Akıllı Şehirler İçin Armiya

Akıllı Şehirler İçin Armiya

“Akıllı şehirler için Armiya çözümler sunuyor”

“AKILLI ŞEHİRLER İÇİN ARMİYA ÇÖZÜMLER SUNUYOR”

Teknolojinin hayatımızın her noktasına girdiği günümüzde teknolojiyi hem bireyler hem kurumlar hem de şehirler akılcı kullanmak zorunda. Alternatifi bol ve maliyeti yüksek teknoloji, iyi kullanılmadığında kurumlar için ciddi yük olabilmekte… Ancak teknoloji konusunda işin uzmanı şirketlerden destek alan kurumlar ve şehirler öne çıkabilmektedirler. Özellikle teknoloji konusunda Konya’nın öne çıkan markası Armiya Teknoloji ile ilgili olarak Armiya Teknoloji Genel Koordinatörü Ali İhsan Tuğ ile hem Konya, hem ulusal, hem de uluslararası ölçekte teknolojiye bakışı değerlendirdik.

armiya--(2).jpg

Kendinizi ve Armiya’yı Bize Tanıtır mısınız?

Biz 3 erkek kardeş olarak hepimiz bilgisayar programcılığını bitirdik. Bilgisayarla tanışmamız 93-94 yıllarında oldu. Babaannemizin bize olan düşkünlüğü sayesinde babamıza bilgisayar aldırmıştık. Ağabeyim Mustafa, o dönem bilgisayar bölümü olan bir meslek lisesini kazanınca deyim yerindeyse bize rol model oldu.

Mustafa ağabeyim, bilgisayar programcılığını bölüm birincisi olarak bitirdiği için bilgisayar mühendisliği bölümüne dikey geçiş hakkı kazandı ve aynı sene ben de bilgisayar programcılığı bölümünü kazandım. İki sene sonra ben de bölüm birincisi olarak bilgisayar mühendisliğine geçiş yaptım ve mezun oldum. Küçük kardeşimiz Ramazan da bizim gibi bilgisayar programcısıydı ama işletme okudu ve o da dereceyle mezun oldu. Konyalıyız ve Konya'dan vazgeçmedik. Bilgisayar bizim hayatımızdı. Hâttâ üniversitede okurken Meram Halk Eğitim Merkezinde 3 kardeş, öğretmen olarak bilgisayar derslerine girdik. 1997 yılında bilgisayarların toplanıp satılmaya başlandığı dönemlerde eşimize dostumuza bilgisayar toplayıp satmaya başlayarak ticarete atılmış olduk. Ancak o dönemlerde bir dernek kuruldu ve bizim gibi mobil çalışanların önünü kesme adına alınan bir karar sonrasında biz bilgisayar parçaları alamaz hale geldik. Her şerde bir hayır olduğu düşüncesiyle bu durum bizi daha da kamçılamıştı. İstanbul'da bir firmada staj yapmıştım. Bu vesile ile İstanbul piyasasında sektörü tanıma fırsatım oldu. Konya’da bize bilgisayar parçaları satılmayınca, biz de hafta içerisinde siparişleri toplayıp, cuma akşamı mavi trenle saatlerce süren bir yolculuk sonunda İstanbul'a gidip, sipariş edilen parçaları alıp, cumartesi günü akşam aynı trenle Konya'ya gelip pazar günü 3 kardeş parçaları bilgisayar haline getirip müşterilerimize teslim etmeye başladık.

Bu şekilde sektöre girmiş olduk. Memnuniyetin üst seviyelerde olmasıyla birlikte 2005 yılında aile fertlerinin isimlerinin ilk harflerini alarak Armiya Teknoloji’yi kurduk. Küçük bir yerde işe koyulduk.  Bilgisayarın yanına güvenlik sistemleri ve diğer kardeşlerimizin bilgi sahibi olduğu tekstil işini de ekledik. Ancak 2008'de aşırı oranda Çin malı tekstil ürününün piyasaya gelmesi nedeniyle bu sektörde kriz yaşandığından, tekstilden vazgeçtik. Sadece bilgisayar ve güvenlik sistemlerine yoğunluk verince, artan personel sayısı ile birlikte o küçücük yerimiz yetmez oldu ve 2015 yılında bugünkü yerimizi açtık. Aynı yıl, 500 metrekarelik alanda Türkiye'nin ilk, dünyanın da 4. güvenlik ve otomasyon marketini kurduk. A'dan Z'ye güvenlik ve otomasyonlarında kullanılan tüm endüstriyel ürünlerin alınabileceği marketimizi de hizmete sunduk. Toplamda bin metrekarelik bir alana ulaşmış olduk. Ancak, 2017 yılında aldığımız bir kararla market kısmını küçülttük. Çünkü o market Konya'ya büyük geldi.

armiya--(3).jpg

Bize Armiya’nın hangi alanlarda hizmet verdiğinden bahsedebilir misiniz?

