ABD’ye gir, ALES’e girme!

Bu hafta sizlere ALES (Akademik Lisansüstü Eğitim Sınavı)’e giremeyen başörtülü kızlarımız hakkında verilen kararla ilgili düşüncemi paylaşmadan yapamayacağım.

Nasıl oluyor da dünyanın en güvenli, güvenlik önleminin en üst seviyelerde alındığı ABD’ye başörtülüler girebiliyorlar. Orada okuyabilip her türlü sınavlarına da giriyorlar. Bırakın sınavı ülkeye giriyor, yani pasaportları kabul görüyor. Bizde ise bazı sınavı bırakın sınav kimliklerinde baş açık fotoğraf olacak diye tutturuyoruz ve dayatıyoruz. Hani bazı kesim arkadaşlarım “Ayol bunlar iyice azdılar, yarın bir gün bizlerin başını zorla kapatacaklar vallaaaa” diye konuşurlar ya. Ben de o kesim arkadaşlarıma diyorum ki, sen başörtülü kızlarımızın okuma özgürlüğüne karışma, senin başını zorla kapattırma zihniyeti olan düşünceyi ben kendi ellerimle boğayım…

Bu hafta sizlere Ayşe Doğan adlı lise 10. sınıf öğrencisi olan,  benim de hem üniversiteden hem de mesai arkadaşım olan Ömer Doğan’ın, kızının ‘Zaman ve Umut’ adlı yazısını paylaşmak isterim. Sözlerin de bir rengi olduğunu anladım.

Hoşça, sağlıcakla kalın. Ama en önemlisi her görüşe saygı gösteren adam gibi adam kalın.

 

***

 

Umut, her şey bir umutla başlar şairin kaleminden çıkacak olan. Kimse bilemez beyaz boşluktaki simsiyah karanlığı. Bilenlerse saklar, gizler tıpkı benim yaptığım gibi.

Zaman, başlı başına bir umut kimisine göre, kimisine göre ise sadece bir işkence...

Belki sadece karışık iki kelimedir hayat; "zaman ve umut".

Bu iki kavram... 'ikisi de bir arada kullanılabilir mi?° diye düşünüyor insan.

Mavi gökyüzü ile yeşil orman gibi onlar. Ama onların bile aralarında uçsuz bucaksız uzun kumsal varken, zamana karşı umudu korumak çok zor.

ZAMAN VE YALNIZLIK

Zaman geçiyor, biz yaşlanıyoruz. Yaşamın bizi bir satranç tahtasındaki piyonu yönettiği gibi, sanki dalında sallanan kuru bir yaprağın süzülüşü gibi idare ettiğinden habersiziz. Ama haberdar olanlar da var tabiki... Uzun zaman önce fark etmişti bu onu. Hem de insanların yüzüne bile doğru düzgün bakılmadığı bir dönemde. Yaşamın çalkantılı akışından kurtulup arınmıştı. Kalbinin bir köşesi acı sade, ruhu bir kuş kadar özgürdü. Onun yaşamı gerçekle hayal arasında bir yerdeydi. Kim bilir kimlerin sırlarını saklamış, gördüklerine karşı susmuştu. Yalnızlığını içine atmış, kilitli kapıların ardına saklanmıştı.

Umudu şafakla doğar, güneşle batardı. Hayalleri o kadar büyüktü ki bazen içinde kaybolduğunu zannederdi. Basit şeylerden hoşlanırdı, hayatın ufak detaylarındaki şifreli mutluluk kelimelerinden. Sesinde, gözlerinde bir başkalık vardı O her şeye farklı bakardı. Küçük bir tahta parçası bile onun gözünde yaşamın sırrını taşıyan bir varlık haline gelebilirdi. Onun dünyası herkesten farklıydı. Öyle ki o kendi hayal dünyasında kurduğu şeylerle arkadaştı. Çünkü onlar asla aldatmazdı. Aldatma ne kadarda insanı karanlıklara, dipsiz kuyulara sürükleyen, kilitsiz sandıklara kapatan, umut ışığının evrende bir mum ışığı kadar bile yeri olmadığı bir yere gönderen kelime. Tek hecesi bile bu kadar etkili olan bu kelimeyi o yaşayarak öğrendi.. Bildiği bütün doğrular değişti. Ne yapacağını bilmeden öylece ortada kaldı. Onu bu hale en yakın arkadaşı getirmişti. Her şey muhteşem bir müzikalin bozuk bir enstrüman yüzünden mahvolması gibi son bulmuştu. Ve artık o yalnızdı... Ayşe Doğan 9-D

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum