ANALİZ -  "Huawei muharebesi"nin mağduru Gavin Williamson

ANALİZ - "Huawei muharebesi"nin mağduru Gavin Williamson

Huawei muharebesi ABD’nin başlattığı küresel ticaret savaşının Avrupa’daki cephelerinden yalnızca biri. Williamson operasyonu ise ABD ile ticari çıkarları çelişen her ülke için dersler barındıran bir vaka- Gavin Williamson’ın başına gelenler, aynı zamanda

İSTANBUL (AA) -MEHMET A. KANCI- Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ticaret savaşının anlaşmayla tatlıya bağlanmasına yönelik Mayıs ayına dair beklentiler, Londra ve Washington’dan gelen haberlerle yerini yeniden karamsarlığa bıraktı. Küresel ölçekte neredeyse haftada üç jeopolitik krizin yaşanmakta olduğu dünyamızda, Washington-Pekin hattındaki savaşın odak noktasını oluşturan “Huawei muharebesi”nin dönüm noktası sayılacak bir gelişmenin üstünde yeterince durulamadı ve neredeyse bir haftadan kısa sürede unutuldu. İngiltere Savunma Bakanı Gavin Williamson, Huawei muharebesinde bugüne kadar koltuğunu kaybeden en üst düzey yetkili oldu. Üstelik bu görevden alma süreci (İngiltere hükümetlerinde daha önce rastlanmayan bir yol izlenerek) başbakanın güvenini kaybetmesi nedeniyle istifası istenerek gerçekleştirildi. Gücü ülke sınırlarını aşarak küresel pazarda liderlik pozisyonunu zorlayan Çin Halk Cumhuriyeti’nin telekomünikasyon şirketi Huawei’ye yönelik ABD’nin 2018 yılının yaz aylarından itibaren başlayan saldırısında, bugüne kadar şirketin deniz aşırı topraklardaki yöneticileri “kayıplar” hanesine yazılmıştı. Çinli şirket yöneticileri, “İran’a yönelik ambargoları delmek” ya da “teknoloji casusluğu” suçlamalarıyla ofislerinden alınıp demir parmaklıklar arkasına taşınmıştı. Peki, İngiltere’de bir bakanın hem koltuğuna hem de siyasi geleceğine mal olacak boyutta neler yaşandı? Williamson tam olarak hangi şartlarda görevini terk etmek zorunda kaldı?

İkinci Dünya Savaşı esnasında Nazi Almanya’sına karşı ittifak kuran Anglosakson ittifakı ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasındaki güvensizlik, İtalya’nın müttefikler tarafından işgali ve ABD’nin Japonya’ya karşı nükleer silah kullanmasıyla zirveye tırmanmıştı. Savaş sona ererken SSCB lideri Stalin hesaplarını (kökeni Lenin’e dayanan) bir yanılsama üzerine kurdu. Marksist-Leninist ideolojiye göre, kapitalist devletlerin birbirleriyle uzun süre işbirliği yapmaları mümkün değildi. Dolayısıyla savaşın galipleri olan iki kapitalist devlet (ABD ve İngiltere) arasında bir çatışma yaşanması kaçınılmazdı. Bu çatışma sayesinde Stalin, Orta ve Doğu Avrupa’nın ötesinde, Avrupa’nın tümüne hakim olmayı umuyordu. Ancak SSCB’yi inşasında rol oynayan diğer hatalı ideolojik yaklaşımlar gibi, Stalin’in bu beklentisi de gerçekleşmedi. Stalin, İngiltere ile ABD arasındaki çatışmanın kaynağının Ortadoğu’daki enerji kaynakları olacağı öngörüsünde bulunmuştu. Ancak tarihin ilginç bir cilvesi olarak bugün, Batı dünyasındaki bölünmenin nimetlerinden faydalanma fırsatı bulanın SSCB ya da mirasçısı Rusya değil, Çin Halk Cumhuriyeti olduğunu müşahede etmekteyiz. Çatışmanın mahalli de Orta Doğu’daki petrol ve doğalgaz yatakları yerine, zamanın ruhuna uygun olarak Avrupa’daki dijital telekomünikasyon piyasası oldu.

2018’in yaz aylarında Huawei üzerinden Asya-Pasifik bölgesinde kendisini hedef alan saldırıyı Çin, yoğun bir reklam harcamasıyla, ilk aşamada Avrupa’ya kaydırdı. Ardından, başta İngiltere olmak üzere, Huawei’nin 5G altyapı teknolojisinden dışlanması için ABD’nin ilişkiye geçtiği Avrupa ülkelerinin siyasi kadrolarıyla yoğun bir diyalog süreci başlattı. Pekin yönetimi bu süreçte öncelikli olarak ABD’nin kendisini vurmaya çalıştığı dijital casusluk konusuna eğildi. Avrupa başkentlerine, 5G sistemleri üzerinden casusluk yapılmayacağına dair, güvenlik endişelerini giderecek işbirliği olanakları sundu. Huawei şirketinin kurucusu Ren Zhengfei’nin kızı Meng Wanzhou’yu gözaltına aldırarak çatışmada bir adım öne geçtiğini düşünen ABD, Avrupa üzerinde kurduğu baskının İngiltere üzerinden delindiği gerçeğiyle karşı karşıya kaldı.

Aslında Huawei muharebesi ABD’nin başlattığı küresel ticaret savaşının Avrupa’daki cephelerinden yalnızca birini oluşturuyor. Lockheed Martin üretimi F-35 savaş uçaklarını satmak için Fransa’ya yapılan baskılar, Almanya’yı Rusya ile yürüttüğü Kuzey Akım-2 Projesinden gelecek doğalgaz yerine ABD terminallerinden sevk edilecek LNG almaya zorlamak, geçirdiği kazalar nedeniyle aylardır havalanamayan Boeing Max serisini rekabette geride bırakan Avrupa sivil havacılık markası Airbus’a haksız rekabet cezaları kesmek, Trump Amerika’sının Avrupa’ya karşı başlattığı ticaret savaşı seferinin diğer kollarını teşkil ediyor. Amerikan telekomünikasyon alt yapısı kullanmaya, Amerikan savaş uçağı uçurmaya, Amerikan doğalgazı tüketme baskısına maruz kalan Avrupa ülkelerine, “Gavin Williamson operasyonu” ile etkili bir gözdağı verilmiş oldu.

Williamson’ın görevden alınmasına yol açan süreç, İngiltere Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bir toplantısında Huawei ile 5G teknolojisi konusunda işbirliği yapılabileceği eğiliminin belirdiğine dair bilginin Daily Telegraph gazetesinde yer almasıyla başladı. Başbakan May bu bilgi sızıntısından (henüz gerekçeleri bilinmeyen bir şekilde) Savunma Bakanı Williamson’ı sorumlu tutarak istifasını talep etti. Williamson istifa etmeyi reddedince, Başbakan’dan “kendisine dair güvenin yitirildiğine” dair bir mektup aldı ve koltuğunu kaybetti. 1989 tarihli “Resmi Sırlar Yasasına” göre Ulusal Güvenlik Konseyi’nden bu tür bir bilgi sızıntısının polis soruşturmasına konu olması gerekirken, başbakanın konuyu kapanmış kabul etmesi ve Williamson aleyhinde soruşturma açılmaması, bu sürecin dikkat çeken noktalarından biri olarak kayda geçti.

Williamson’ın görevden alınma süreci Huawei’nin durumunu zora soktuğu için şüphesiz ABD’yi memnun ederken ilginç bir şekilde, aynı derecede memnun olan bir başka ülke de Rusya oldu. 2017 yılında savunma bakanlığı görevine gelmesinden bu yana Rusya’ya yönelik saldırgan politikaları gündeme getiren Williamson’ın koltuğunu kaybetmesi, Washington ile Moskova’da neredeyse eşit düzeyde memnuniyet oluşturdu. yarattı. Londra’da bu siyasi depreme dair spekülasyonlar sürerken, görevden alma kararının üzerinden henüz bir hafta geçmemişken, İngiltere basınında sürece dair daha da ilginç haberler görüldü. The Sunday Times gazetesine göre, 42 yaşında erken emekli olan siyasetçinin başına gelen felaketin kaynağı Huawei değil, Başbakan May hakkında yaptığı dedikodulardı. Gazetenin iddiasına göre Williamson, May’in Tip-1 diyabet hastası olması nedeniyle başbakanlık görevine uygun olmadığına dair Muhafazakar Parti milletvekillerine propaganda yapmaktaydı. Yine The Sunday Times, Başbakan May’in partisindeki yakın çevresine dayanarak, Williamson’ı hedef alan bir başka iddiayı daha gündeme getiriyordu. Bu iddiaya göre, Williamson aralarında Zimbabwe, Nijerya, Kenya ve Mısır’ın bulunduğu beş Afrika ülkesine İngiliz askerleri ve donanmasını göndermek istemiş, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Afrika’daki nüfuz bölgelerini hedef alacak şekilde bir çatışma çıkarmayı planlamıştı. Sabık savunma bakanı bu iddiaları “çılgınca saçmalıklar” olarak nitelese de, hakkındaki suçlamaların ulaştığı boyut, Avrupa’da Huawei’ye biraz olsun destek verecek bir politikacının siyaset sahnesinden nasıl silineceğinin ibret verici örneği olarak tarih sayfalarına kaydedildi.