2005 yılında, yola çıkarken misyonumuzu da vizyonumuzu da o zaman belirlemiştik. O dönemden bu yana artan kararlılıkla devam ediyoruz.  30'a yakın çalışma arkadaşımız, 10 servis aracımızla hizmet vermeyi sürdürüyoruz. O gün bu markayı yurt dışına taşıyacağız demiştik, Secline Güvenlik markasıyla çok şükür onu da başardık. Tabii o dönemde bu hedefi koyduğumuzda bize inanan azdı. Biz o zamanlar bize inanmayanlara bugün başarılarımızla cevap veriyoruz. İyi ki o dönem hedeflerimizi yüksek tutmuşuz. Şimdi başarmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Sektörümüzde Anadolu'dan yurt dışına açılmış tek markayız diyebiliriz. İş kolumuz yüzde yüz yurt dışına bağımlı, ithalata dayalı bir sektör. Cesur kararlarımızla, çalışan arkadaşlarımızın da fedakarlıklarıyla önemli başarılar elde ederek kendi markamızı oluşturarak yurt dışında yer edinmeye başladık. Konya'da Armiya Teknoloji olarak bilinen bir markayız. Yaptığımız birçok projemiz var. Bugüne kadar müşterilerine ucuz şekilde 2 sene sonra hurdaya çıkacak hiçbir sistem kurmadık. Kaliteyi, kaliteli işçiliği, hızlı servis sistemimizle, her ürünün tedarik imkanıyla müşteri memnuniyeti prensibiyle hizmet sunduk. Güvenlik işi yaptığımız için, her anlamda güvenliği ön planda tuttuk. Çalıştığımız hiçbir müşterimizi mağdur etmedik. Bizim sektör de dahil birçok sektörde 30 gün olan tamir süresini 3 güne çektik. Bu süre içerisinde de sökülen her cihazın yerine kullanılması için geçici cihaz takarak müşterilerimizin mağduriyetlerini önledik. Çünkü biz de çalıştığımız firmalarda bu özellikleri arıyoruz. Yani kısaca Armiya Teknoloji olarak müşterilerimiz adına piyasa analizi yaparak en iyi performansı sunan bir şirketiz. Bir şirketten bir şehre kadar küçükten büyüğe bütün teknolojik çözümleri Armiya olarak sunar hale geldik. Şirketlerdeki çalışanlardan şehirlerdeki yaşayan vatandaşlara kadar onları düşünen akıllı teknolojik çözümlere odaklandık. Bu dönemde dünyanın üzerinde durduğu konulardan biridir akıllı şehirler. Bizim de Armiya Teknoloji olarak akıllı şehirler için çok fazla alternatif çözümlerimizin olduğunu söyleyebilirim.

armiya--(1).jpg

Aynı zamanda Vega Yazılım gibi sektörünün öncüsü olan bir markanın sektörel çözümlerdeki gücüyle, Armiya Teknoloji'nin teknik hizmet ağının oluşturduğu çözüm ortaklığını da sürdürüyoruz. Konya'da 1.200, Türkiye’de 55.000’i aşkın kullanıcısı olan Vega Yazılım’ın, 25 yıldır sektörde attığı güçlü adımlarla oluşturduğu alt yapısıyla müşterilerimize hizmet sunuyoruz.  Bununla beraber Armiya Teknoloji olarak kendi yazılımlarımızı da yapmaya başladık. Personel takip sistemi olarak yaptığımız yazılımda bulunan web tabanı özelliğiyle her yerden takip etme olanağını sunuyoruz.  Ama ne yazık ki yazılım firmalarının ciddi sıkıntıları var günümüz Türkiye’sinde.  Bugün ülkemizin en büyük 4 yazılım firması yabancılara satıldı. Bu şirketler vasıtasıyla çok sayıda veri tabanı yabancıların eline geçti maalesef.

Ekonominin en çok etkilediği sektörlerden birisi, teknolojidir. Ekonomiyi nasıl görüyorsunuz?

Ciddi bir süreçten geçiyoruz. Malum hainlerce bir darbeye maruz kaldık. Bu durum ekonomiye zarar vermedi değil. Ama birlik ve beraberliğimiz anlamında da kuvvetli bir bağın oluşmasına neden oldu. Bu yüzden hepimiz daha çok çalışmalıyız. Gerekirse bir saat fazla mesai yapmalıyız. Bu durumda hem çalışanlar hem de işverenler, yani herkes kazançlı çıkacaktır. “Ekonomi kötü” diyerek bir yere varamayız. Bugüne kadar bize bunu empoze etmediler mi? Karalar bağlamaya gerek yok. İş adamları olarak, çalışanlar olarak biz görevimizi daha fazla çalışarak yapmalıyız. Bunun sonunda da kazanan toplum olacaktır, bu ülke olacaktır. Birilerinin dediği gibi ekonomimiz kötü değil aksine çok iyi durumdadır. Bunca badireye rağmen, tüm dünya ekonomimizi çökertmeye yönelik çalışırken, yine de dimdik ayaktayız. Ülke ekonomimiz daha iyi olacaktır. El birliği ile daha fazla çalışmalıyız. Üretimi ve iş gücünü artıracak projeler üretmeliyiz.

Telefon ve bilgisayar ile tanışmamızın 80li yıllara dayanmasına rağmen üretim konusunda başarılı olamadık. Sizde üretim konusunda geride kalmamızın sebepleri nelerdir?

Aslında 90'lı yılların başında teknolojiyle, bilgisayar sistemleriyle tanıştık ama o dönemde yaşanan siyasal ve ekonomik sıkıntılardan dolayı alım gücü de ciddi anlamda düşüktü. Teknoloji çok pahalıydı. Bireysel anlamda teknoloji kullanmak çok maliyetliydi. Tabii sorun sadece bu değildi. Teknoloji üretme alt yapısında da, eğitimde de maalesef geride kaldık.

Mesela bizim üniversite yıllarımızda bilgisayar mühendisliği bölümünde sadece bir tane doçent vardı. Diğerlerinin hepsi araştırma görevlisiydi. Anlayacağınız profesör görmeden mezun olduk. Bunu "onlar kötüydü" anlamında söylemiyorum. Ama yetersizdi. Kendi branşımızda maalesef yeterli bilgiyi alamadık.  Daha önceden almış olduğumuz bilgisayar programcılığı derslerimizin tekrarı olmuş oldu. Ama bugün durum daha iyi, umuyorum ki daha da iyi olacak. Teknoloji, devlet politikası anlamında yeteri kadar desteklenemedi. 20 yıl boyunca biz bunu tanımaya çalıştık. Açık söylemek gerekirse 2010’lu yıllara kadar tanıma evresindeydik, öğrenme aşamasındaydık.

Geldiğimiz noktada üretim konusunda da önemli destekler var.  Toplum olarak da bilinçlenmeye başladık. Yıllarca bize "üretmeyin, tüketin" diye empoze ettiler. Bugün müteşebbislerimizin büyük bir çoğunluğu artık üretim odaklı düşünmeye başladı. Bugün her ne kadar işlemcisini, ana kartını biz tasarlamasak da, yerli diyebileceğimiz global markalarımız oluşmaya başladı. Zaman içerisinde de kendi işlemcimizi, ana kartımızı üretebilecek konuma geleceğiz. Armiya Teknoloji olarak temel hedefimiz teknolojiyi üretir hale getirip ülke ekonomisine katma değer oluşturmaktır.

Sizce teknolojiyi amacına uygun ve etkili bir biçimde kullanabiliyor muyuz?

Teknolojiyi güzel takip edip, güzel kullanıyoruz. Ama maalesef gereksiz kullanıyoruz. Üretmeyen toplumlar ne kadar çok tüketirse o kadar çok bu işten zarar görür. Teknolojiye aşırı derecede yatırım yapıyoruz. Toplum olarak ihtiyacımızdan çok daha fazla yatırım yapıyoruz. Hem bireysel, hem şirketsel hem de resmi kurumlar olarak ihtiyaç fazlasını kullanıyoruz. Mesela bireysel anlamda bir örnek vermek gerekirse: “akıllı telefon ihtiyaca göre mi kullanılıyor?”

