2015 yılı bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda

2015 yılı bütçesi TBMM Genel Kurulu'nda

TBMM Başkanvekili Mumcu, "tuzluk olan vekiller" ifadesini kullanan AK Parti'li İçten'i uyararak "böyle bir yakıştırmayı kabul edemeyiz" dedi

TBMM (AA) - TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, "tuzluk olan vekiller" ifadesini kullanan AK Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten'i uyararak, "Böyle bir yakıştırmayı kabul edemeyiz" dedi.  

TBMM Genel Kurulu'nda  2013 yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı'nın görüşmeleri sürüyor. 

HDP Van Milletvekili Özdal Üçer, tasarının 4. maddesi üzerinde konuşurken, Türkiye'ye gelen yaklaşık iki milyon Suriyeli'ye insani yaşam standartları sağlanamadığını ileri sürdü. Suriyelilerin kaldığı kamplara gidilmesine izin verilmediğini savunan Üçer, "Ne gizlenmeye çalışılıyor? Dört bine yakın insan bu ülkeden kaçmak için denizde boğulmuş, yani ölümü tercih etmiş burada kalmaktansa. Siz empati kurun…" diye konuştu. 

AK Parti İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın "Avrupa'ya gidiyor" demesi üzerine Üçer, "Avrupa'ya gidiyorsa, bu ülke 'Van'da 10 bin konteyner var. Bu konteynerlerde kalın, biz sizi barındıramayız ama en azından yol masraflarınızı karşılayalım, güvenli bir şekilde Avrupa'ya gidin' diye medeni bir hizmet sunulsun" karşılığını verdi. 

Üçer'in "AKP'nin yaklaşık 13 yıllık iktidarı boyunca yapabildiği en güzel şey, yapmış olduğu kötü şeyleri iyiymiş gibi anlatmak. Ülkede halkı ikna etmek yerine yoksullukla terbiye etmeye çalışıyorsunuz. İnsanların büyük bir çoğunluğu mecburiyetten oy veriyor. Lütfen kimse HDP'ye mecburiyetten dolayı oy vermesin, gönülden oy versin. Siz de çıkın bu kürsüde, 'lütfen kimse bize mecburiyetten dolayı oy vermesin' diyebiliyorsanız buyurun" demesi üzerine AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın, sataşma gerekçesiyle söz aldı.

Aydın, Türkiye'de insanların sıkıntılardan kaçıyormuş algısı yaratıldığını belirterek, kaçanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmadığını söyledi. Türkiye'nin transit geçiş olarak kullanıldığını, insanların kendi ülkelerindeki sorunlardan dolayı kaçtığını anlatan Aydın, Türkiye'de 2 milyon Suriyeli'nin bulunduğunu, ancak Avrupa'daki Suriyeli mülteci sayısının 120 bin olduğunu kaydetti. 

"Sadece Kilis ilimizde 120 bin Suriyeli'ye ensar muamelesiyle yaklaştık. Nazi kamplarına benzetiyorsunuz, böyle acımasız bir yaklaşım..." diyen Aydın, en çok dış yardım yapan ülkenin Türkiye olduğunu savundu.  Aydın, Türkiye'nin sadece Suriyelilere 4,5 milyar dolar yardım yaptığını, buna karşılık tüm uluslararası toplumun yardımının toplam 265 milyon dolar olduğunu söyledi.  Aydın,  milletin dokuz seçimde, gönül rızasıyla mührünü AK Parti'ye bastığını, milyonların zorla ya da parayla mitinglere gelmediğini  ifade etti.  

Üçer, sataşma gerekçesiyle yeniden söz alarak, 1,5 milyon Suriyeli'nin akıbetinin belli olmadığını, Hükümet'in insanların nereye gittiği, nasıl yaşadığından sorumlu olduğunu savundu. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat'ın kendisine laf atması üzerine Üçer, "Siz benim muhatabım değilsiniz" karşılığını verdi.  

 

-İçten, kürsüye tuzluk koydu 

 

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten de madde üzerinde konuşmaya başlarken kürsünün üzerine tuzluk koydu.

İçten,  "AK Parti'den seçilip tuzluk olan vekiller, Meclis'ten aldıkları maaşın hakkını verip çalışmaları gerekirken memleketi karıştırmakla meşguller. Onları protesto etmek için Meclis kürsüsüne boş bir tuzluk koyuyorum" dedi. 

2015 yılı bütçesinin tüm mazlumların hesabının  sorulduğu bütçe olduğunu belirten İçten, " Bu bütçede yürek var yürek, kalp var kalp, adamlık var adamlık...Bütçemiz, Kürt ve Türk Baascılarına, ülkeyi sadece doğudan ve batıdan ibaret görenlere, din ve dil milliyetçiliği yapanlara hesap sorduğu bir bütçedir.  Ey ABD'deki bin küsur Beyaz Sarayı görmeyenler, Almanya'nın istihbarat binasına harcanan 1,3 milyar Avroyu görmeyenler… Gezi zekalıların bu ülkeye verdiği 120 milyar zararı görmeyenler, nükleer santralleri, duble yolları, Marmaray'ı, üçüncü köprüyü, üniversiteleri, hava alanlarını, barajları görmeyen körler, unutmayın, millet sizi görüyor. Biz gücümüzü makamlardan ve saraylardan değil, Allah'tan ve milletten alırız.  Güçsüzler ve korkaklar, güçlerini makamlardan ve saraylardan alırlar. Dolayısıyla, saraylardan korkanlar makamda değişecek olanlardır. Nefsini ayaklar altına alanlar makamlara ve saraylara şeref verirler.  Mesele, makamlardan şeref alanların makama şeref vermelerini çekememesi ve kabullenmemesidir. Mesele kıskançlıktır, adam olmamaktır, ülkenin büyümesini hazmedememektir. Mesele, saray değil, misyon ve vizyon sahibi olmaktır.  Asıl mesele, seçilmişlerin iktidar olmasıdır" diye konuştu. 

Birleşimi yöneten TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, "kürsü dokunulmazlığı" olduğunu belirterek, herkesin kaba ve yaralayıcı söz söylememek şartıyla bütün eleştirileri yapabileceğini ifade etti.  

Mumcu, "Lütfen, bu çatı altında milletvekillerinin tuzluğa benzetilmesini, böyle bir yakıştırmayı kabul edemeyiz. Bunu, uygun bulmadığımı belirtiyorum. Yani burada bütün milletvekillerine karşı yapılmış bir saygısızlık olarak niteliyorum. Lütfen, dikkat etmenizi rica edeceğim" diyerek tuzluğun kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine kavas, tuzluğu kürsüden kaldırdı. 

 

-"Düzenlemeyi doğru bulmuyorum" 

 

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "yaşa takılanlar" ile ilgili soruyu yanıtlarken, emekli olmak için prim gün sayısı ve yaşı tutturmak gerektiğini belirterek, "Yaş, bütün dünyada çok temel, emekliliğin ön koşuludur. Dün de hatırlarsanız yine değinmiştim, yanlış hatırlamıyorsam, OECD'deki 34 ülkenin 30'unda 65 yaş ve üstü diye hatırlıyorum, sadece birkaç ülkede 3 veya 4 ülkede, 60-65 arasıdır. Onun altında emekliliğe izin veren tek ülke sadece Türkiye'dir.  Buna rağmen, yaşa takılan meselesi diye bir mesele konuşuluyor. Sosyal güvenlik sistemi bu kadar büyük finansman açığıyla karşı karşıyayken, bu hususta herhangi bir düzenlemeyi ben doğru görmüyorum" dedi.

Yedek ödeneğin olmasının harcama artışı anlamına gelmediğine işaret eden Şimşek, şöyle konuştu:

"Yıl içerisinde kanun değişti. Kanundan dolayı bir bakanlığın ödeneğini başka bakanlığa sorumluluk değiştiği için aktarmak zorunda kaldım. Şimdi, bunu yaparken bütçe kanunu yetki veriyor. Diyor ki: 'Önce yedeğe alacaksın, ondan sonra o bakanlığa alacaksın.' Dolayısıyla, yedekteki bu büyük rakamlar aslında bir harcamayı ifade etmiyor. Zaten bütçe üstü bir harcama olsaydı, bütçe açığının fazla olması lazım. Diyelim ki bütçe açığı düşük kaldı -çünkü gelirler yüksek kaldı- oradaki tamamlayıcı ödenek anlamında ve bütçe üzeri harcamadaki tek kalem, yatırım harcamalarıdır. Hükümet bu yetkileri almasa,  onun yerine buraya ek bütçe getirse...Tabii ki bu da bir yöntem. Yaptığımızın tamamı bütçe kanununa uygundur, tamamen verilen yetkiler çerçevesinde yapılmıştır, her bir kuruşu Sayıştay denetimine tabidir."

Avrupa'nın Avro'ya geçişine dikkati çeken Şimşek, "O zamanlar neredeyse dolar avro kuru, bir ara 1'in de altına indi ama 1 varsayın. Bir ara hatırlarsanız 1,37'ler, 1,4'lara doğru çıktı. Yani, koskocaman Amerikan ekonomisi dünyanın en büyük ekonomisi, dolar avroya karşı neredeyse pariteden yaklaşık yüzde 30-40 bir anlamda değer kaybetmiş. Büyüklük ile para biriminin değer kazanması, değer kaybetmesi arasında bir korelasyon kurmak zordur. Daha çok o dönemde öngörülen ekonomik performansla, faiz farklarıyla, risk primiyle hatta politikayla ilişkilidir. Japonlar şu anda bol bol para basıp Japon Yen'inin değer kaybetmesi için çabalıyorlar, enflasyonu yaratmak için çabalıyorlar. Buna da abenomiks diyorlar. Ona rağmen, maalesef Japonya hala bu durumda" dedi.

Türk markalarının neden ilk 500 marka içinde yer almadığı sorusuna karşılık Şimşek, şunları kaydetti:

"Marka konusunun çok önemli. Marka olunca kar marjının yüksek oluyor, daha çok para kazanıyorsunuz. Bu beşeri sermayenin kalitesiyle, ekosistemle, sermaye piyasasının derinleşmesiyle ilgili. Keşke Melek yatırımcı konseptini 2003'te getirseydik, bugün daha çok işler olsaydı. Bütün bu teşvikleri getirdik ama son birkaç yılda oldu. Piyasaların derinleşmesi zaman alıyor. Bu, bir kültür meselesi,  bizim AR-GE yapma tarzımızla ilişkilidir. AR-GE harcamalarını devlet bayağı yapıyor, maalesef arzulanan sonuçları henüz doğuramadı. Aslında devletin yaptığı AR-GE harcamasının milli gelire oranı Avrupa'dan çok uzak değil. Özel sektörü AR-GE'ye daha çok teşvik etmemiz lazım ve o AR-GE'nin sadece AR kısmını değil, GE kısmının da yani geliştirme kısmının çoğalması lazım. Bu konuda yoğun çabalar var. Biraz zaman gerekiyor. Gelecek ve kalite açısından da son üç-dört yılda en iyi hava yolu şirketi seçiliyor. Ben inanıyorum ki, o noktaya doğru gideceğiz. Turkcell, yani isim vermek belki doğru değil. Yavaş yavaş bazı Türk firmaları hakikaten dünya liginde önemli noktalara geliyorlar, üniversiteler de geliyor. Başaracağız inşallah."

Kaynak:Haber Kaynağı