ANALİZ - Ulusal meclis seçimleri ve Macron'un ilk 'partili' sınavı

ANALİZ - Ulusal meclis seçimleri ve Macron'un ilk 'partili' sınavı

Beşinci Fransız Cumhuriyeti'nin sekizinci cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron, merkez-sağcı, fakat geçmişinde Sosyalist Parti üyeliği de bulunan, Le Havre kentinin belediye başkanı Edouard Philippe'yi başbakan olarak atadı- Macron'un son hamlesiyle ilk

İSTANBUL (AA) -ERKUT AYVAZ- Beşinci Fransız Cumhuriyeti'nin sekizinci cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron, 14 Mayıs günü selefi Sosyalist Parti'li François Hollande'dan görevi resmî olarak devraldı. Ardından merkez-sağcı, fakat geçmişinde Sosyalist Parti üyeliği de bulunan, Le Havre kentinin belediye başkanı Edouard Philippe'yi başbakan olarak atadı.

Her ne kadar Fransa yarı-başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı parlamentodaki çoğunluğa bakmaksızın dilediği başbakanı görevlendirme yetkisine sahip olsa da, genelde cumhurbaşkanları parlamentodaki çoğunluk dengesini dikkate almıştır. Kendi partisi parlamentoda çoğunluğa sahipse kendi partisinden veya partisine yakın birisini başbakan olarak atamış, muhalefetin çoğunluğa sahip olması durumunda ise muhalefetin temsilcisini başbakan olarak atayarak “kohabitasyon” sürecine uyum sağlamıştır. Ancak Macron'un son hamlesiyle ilk defa bir cumhurbaşkanı, parlamento seçimlerinde alınan bir yenilginin zorlaması olmaksızın, kendi partisine üye olmayan birisini başbakan olarak atamış oldu.

Kampanya sürecinde Fransa siyasetindeki sağ-sol bölünmesini sorgulayan ve bu anlamda uzun vadeli bir stratejiyle parti sistemini dönüştürmeyi amaçlayan sol-liberal cumhurbaşkanı Macron'un, 2016'da kurduğu “En Marche!” hareketinin Haziran ayındaki ulusal meclis seçimleri öncesi daha geniş bir seçmen tabanına yayılması düşüncesiyle böyle bir tercihte bulunduğu ileri sürülebilir. Aynı zamanda, sağcı Philippe'nin başbakan olmasıyla birlikte, başka merkez-sağ kökenlilerle Cumhuriyetçilerin de Cumhurbaşkanı Macron'un safına geçmesi beklenebilir.

Fransa yarı-başkanlık sistemine uygun bir şekilde, 17 Mayıs tarihinde Cumhurbaşkanı Macron, Başbakan Philippe tarafından teklif edilen adayları bakan olarak atayarak Philippe hükümetini onayladı. Beklendiği üzere farklı siyasi geçmişleri bulunan sosyalist Jean-Yves Le Drian dışişleri bakanı, muhafazakar Bruno Le Maire ekonomi bakanı, Lyon senatörü ve belediye başkanı Gérard Collomb ise içişleri bakanı olarak atandı.

Ancak Fransa'nın yönetilebilirliği, tam anlamıyla Haziran ayında, Fransa parlamentosunun alt kanadı olan ulusal meclis için yapılacak seçimlerden sonra netlik kazanacak. Doğrudan halkoyu ile seçilen cumhurbaşkanı ile başbakanlı hükûmet, çift başlı yürütme organını temsil etmekte; ancak hükûmetin yasama organına karşı sorumlu olması sebebiyle, ulusal meclisteki dağılım önem arz etmektedir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Macron'un Haziran'daki ulusal meclis seçimlerinde yeterli çoğunluğu arkasında bulunduramama ihtimali bir “kohabitasyon” dönemini beraberinde getirebilir. Böylelikle cumhurbaşkanının ve ulusal meclis çoğunluğunun farklı siyasi partilerden olması ihtimali, Macron'un arzuladığı reformun ve politikaların meclis tarafından yasalaştırılamamasıyla sonuçlanabilir ve hatta doğal olarak başbakanın değiştirilmesi neticesini bile doğurabilir.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde “partisiz” bir kampanya düşüncesiyle sağ-sol ayrımını aşma hedefi bulunan Macron, “En Marche!” (Yürüyüş) hareketini kurarak seçimlere girmişti. Seçim programına yönelik başta sol-liberal ve AB yanlısı çevrelerden gelen desteğin yanı sıra, farklı siyasi çevrelerden ikinci turda gelen oylarla cumhurbaşkanı seçilen Macron'un, 5 yıllık görev süresince anlamlı bir siyasi varlık gösterebilmesi için, kurucusu olduğu “En Marche!” hareketinin ulusal meclis seçimlerinde de başarı sağlaması gerekiyor.

“En Marche!” her ne kadar Macron tarafından cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir partiden ziyade bir ‘siyasi hareket’ düşüncesiyle kurulmuş olsa da, ulusal meclis seçimleriyle birlikte bir siyasi partiye dönüştüğü söylenebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri süresince ‘hareket’e katılanların o ana kadar üye oldukları siyasi partilerden istifa etmeleri gerekmezken (ki bu daha kucaklayıcı bir strateji ve söylem adına işlevseldi) bu durumun artık ortadan kalkacağı ve yalnızca “En Marche!” partisine aidiyetin geçerli olacağı muhtemel.