Bunu sorgulamamız lazım. Sosyal medya içinse bunu 300-400 TL'ye yapabilen telefonlar da var. Ama fiyatı 3-4 bin lirayı bulan telefonlar alıyoruz. Bunu televizyon ve bilgisayar için de değerlendirebiliriz. En iyi cep telefonu, televizyon veya bilgisayar, ihtiyacı giderendir. Daha pahalı bir ürünü almak mantıklı değildir. Eğer bir mühendis, gerektiğinde çizim yapacaksa daha pahalı olan telefonu veya bilgisayarı o alsın. Aksi takdirde bu durum, kişinin hem kendi ekonomisini hem de ülke ekonomisini etkiler. Bu, şirketler için de geçerlidir. Fizibilite çalışması gerekir. Çok para var diye en iyisini yaptırayım doğru bir mantık değildir. Bu ülke ekonomisine verilen ciddi bir zarardır. İthal olarak gelen her ürünün parası dışarıya çıkıyor.  Resmi kurumlarda da aynı şey söz konusudur. Mesela bir kuruma kamera sistemi kurulacağında, ihtiyaç fazlası ürünlere, markalara ciddi manada paralar harcanıyor.  Şu unutulmamalıdır ki; özellikle teknolojide tamamen dışa bağımlıyız. Yani ithal ediyoruz. Yani paramız dışarıya gidiyor...  Kısaca söylemek gerekirse doğru ürüne ulaşıldığında hepimiz kazanacağız. Hedef ucuz mal almak değil doğru ve ihtiyaca cevap verebilecek kaliteli ürünü almaktır.

Teknolojinin mevcut ilerleyiş hızına bakarak, yetişmek pek mümkün gibi görünmüyor. Henüz yeni diye nitelendirdiğimiz bir cihaz, ertesi gün eski diye nitelendiriliyor. Bu ilerleyiş hızı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunun sonu yok. Teknoloji bizden önde gidiyor, biz de onun gerisinden gidiyoruz. Hemen hemen tüm dünya böyle. Ama Türkiye son yıllarda teknolojiyi daha iyi, daha yakinen takip eden ülkelerden birisi. Yani yeni çıkan bir ürün ertesi gün ülkemize gelebiliyor. Siz inanıyor musunuz bugün çıkan son bir ürünün belki de ondan sonra çıkacak en az 2-3 ürünün şimdiden hazır olmadığına? İnanınız ki, cep telefonundan gidersek, en az 2-3 tane hazır model var. Sadece doğru zamanı bekliyorlar. Bunu da ticaret argümanı olarak kullanıyorlar. Yani planlı eskitme, bir endüstriyel tasarım konsepti uyguluyorlar.

Teknoloji üretenlerin tamamının aslında piyasaya sürmedikleri nice teknolojiler var. Onların ne yaptığından ziyade bizim ne yapacağımız önemli. Onları yakalamaktan öte, onları geçmemiz lazım.  Onlar zaten bizden önde gidiyorlar, zaten üretiyorlar. 117 yıldır yanan bir ampul var mesela. Peki neden bizim evimize işyerimize aldığımız ampuller daha kısa sürede patlıyor?

Bugün California’da bir itfaiye istasyonunda 1901 yılından buyana yanan, yani 2018 yılı itibariyle 117 yıldır yanan bir ampul varken, neden bizim birkaç yıl içerisinde teknolojiyi yenilememiz gerekiyor?  Çünkü 1900'lü yıllarda ürün ömrüyle alakalı alınan bir karar var. Teknoloji üretenler, onlara ne zaman ne olacağını da önceden belirliyor. Örneğin; bilgisayarın ömrü bitmiyor, program yenileniyor, yazılım gelişiyor. Her program, her yazılım daha büyük olunca donanım yetersiz kalıyor. Yani bilgisayar eskimiyor, yetersiz kalıyor. Hepsi pazarlama yapan markaların planları. Bu yapıyı anlayıp kendi stratejilerimizle kendi markalarımızı üretmeliyiz. O zaman güçlü olacağız.

Ülke olarak ne zaman teknolojide yalnızca tüketen değil, üreten konuma gelebiliriz? Üretemememiz için bir engel var mı?

Açık söylemek gerekirse; bizim onlardan hiçbir şeyimiz eksik değil.  Microsoft'un personellerinin %40 oranda Türk olduğunu biliyoruz. Bugün en iyi kalp doktorunun Türk olduğunu biliyoruz. Bizde eksik olan konu, algılarımızın kapatılmış olması. “Sen yapamazsın”, “Türk üretemez” diye yıllarca diretilmedi mi? Devrim otomobilini kendi elimizle bırakmadık mı? “Hazır var, hazırını kullan”, “hazırını tüket”e alıştırmadılar mı bizi? Bizim temel sorunumuz bu. Artık yavaş yavaş da olsa bu algıları kırmaya başladık. Toplum olarak biraz daha bilinçlendik. Türk'ün de üretim anlamında zekasının, kabiliyetinin olduğunu görmeye başladık.  Kısaca özgüvenimiz geldi. Bugün askeri alanda ciddi üretimler var. Her üniversitenin teknokenti var. Firmalarımız da AR-GE çalışmalarına önem veriyor. Bir şeyin yerlisi varken, yerlisini tüketmeliyiz. Ülkemizin parasına böyle sahip çıkabiliriz.

Tabii firmalarımızda kendine yakışanı yapmalı. Tanıtımda, markalaşmada sıkıntılar yaşıyoruz. Biz de bu konuda sıkıntı yaşadık, bunu anladık ve profesyonel anlamda destek aldık. Şehir olarak, ülke olarak bu sıkıntıları da kısa zamanda aşacağımıza inanıyorum.

Ülke olarak 5-6 yıldır ciddi anlamda çalışmalar yapılıyor. İş adamlarımız da gerçek anlamda üretimin, markalaşmanın tanıtımın kıymetini anladı. Devletimiz de bu kapsamda ciddi manada destek vermeye başladı. AR-GE merkezlerinin kurulması ve üniversitelerin teknokentlerindeki gelişmeler ile bu yönde çalışmalar arttı. Bunların da doğru olarak denetlenmesiyle birlikte çok güzel şeyler olacağına inanıyorum. Bürokratik engellerin de kaldırılmasıyla birlikte ülkemiz hak ettiği seviyeye mutlaka gelecektir.

Teknoloji hakkında yapılan eğitim çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yeterli mi? Neler yapılabilir?

Eğitime çok önem vermeliyiz. Sanayi ve üniversitelerimiz daha iç içe olmalı. Hatta seviyeyi lise dönemine bile çekmek gerekli. Bu sadece teknoloji anlamında değil her alanda, her sektör için geçerli olmalı. Çocuklarımızın geleceğini daha erken belirlemek zorundayız. Ciddi anlamda bu konuda çalışmalar yapılırsa, her alanda başarıyı elde ederiz. Özellikle üniversitelerimiz daha özgür ve özgün olmalı.  Soru sorma imkânı yaşanmalı. Ben bile üniversitede okurken, bir derste soru sordum diye azar işitmiştim. Bugün biz, firmamızda gençlere önemli destekler veriyoruz. Bir dönem burada çalışıyor ona göre not alıyor. Bugün birçok okulda bilgisayar dersleri var. Çocukları, gençleri bilgisayardan uzak tutmak mümkün değil. Bilakis iç içe tutmak lazım. Ama doğru yönlendirmek lazım. Oyun da oynanacak, kendisini geliştirebileceği temel eğitimi de alacak. Bugünkü çocuklarımız "test" çocukları. Önlerine bir seçenek konulmadığında başarılı olamıyor. İllaki bir soru olacak ve altlarında da şıklar olacak. Bu sistemle başarı çok zor elde ediliyor.

Şık olmadan sonuç odaklı bir sistem, çocuklarımızın soru sormasını ve konuşmasını sağlayan sistem başarı getirir. Çocuklarımızı belli konularda zorlamamız lazım.  Tabii sadece eğitimle alakalı değil bu durum. Evlerimizin metrekareleri büyüdükçe aile içi eğitimi ihmal eder hale geldik. Bağımızı koparır hale geldik. Çocuk kendi odasında, anne mutfakta, baba televizyon karşısında...

Aile içerisinde iletişimi kaybetmiş bir toplum nasıl bir arada olsun ki? Çocuklarımızla aynı ortamlarda bulunmalıyız. Bizler böyle büyüdük. Rekabeti de, sabrı da, paylaşmayı da öğrenmiştik. Ya şimdi?

Bu kapsamda özellikle kız çocuklarına yönelik çalışmalarımız var. Kız çocuklarımızı okul dönemlerinde yazılım anlamında eğitmeyi planlıyoruz. Armiya Teknoloji olarak bu aynı zamanda bizim bir sosyal sorumluluk projemiz de oldu. Kız çocuklarının gelişimlerine daha fazla katkı sağlayarak, sektöre kazandırmak istiyoruz. Bizim sektörümüzde bayanların çalışması önemli. Çünkü bir bayan, yazılımı evinde de geliştirebilir. Bu yüzden bu projeye büyük önem veriyoruz.    Ahmet ÜNVER - Memleket