200 yıldan beri aramızda yaşıyor

200 yıldan beri aramızda yaşıyor

Aydınlar Ocağı’nda Dedem Korkud’u anlatan Prof. Sakaoğlu, “Türk destanlarının tacı olan Dedem Kokud, hikâyeleriyle 200 yıldan beri aramızda yaşıyor” dedi.

Konya Aydınlar Ocağı’nın bu haftaki Salı Sohbetleri’nde, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, basılışının 200. Yılında Türk Destanlarının tacı olan “Dedem Korkud’un Kitabı”nı gündeme taşıdı.

Kilisli Muallim Rifat’ın 1916’da yayımlanan “Kitâb-ı Dede Korkud” adlı eserinden hareketle Türk destanlarının önemine değinen edebiyatçı Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Dedem Korkud masalları ve hikâyelerinin Asya’nın batısından itibaren sözlü olarak meddahlar ve anlatıcılar tarafından anlatıla anlatıla Bayburt’a kadar geldiğini söyledi.

Konya İl Halk Kütüphanesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen sohbette, 1969’da Bayburt’a giderek Bamsı Beyrek (Beğ Böyrek) hikâyesiyle ilgili araştırma yaptığını ve bu köyde bulunan Dede Korkud’a ait olduğu iddia edilen türbeyi de ziyaret ettiğini kaydeden Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, bu araştırmalarının, öğrencilerin Anadolu’dan derledikleri diğer hikâyelerin de eklenmesiyle birlikte TDK tarafından “Dede Korkud Ansiklopedisi” adı altında 2 cilt halinde basıldığını belirtti. Bayburtlular’ın kendisine fahri hemşehrilik beratı verdiklerini ve Dedem Korkud’a ait o türbedeki mezarın çok uzun olduğunu ve sonraki senelerde yaptığı ziyaretlerinde, “böyle mezar olur mu o da bizim gibi bir insandır herhalde denilerek” mezarın boyunun kısaltıldığına şahit olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sakaoğlu, destansı Dedem Korkud hikâyelerinin her ülke, her coğrafya ve bölgede farklı şekillerde anlatıldığını dile getirdi. 12 hikâyeden sadece dört tanesinin Anadolu’da bilindiğine işaret eden Sakaoğlu, Tepe Göz’ün “Dağ Adamı” olarak anlatıldığını ve Deli Dumrul hikâyesinin ise lise kitaplarına bile girdiğini, tiyatro eseri haline getirildiğini söyledi.

 

Dedem Korkud adlı eserin Dresten Kütüphanesi’ndeki yazma baskısında 12, Vatkan Kütüphanesi’nde bulunan baskısında ise 6 hikâyenin yer aldığına dikkati çeken Sakaoğlu, “Kitabın giriş kısmında adı geçen Korkut Ata’nın, hikâyeleri beğenmiş olacak ki “dibace” olarak kendisi eklemiş. Yâni giriş kısmındaki yazı Dedem Korkud’a ait olmadığını böylece anlıyoruz” dedi. Türkiye’de 1950’ye kadar Dedem Korkud hikâyelerinden sadece Dresten baskısından haberdar olduğumuzu, 51’den sonra da Vatikan baskısında yer alan hikâyelerden bahsedilmeye başlandığına dikkati çeken Sakaoğlu, Dedem Korkud yazma eseri ve hikâyeleriyle Orhan Şaik Gökyay, Muharrem Ergin ve Fuat Köprülü’nün araştırmalarının bulunduğunu dile getirdikten sonra konuşmasına, Dedem Korkud hikâyelerinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak adına Prof. Dr. Köprülü’nün şu sözlerini aktararak son verdi:

“Terazinin bir kefesine Türk edebiyatının tümünü, diğer kefesine de Dede Korkud’u koysanız yine de Dede Korkud ağır basar.”