-Macron'un 'partisi'nin ulusal meclis seçimlerindeki stratejisi

Her ne kadar Fransız medyası ve anket şirketleri “En Marche!” hareketinin önümüzdeki seçimde ulusal mecliste salt çoğunluğu sağlaması ihtimaline mucize gözüyle baksa da, bazı anket şirketleri partinin çoğunluğu rahatlıkla yakalayabileceği görüşünde; veya en azından bu yönde bir algı savaşından bahsediyorlar.

Ancak görüldüğü kadarıyla Macron'un partisinin 577 kişilik aday listesi, şu ana kadar ağırlıklı olarak çoğunluğu sol cenahtan gelen siyasilerden –ve belli bir oranda siyaset tecrübesinden yoksun kişilerden– oluşuyor. Bu sebeple parti, 140 kişilik bir kontenjanı şimdilik bilinçli olarak boş bırakmış görünüyor. 15 Mayıs'ta merkez-sağcı bir başbakan atayarak sağcı, cumhuriyetçi ve muhafazakar seçmeni “En Marche!” partisine çekmeye çalışan Macron, ulusal meclis seçimlerinde de 'geniş yelpaze' fikrini sürdürüyor ve sağcı partilerden istifa ederek partisine gelecek olan adaylara güveniyor.

- Cumhurbaşkanının yasama organına yönelik “müdahalesi”

Kendi partisi çoğunlukta olsun ya da olmasın, cumhurbaşkanının ulusal meclise müdahale araçları bulunuyor. Fransa’da cumhurbaşkanının doğrudan yasa tasarısı sunma yetkisi olmasa da, 1958 Anayasası, parlamentonun yasama faaliyetine de bazı konu başlıklarında sınırlama getiriyor. Bu bağlamda anayasanın 34. maddesinde yer alan konular haricinde parlamentonun yasa çıkarabilmesi mümkün değil. Bunlar dışında kalan hususlar, anayasanın 37. maddesi gereğince kararnameler yoluyla hükümet –ve haliyle Fransa'da hükümet üzerinde resmî/gayri resmî etkisi bulunan cumhurbaşkanı– tarafından düzenleniyor. Geçtiğimiz günlerde Macron da reformları kararnameler yerine toplumsal desteğin yansıması olarak parlamentodan çıkacak yasalarla gerçekleştirmek istediğini açıklamış ve ulusal meclis seçimlerinin kendisi açısından ne denli önemli olduğuna işaret etmiştir.

- Cumhurbaşkanı'nın veto ve referandum yetkisi

Altı çizilmesi gereken bir diğer husus ise parlamento tarafından kabul edilen yasa tasarılarının cumhurbaşkanının imzasıyla yayınlanması gerekliliği. Cumhurbaşkanı anayasanın 10. maddesine dayanarak yasaları bir kez daha görüşülmesi için parlamentoya geri gönderebiliyor. Cumhurbaşkanının bu yetkisine her ne kadar yalnızca “geciktirici veya sınırlı bir veto yetkisi” olarak yaklaşmak gerekse de, referandum kararı alabilme yetkisiyle birlikte düşünüldüğünde, dikkate alınması gerektiği görülüyor.

- Cumhurbaşkanının ulusal meclisi fesih yetkisi

Cumhurbaşkanının referandum kararı alabilme yetkisi, kendisine anayasal olarak verilen ve “hakemlik” rolü gereğince de başvurabileceği mekanizmalardan biri. Bir diğer araç ise cumhurbaşkanının parlamentoyu, daha doğrusu yasama organının alt kanadı olan ulusal meclisi feshetme yetkisi. Cumhurbaşkanının senatoyu feshetme yetkisi bulunmasa da bunun pek bir önemi olduğu söylenemez. Zira yasama sürecinin aksamaması açısından, yasa tasarılarının her iki mecliste de onaylanması gerekiyor.

Fesih yetkisinin, cumhurbaşkanı ile siyasal yelpazede farklı konumda yer alan bir parlamenter çoğunluk ortaya çıktığında kullanılması muhtemel. Zira bu yetki sayesinde cumhurbaşkanı, anlaşma sağlayamadığı ve “kohabitasyon” durumunu sürdüremediği anlarda ulusal meclisin feshine başvurarak yeni seçimlerle, arzu ettiği siyasal denkleme kapı aralayabilir. Bilhassa bu yetki, Fransa yarı başkanlık sisteminin, demokratik başkanlık sistemlerindeki devlet başkanlarından çok daha güçlü bir makam olduğuna dair yorumlara da sebebiyet veriyor. Genç ve tecrübesiz Macron'un bu yetkiye, partisi aleyhinde oluşacak bir ulusal meclis denklemi sonrasında tevessül edip etmeyeceğini göreceğiz.

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, ulusal mecliste çıkacak sonuca bağlı olarak, yukarıda çerçevesi çizilmeye çalışılan Fransa yarı-başkanlık sistemi gereğince hükûmet etme konusunda zorlanabileceği ihtimaller dahilinde. Sosyalist bir Cumhurbaşkanı olan François Hollande döneminde yaptığı bakanlık görevi boyunca, farklı konularda partiler arası bir uzlaşma sağlamanın ne denli güç ve yıpratıcı olduğunu da deneyimleyen Macron, siyasi reformları uzlaşı arayarak gerçekleştirmenin zorluğunu bilen bir siyasetçi. Bu sebeple “risk” alarak, kendi partisi veya en azından kendi partisi “etiketiyle” bir araya getirdiği milletvekillerinden bir yasama çoğunluğu oluşturmayı hedefliyor.

[SETA’da siyaset araştırmaları uzmanı olarak görev alan Erkut Ayvaz, Türkiye iç siyasetinin yanı sıra başkanlık ve yarı-başkanlık sistemleri üzerine çalışmaktadır]

AA

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :