Afrika ülkeleri Fransa’ya  500 milyar dolar ödemeye devam ediyor

Afrika ülkeleri Fransa’ya 500 milyar dolar ödemeye devam ediyor

Afrika ülkeleri Fransa’ya sömürge vergisi olarak 500 milyar dolar ödemeye devam ediyor

Ahmed Sékou Touré, Gine’nin Fransa’dan bağımsız olma mücadelesini başlattığında, Fransız Hükümeti, Gine’deki üç bin Fransız yerleşimciye son bir emir verdi.

 

Gine’deki Fransız yerleşimcilerden, geri dönerken yanlarına tüm mal varlıklarını ve Fransız kontrolünde olan her şeyi almalarını, gayrimenkul olan varlıkları ise tahrip etmeleri isteniyordu.

 

Ülke genelinde tahrip edilen şeyler arasında okullar, kreşler, kamu binaları, önemli ulusal kayıtlar, projeler, arabalar, kitaplar ve ilaçlar vardı.

 

Bu büyük imha emri aynı şekilde, araştırma enstitülerinin araçlarının, tarımda kullanılan traktörlerin ve yolların yıkımını, çiftliklerdeki at ve ineklerin katledilmesini ve ambarlardaki yiyeceklerin yakılmasını içeriyordu.

 

Gineli insanların aleyhinde yaşanan bu korkunç yıkım karşısında endişe duyan dönemin Gana devlet başkanı Kwame Nkrumah, Gine’nin yaşadığı bu krizi atlatabilmesini sağlama amacıyla, Gana’nın ekonomik kaynaklarından 10 milyon sterlini vermeyi teklif etti.

 

Bu utanılacak eylemin amacı, diğer kolonilere Fransa’yı reddettikleri durumda başlarına gelecekler hususunda gözlerini korkutmaktı.

 

Gerçek şu ki, bu korku, Afrikalı elitler arasına yavaş yavaş sızdı ve bu olaylardan sonra başka hiçbir ülke, şiârı  “Zengin bir köle olmaktansa, fakir bir hür olmayı tercih ederim” olan Sékou Touré örneğini takip etme cesaretini bulamadı.

 

Bundan sonra bağımsızlığını yeni kazanan her ülkenin, Fransa ile uzlaşma noktaları bulması gerekiyordu.

 

 

 

Batı Afrika’da küçük bir ülke olan Togo Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Sylvanus Olympio, Fransız hükümetinin yatışmasını sağlayabilecek bir yol buldu:

 

Fransız egemenliği altında kalmak istemeyen ülke De Gaule’nin sunduğu sömürge anlaşmasını imzalamayı reddedip Fransız sömürgesi olduğu dönemde elde ettiği kazanımlar için Fransa’ya yıllık bir borç ödemeyi kabul etmeliydi.

 

Bu yol, Fransa’nın sömürdüğü ülkeyi tahrip etmeden çıkmasının tek şartıydı. Fakat, Fransa’nın bu borç için biçtiği fiyat o kadar fazlaydı ki, 1963’e gelindiğinde “sömürge borcu” ülke ekonomisinin %40’ına tekabül ediyordu.

 

Olympio

Sonuç olarak, bağımsızlığını henüz kazanmış Togo’nun mali durumu çok istikrarsızdı ve bu durumdan kurtulmak için Başkan Olympio, sömürgeci Fransa’nın tesis ettiği mali sistem FCFA ( Fransız Afrika sömürge ülkeleri frangı)’dan vazgeçip ülkenin kendi para birimini oluşturmaya karar verdi.

 

13 Ocak 1963’te, yeni yasa tasarısının yürülüğe girmesinden üç gün sonra,  Fransa tarafından desteklenen bir grup asker, bağımsız ilk Afrika başkanını tutukladı ve katletti: Olympio,  Fransız ordusunun paralı askerlerinden biri olan ve bu katletme başarısı nedeniyle Fransız Konsolosluğundan 612 dolar ödül alan Etienne Gnassingbe tarafından idam edildi.

 

Olympio’nun hayali bağımsız ve özerk bir Afrika ülkesi kurmaktı. Fakat bu fikir Fransızlar’ın istekleriyle uyuşmuyordu.

 

Modibo Keita

30 Haziran 1962’de, Mali Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olan Modibo Keita, bağımsızlığını yeni kazanmış 12 Afrika ülkesine dayatılan CFAF mali düzeninden ayrılma kararı aldı.

 

Aslında, sosyalist bir ekonomi sistemine daha fazla yatkın olan Mali cumhurbaşkanı için, Fransa ile yapılan bu anlaşma ile devam eden sömürgeciliğin, ülkenin kalkınması için bir engel olduğu çok açıktı.

19 Kasım 1968’de, Keita, Olympio gibi Fransız dış işlerine bağlı eski bir paralı asker Moussa Traoré tarafından yürütülen darbenin kurbanı oldu.

 

Aslında, Afrika’nın kendisini Avrupa boyundurluğundan kurtarmaya çabaladığı bu çalkantılı dönemde, Fransa, yeni seçilen başkanlara karşı operasyonlar yürütmek için bu paralı askerleri defalarca kullanmaya devam edecekti.

 

David Dacko

1 Ocak 1966’da, eski bir Fransız paralı asker olan Jean-Bedel Bokassa, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin ilk başkanı David Dacko’ya darbe yaptı.

 

3 Ocak 1966’da, bugün Burkina Faso olarak da adlandırılan Yukarı Volta Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Maurice Yaméogo, daha önce Fransız birlikleri ile birlikte Endonezya ve Cezayir’de ülkelerin bağımsızlık mücadelesine karşı savaşan eski bir Fransız paralı askeri olan Aboubacar Sangoulé Lamizana’nın gerçekleştirdiği darbenin kurbanı oldu.

 

Hubert Maga

26 Ekim 1972’de, Benin Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Hubert Maga’nın güvenlik görevlisi olan Mathieu Kérékou, 1968’den 1970’e kadar Fransız askeri okullarında eğitim aldıktan sonra cumhurbaşkanına darbe yaptı.

 

Aslında, son 50 yılda meydana gelen 67 darbe, Afrika’nın farklı 26 ülkesinde gerçekleşmişti.  Bu 26 ülkenin 16’sının ise önceden Fransız sömürgesi olması, Afrika’da gerçekleşen ihtilallerin %61’inin eski Fransız sömürgelerinde yapıldığı anlamına gelmektedir.

 

2008 Mart ayında eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac şunları söylemişti: “Eğer Afrika olmasaydı, Fransa güç sırasında yirmi üçüncülüğe düşerdi.”

 

Bundan önce ise, Jacques Chirac’ın selefi François Mitterrand,  1957’de “Afrikasız bir Fransa’nın 21. yüzyılda hiçbir tarihi yoktur.” demişti.

 

Benim bu makaleyi kaleme aldığım şu anda bile, 14 Afrika ülkesi, yapılan sömürge anlaşması nedeniyle, kaynaklarının % 85’ini Fransız Merkez Bankasına koyarak Fransa Maliye Bakanlığının kontrolüne girmek zorunda.

 

Togo ve diğer 13 Afrika ülkesi hala Fransa’ya sömürge borcunu ödemeye mecbur bırakılıyor. Bu borcu ödemeyi reddeden Afrikalı liderler, ya öldürüldü ya da kendi yönetimlerine yapılan bir darbenin kurbanı oldu. Sesini çıkarmadan bu borcu ödemeyi kabul eden liderler ise halk sefalet ve yoksulluk içinde iken Fransa tarafından ihtişamlı bir yaşam ile ödüllendirildi.

 

Bu adil olmayan sistem, Avrupa Birliği tarafından defalarca kınansa da, Fransa, her yıl Afrika’dan yaklaşık 500 milyar dolar temin ettiği bu sömürge sistemi olmadan ayakta durmaya henüz hazır değil.

Mütemadiyen, Afrikalı liderleri rüşvet almak ve Batılı ülkelerin çıkarlarına hizmet etmekle suçlarız, ancak bu davranışın net bir açıklaması vardır:

 

Afrikalı liderler bu şekilde hareket etmek zorunda kalırlar, çünkü aksi takdirde öldürüleceklerinin veya bir darbeye kurban gitmenin korkusu içindedirler.

 

Bu liderler saldırı ya da zorluk durumlarında kendilerini kurtarmak için güçlü bir ulusun kanatları altına girmek istemektedir.

 

Fakat insani bir korumanın aksine, Batı’nın sağladığı koruma, genellikle liderlerin kendi halklarının ve uluslarının çıkarlarına hizmet etmekten vazgeçmesi karşılığında verilir.

 

Afrikalı liderler, sömürge ülkeleri tarafından taciz edilip korkutulmadıkları sürece kendi öz halklarının çıkarı için çalışırlar.

 

1958’de, Fransa’nın sömürüsünden kurtulmak için verdiği bağımsızlık mücadelesinin sonuçlarından korkan Léopold Sédar Senghor şöyle demişti:

 

“Senegalli halkın istediği şey yalnızca bağımsızlıktır ve bu bağımsızlığın Fransa ile münakaşa içinde değil dostlukta gerçekleşmesini istemektedir.

 

Fransa bu nedenle sömürgelerinin “kağıt üzerindeki bağımsızlığını” kabul etti, fakat aynı zamanda, bu kolonilerin Fransız para birimi, Fransız eğitim sistemi ve askeri ilişkileri gibi Fransa ile ilişkilerinin niteliğini belirleyen “işbirliği anlaşmaları” imzaladı.

 

 

 

İşte 1950’lerden bu yana kolonizasyon anlaşmasında devam eden 11 ana unsur:

 

1- Fransa’nın sömürüsü olduğu yıllarda elde ettiği kazanımlardan ötürü ödemek zorunda kaldığı sömürge borcu:

 

Bağımsızlığını yeni kazanan ülkeler, sömürgecilik sırasında Fransa’nın ülkede inşa ettiği altyapı için ödeme yapmak zorundadır.

İnşa edilen bu altyapının niceliğinin ve faydalarının ve Afrika ülkelerine bu borcu ödemeleri hususunda sunulan koşulların detaylarının üzerinde çalışılması gerekmektedir.

 

2Milli kaynakların müsaderesine karar verilmesi:

 

Afrika ülkeleri, milli para kaynaklarını Fransa Merkez Bankasına yatırmak zorundadır. Fransa, 1961’den beri on dört Afrika ülkesinin milli kaynaklarını elinde bulunduruyor: Benin, Burkina Faso, Gine-Bissau, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo, Gine Ekvator Cumhuriyeti ve Gabon.

 

Birbirinden oldukça farklı bu ülkeleri yöneten ekonomik politika karmaşık olmayan bir özelliğe sahiptir çünkü bu sistem, UEMOA veya CEMAC gibi merkezi vergi otoritelerinin yönlendirmesinden geçmeden doğrudan Fransız Maliye ve Hazine Bakanlığı tarafından yönetilmekte. CFA merkez bankası tarafından yapılan anlaşma hükümleri gereğince, Afrika ülkelerindeki Merkez Bankaları, ülkenin döviz rezervlerinin en az % 65’ini Fransa’ya olan finansal borçlarını ödemek için “işlem hesabında”  tutmak durumundadır.

 

Bu Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin % 80’inden fazlası, Fransız Hazinesi tarafından kontrol edilen “işlem hesaplarına” yatırılmaktadır. İki CFA bankası ad olarak Afrikalı olarak anılsa da, kendi para politikalarına sahip bağımsız bankalar değillerdir. Öyle ki bu bankalar, Fransa Hazinesi tarafından tutulan döviz rezervinin yüzde kaçının kendilerine ait olduğunu bilmemektedir ve bu konuda bilgilendirilmemektedir.

 

Fransız Hazinesinin kontrol altında tuttuğu bu fonlarının yatırımından elde edilen kazancın döviz rezervine eklenmesi beklenmektedir, ancak bankalar ve ülkeler arasında yapılan hiçbir muhasebe kaydının detayları yoktur. Bu hususta Dr. Gary K. Busch şöyle der:

 

“Sadece birkaç kişiden oluşan üst düzey Fransız Hazine yetkilisi, bu fonların yatırıldığı ticaret hesaplarındaki tutarları biliyor; Bu yatırımlardan elde edilen bir kâr varsa, bu bilgiyi CFA bankalarına veya Afrika devletlerinin merkez bankalarına açıklamak yasaktır.”

 

Tahmini olarak, Fransa’nın nakit 500 milyar Afrika gümüşünü elinde bulundurduğu düşünülüyor ve eski bir imparatorluk kalıntılarının bu karanlık yüzüne ışık tutacak hiçbir şey yapılmamakta.

Tüm bunları yapmaktaki gaye ise aynı kalmaya devam ediyor: Afrika ülkeleri kendi öz mal varlığını elinde bulundurmamalı.

Fransa, her yıl, Afrika ülkelerine ait olan paranın yalnızca % 15’ine erişebilmelerini sağlıyor. Daha fazlasına ihtiyaç duyarlarsa da, Afrika ülkelerinin,  Fransız Hazinesi’nde tutulan paranın % 65’inden “borç almaları” gerekmektedir.

Durumu daha trajik hale getirmek için, Fransa, ülkelerin rezervden ödünç alabilecekleri paraya bir kredi limiti uygulamaktadır. Kredi limiti, ülkenin bir önceki yıla göre kamu gelirlerinin% 20’sine göre ayarlanmıştır. Ülkelerin kendi paralarının    % 20’sinden fazlasını borç alması gerekiyorsa da, Fransa’nın bu durumu veto etme hakkı vardır.

 

3-Ülkede keşfedilen herhangi bir doğal ve ham kaynağın kullanılmasında Fransa’nın öncelik hakkı mevcuttur:

Fransa, eski sömürgelerinin tüm doğal kaynaklarının satın alınmasında önceliğe sahiptir. Sadece reddetme durumunda, Afrika ülkelerinin başka ortaklar aramasına izin verilir.

 

4-Kamu ihalelerinde ve kamu binalarında Fransız şirketlerine öncelik verilmesi:

Kamu ihalelerinde, Fransız şirketlerinin ilk etapta farklı dış piyasalar göz önünde bulundurulduktan sonra dikkate alınması gerekir. Bu durum, Afrika ülkelerinin başka yerlerde daha iyi bir finansal teklif alabilmesini sağlayacağından, dikkate alınmamaktadır.

Sonuç olarak, eski Fransız sömürge ülkelerinde, en büyük şirketler Fransız yerleşimcilerin elindedir. Örnek olarak, Fildişi Sahili’nde su, elektrik, telefon, ulaşım gibi hizmetler ve büyük bankalar Fransız şirketleri tarafından yönetilmektedir.

Günün sonunda ise, bir önceki makalede yazdığım gibi, Afrikalılar artık Avrupalılar’ın sahip olduğu bir kıtada yaşadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.

 

5-Askeri teçhizat temin etme ve ülkenin askeri görevlilerini yetiştirme konusunda özel hak:

 

Afrikalılar, sömürge anlaşmasına bağlı çok yönlü bir burs ve hibe sistemi nedeniyle, üst düzey eğitim memurlarını Fransa’ya veya Fransız askeri altyapılarına göndermek zorundadır.

Kıtadaki mevcut durum, Fransa’nın yüzlerce, hatta binlerce vatan hainini eğitmiş ve beslemiş olduğunu göstermektedir. Bu askerler, kendilerine ihtiyaç duyulmadığı zaman beklemede kalırlar. Bir darbe veya başka amaçlar için kendilerine ihtiyaç duyulduğunda ise faâl hale getirilirler.

 

6-Fransa askeri birlikleri dağıtma ve çıkarları doğrultusunda ülkeye askeri müdahale etme hakkına sahiptir:

İmzalanan sömürge paktına ekli olan “Savunma Anlaşmaları” gereğince, Fransa, Afrika ülkelerine askeri olarak müdahale etme ve Fransızlar tarafından yönetilen askeri üslere ve tesislere sürekli olarak asker yerleştirme hakkına sahiptir.

 

Fransa’nın Afrika’daki Askeri Üsleri

 

Fildişi Sahili Başkanı Laurent Gbagbo, ülkesini Fransa’nın sömürüsünden kurtarmaya çalışınca, Fransız birlikler, ülke yönetimine bir ihtilal düzenledi. Gbagbo’yu iktidardan uzaklaştırmaya çalıştıkları süreçte Fransız tanklar, savaş helikopterleri ve özel kuvvetler çıkan çatışmaya doğrudan müdahale etti, sivilleri vurdu ve birçok insanı katletti.

Yaptığı küstahlıkla yetinmeyen Fransa, bu ihtilalden sonra, Fransız birliklerinin 2006’da Abidjan’da 65 sivili katlettiği ve 1200 kişiyi yaraladığı olaylarda birkaç milyon dolar zarara uğradığını açıklıyor.

Fransız güçleri tarafından gerçekleştirilen darbe başarılı olduktan ve iktidara Alassane Ouattara getirildikten sonra Fransa, Ouattara hükümetinden, iç savaş sırasındaki ekonomik kayıpları için tazminat ödemesini istedi.

 

7-Fransızca’yı ülkenin resmi dili ve eğitim dili yapma zorunluluğu:

Evet muhterem okuyucu, Fransızca’yı yani Molière’in dilini konuşmalısın! Fransız dili ve kültürün yayılmasını sağlamak amacıyla Fransız Dışişleri Bakanlığı tarafından çeşitli kuruluşlarla bağlantılı bir organizasyon oluşturuldu ve “Francophonie” olarak adlandırıldı.

Bu makalede görülebildiği üzere, eğer Fransızca konuşabildiğiniz tek dil ise, bu sizin insanlık tarihinin ve fikirlerin % 4’ünden daha azına erişebileceğiniz anlamına gelmekte. Bu durum ise sizi oldukça sınırlayan bir şeydir.

 

8-CFA Frangını kullanma zorunluluğu:

 

Bu mali sistem Fransa için hayli kârlı bir iş anlamını taşımaktadır.  Avrupa’da Euro para biriminin tedavüle girmeye başladığı zamanlarda, diğer Avrupa ülkeleri Fransa’nın bu yaptırımını fark etti. Özellikle İskandinav ülkelerinin ısrarcı olduğu birçok Avrupa ülkesi, Fransa’nın bu sistemi durdurmasını istedi fakat bu talepte sonuç alamadı.

 

9-Yıllık bakiye ve rezerv raporunu Fransa’ya gönderme zorunluluğu:

Bu rapor olmadan Afrikalı ülkeler kendi mallarına ulaşamamaktadır. Eski sömürgelerin merkez bankalarının sekretaryası ve eski sömürgelerin maliye bakanlıklarının sekretaryası Fransa Merkez Bankası tarafından denetim altına alınmıştır.

 

10-Afrika ülkelerinin Fransa izin vermediği müddetçe, başka herhangi bir ülkeyle askeri ittifak yapamayışı:

Genel olarak Afrika ülkeleri, beynelmilel askeri ittifakları en az olan ülkelerdir. Komik bir şekilde, çoğu ülkede eski sömürgecileri ile gerçekleştirilen askeri ittifaklar vardır.

 

11-Küresel savaş ve kriz durumlarında Fransa ile müttefik olma mecburiyeti:

 

İkinci Dünya Savaşı sırasında nasyonal sosyalizmi ve faşizmi engellemek için bir milyondan fazla Afrikalı askeri savaşa katıldı.

Bu Afrikalı askerlerin savaşa katkıları genellikle göz ardı edilir ancak Almanya’nın 1940’ta Fransa’yı işgal etmesinin yalnızca 6 hafta sürdüğünü göz önünde bulundurduğunuzda, Afrikalıların “Fransa’nın Azametini” sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir unsur olduğunu ortaya çıkmaktadır.

 

Fransa’nın Afrika ile kurduğu bağda sağlıklı olmayan bir yönelim söz konusu.

Öncelikle, Fransa, köle ticaretinin yapıldığı zamandan bu ana kadar, Afrika’yı yağmalamaya ve sömürmeye ciddi şekilde bağımlı haldedir.  O halde, bu bağlılık, Fransız seçkinlerinin geçmiş ve geleneğin ötesinde düşünebilmeleri için yaratıcılık ve hayal gücü eksikliği yaşadığının bir kanıtıdır.

 

Son olarak, Fransa, tamamen geçmişe tutuklu kalmış, paranoyak,  Fransa’nın değişmesinden oldukça korkan ve ideolojik referansları hala 19. yüzyılın romantizmine dayanan “üst düzey yetkililerin” içinde bulunduğu iki kuruma sahiptir. Bu kurumlar,  Fransa Maliye Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’dır. Bu iki kurum yalnızca Afrika için değil aynı zamanda Fransa için de tehdit oluşturmaktadır.

 

Afrika’yı hiç kimseden izin almadan hür kılmak bizim elimizde olan bir durum. Çünkü ben, Fildişi Sahili’ndeki 450 Fransız askerin 20 milyon nüfuslu bir ülkeyi nasıl kontrol edebileceğini hala anlayamıyorum.

Fransız sömürge vergisi diye bir verginin var olduğunu öğrenen insanların ilk tepkisi genellikle şu soru oluyor: “Ne zamana kadar?”

 

Tarihsel bir mukayese olarak, Fransa, 1804’ten 1947’ye (yaklaşık bir buçuk asır)kadar süren köle ticaretinin kaldırılmasının akabinde Fransa’nın uğradığı ekonomik kayıplar nedeniyle Haiti’yi günümüzdeki değeri 21 milyon dolar olan bir miktarı ödemek zorunda bıraktı.

Afrikalı ülkeler son 50 yıldır sömürge vergisi ödüyorlar! Afrikalılar, yüzyıllar boyunca düzenlenmeye devam eden bu büyük organize hırsızlığa ve köleliğe son verilmesi için daha ne kadar beklemek zorundadır?

Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, biz kendi ülkelerimizdeki liderlerimizi suçlamayı bırakıp ortak düşmanımızla savaşmak için bir araya gelene kadar hiçbir Afrikalı politikacı bu sistemi değiştiremez.

Makale Yazarı: Mavis Enyan

Çeviri: Büşra Elif Özçelik