?

 

“Hayatın anlamı ölümdür” demişti, simeranya. Evet, hayatın anlamı ölümdür, ölümün anlamı yeniden doğmak. Yeniden doğumun yüzü gülen insanları olmak her şeyin anlamıdır. Gerisi laf-ı güzaf.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.