Küresel akıllı telefon pazarında Huawei’nin Apple karşısında üstünlüğü ele geçirmesi ve ABD Başkanı Trump’ın yüksek teknoloji içeren ürünlerde Çin Halk Cumhuriyeti’ne uygulanan verginin yüzde 10’dan yüzde 25’e çıkarılacağını açıklaması, Avrupa’yı mesken tutan ticaret savaşının daha sert entrikalarla yürütüleceğinin işaretlerini veriyor. Gavin Williamson’ın başına gelenler, aynı zamanda “Beş Göz” olarak adlandırılan ABD-İngiltere-Kanada-Yeni Zelanda-Avustralya’nın oluşturduğu Anglosakson istihbarat topluluğu içinde, “düşmanla” işbirliği yapılmasının bedelinin ağır şekilde ödetileceğinin de ispatı oldu. Hatta Washington yönetimi Williamson’ın görevden alınmasıyla tatmin olmamış görünüyor. Birleşik Devletler Senatosu Dış İlişkiler Komitesi üyesi ve Demokrat Parti senatörü Chris Coons geçen Cumartesi günü BBC Radio-4’a yaptığı açıklamada, Huawei’nin İngiltere telekomünikasyon altyapısına dair herhangi bir düzeyde ihale kazanması halinde, ABD’nin İngiltere ile güvenlik alanındaki işbirliğini keseceği tehdidinde bulundu. Bu türden dramatik bir adım atmak zorunda kalmamayı ümit ettiklerini ifade eden Amerikalı senatör Coons, ABD’nin müttefiklerinin 5G teknolojisi konusunda kendi alternatiflerini geliştirmeleri gerektiğine vurgu yaptı.

Görünen o ki ABD Rus doğalgazını, S-400 hava savunma sistemini ve Çin’in telekomünikasyon teknolojisini aynı kefeye koyuyor ve bunu yaparken müttefiklerinin ihtiyaçlarına da, tarihteki ittifak ilişkilerine de zerre kadar önem vermiyor. ABD’nin mücadeleyi yürütüş biçimi, savunma ve istihbarat güvenliğini aşarak, hem Çin’in hem de Rusya’nın küresel pazarlardaki payının kısıtlanarak gelirlerinin engellenmesi hedefi üzerinde yoğunlaşıyor. İngiltere hükümeti bu aşamada Williamson’ı feda ederek ABD ile Çin arasındaki sıkışmış pozisyonunda bir nebze soluk alma imkanı bulsa da, 5G teknolojisine geçiş için yaptığı planları ileri bir tarihe ertelemek zorunda kalacak.

Gavin Williamson operasyonu ABD ile öncelikle ticari çıkarları çelişen her ülke için dersler barındıran bir vaka oldu. Stalin’in hayal ettiği, kapitalist ülkeler arasında 21. yüzyıla kalan bu çatışmanın savunma, telekomünikasyon ve enerji boyutundaki uzantıları, ABD’yi dünyanın geri kalanından izole edecek bir istikamette ilerliyor. Bu yeni savaşta geleneksel müttefikleriyle karşı karşıya gelen ABD’nin kendisine partner olarak terör örgütlerini, Birleşmiş Milletler kararlarını çiğneyen İsrail’i, Mısır ya da Suudi Arabistan gibi dikta yönetimlerini tercih etmesi, eşyanın tabiatına uygun bir manzara sergiliyor.

[Ankara’da ikamet eden gazeteci Mehmet A. Kancı Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır]

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :