Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

16. Ufuk Turu Kayseri’de yapıldı –Sosyal Sorumluluk ve İş Ahlakı (6)

Oturumlar bittikten sonra Kayseri Kültür gezisi yapıldı. Cumartesi günü sabahtan akşama kadar süren kültür gezisinde Kayseri’nin tarihi eserleri ile Erciyes’i yakından görmüş olduk.

salih-sedat-ersoz-(1).jpg

 

Kayseri’de çok sayıda Selçuklu eseri görmek mümkündür. Selçukluların Konya’dan sonra önemli bir bilim ve sanat merkezi olan Kayseri'de Selçuklu döneminde 15 kadar medresenin olduğu belirtilmektedir. Bu medreseler arasında Tıp Medresesi ve Şifahane olarak yapılan Çifte Medrese (bugünkü adıyla Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi) Anadolu'daki ilk tıp merkezi olarak bilinmektedir. Bu medrese ile birlikte Hunad Hâtun Külliyesi, Kölük Câmii ve Medresesi, Hacı Kılıç Câmii ve Medresesi, Kayseri’nin en büyük ve en eski Camisi olan Ulu Câmi önemli Selçuklu eserleri arasındadır.

Ayıca beşinci asırda Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yaptırılan ve Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubâd zamanında tamir edilen Kayseri Kalesi ile bir Osmanlı eseri olan Kurşunlu Camiini de görmüş olduk. Muhteşem bir Osmanlı eseri olan ve Çanakkale Savaşı yıllarındaki kütük defterinde o dönemlerde mezun veremediği yazılan, Milli Mücadele yıllarındaki mezuniyet defterinde de, “Son sınıf talebelerinin tamamı Sakarya Savaşı için cephede şehit düştüğünden bu öğretim yılında okul mezun verememiştir” cümlesi yazılan Kayseri Lisesi’ni ziyaret etmek o zor günleri bir kere daha hatırlamamızı sağladı. Bu muhteşem eserleri tek tek ziyaret ettikten sonra Erciyes’e çıktık. Erciyes’te binilen teleferik ile Nisan ayının son haftasında gördüğümüz yoğun kar bol bol fotoğraf çektirilen yerler oldu.

salih-sedat-ersoz-(2).jpg

Akşam otele döndüğümüz zaman hepimizde yorgunluk ama bu güzel ve tarihi yerleri görmenin mutluluğu vardı. Pazar günü sabah sonuç bildirgesi okundu. Sonuç bildirgesinde geçen önemli gördüğüm bölümler şunlardır:

  • Başıboş ve amaçsız yaratılmayan, başka nesne ve varlıkların kabul etmediği ilahi ve o kadar da ağır bir sorumluluğu yüklenen insanoğlunun attığı her adımın, aldığı her nefesin mutlaka bir hikmet ve gayeye matuf olduğuna inanan bir medeniyetin müntesipleri olarak, bireylere ve topluma sorumluluklarını hatırlatma görevimizin bulunduğunu düşünüyoruz.
  • Üzülerek ifade etmeliyiz ki, toplumumuz sorumluluklarını hem algılama hem de gereklerini yerine getirme hususunda zafiyet göstermektedir.
  • Sorumluluk fikir ve yeteneğinin aileden başlamak suretiyle, bireyden çeşitli sosyal gruplara, eğitimden farklı toplumsal boyutlara kadar genişleyen bir halka içinde ve topyekûn biçimde değerlendirilmesi gerektiği ortadadır.     
  • Oysa tarih ve kültürümüzde sorumluluk duygusunun icrasına dönük mükemmel örnekler mevcuttur. Hispe, Fütüvvet ve Ahilik kültürüyle müşahhaslaşan uygulamalarımıza dayanak teşkil eden, temel kaynaklarımız olan Kitap ve Sünnet bizlere yol göstermektedir.
  • Bugün toplumun hemen hemen tüm katmanlarında ‘kanunilik’ ve ‘helallik’ çizgisinde bir ayrışma olduğu görülmektedir. Akla, vicdana ve inanca makul gelmeyen, fakat dolambaçlı yollarla haksızlıklara ve sömürüye varan uygulamalar ortaya çıkmakta, ‘fırsatçılık’, ‘stokçuluk’, ‘karaborsacılık’ kol gezmektedir.
  • Ne yazık ki, ailenin temelleri kökünden sarsılmaktadır. Bu en temel kurumumuz ilk çocukluk yıllarından itibaren bireye gerekli sorumluluk duygusunu aşılayamamaktadır. Kadının mutlaka kazanç getirici bir işte çalışmak zorunda olduğu fikri, aile içi rollerin tersyüz edilmesi, evlilik kurumunun temellerinin sarsılması ve sorumluluklarını yerine getirmeyen çiftler çocukların sağlıksız ortamda yetiştirilmesine neden olmaktadır. Sonuçta, helal kazancı önemsemeyen, doğruluk ve dürüstlük kaygısı bulunmayan şahıslar hem kendilerine hem de çevrelerine karşı sürekli olarak problem üreten bir virüs haline gelmektedirler.
  • Belli ölçüde aileden, yine belli ölçüde çevreden tevarüs edilen bu eksikliği gidermesi beklenen eğitim sistemimiz büyük açıklar vermekte, eğitim kurumlarımız bireylere sorumluluk ve ‘iyi insan’ olma hasletini kazandıramamaktadır. Yıllardır yapmış olduğumuz çağrılara rağmen müfredatta mevcut, bireyciliği ve bencilliği körükleyen dayatmalar düzeltilmiş değildir. ‘Başarı’ kriterini sadece sınavlarda alınan puanlara, rakamlara bağlayan bu pozitivist bakış açısı toplumu iflah olmaz noktalara sürüklemektedir. Sonuçta ailesinden gerekli desteği alamayan, okulda eğitilemeyen bireyler toplumsal dinamikleri baltalamakta, değer ve önceliklerimizi hiçe sayar hale gelmektedirler.
  • Toplum, en genel manada bir tarağın dişleri gibi birbirini destekleyen ve birbiri ile anlam ifade eden bir bütündür. Bir arada yaşama düşüncesini destekleyen dayanışma fikriyatı ile zenginleştirilen sorumluluk, fedakârlık, diğerkâmlık ve yardımseverlik gibi duygularımızı beslediğimiz durumlarda herkes mutlu olacaktır. Bu duygular inancımızın bize emrettiği zorlayıcı değerlerdir.
  • Sosyal sorumluluk, içinde yaşanan topluma karşı beslenen iyi duyguları, faydalı olma gayretlerini ifade ettiğine göre, sorumluluk fikri geliştikçe ‘iyi insan’ ve ‘iyi toplum’ olma ideali kolayca gerçekleştirilebilir. Sosyal sorumluluk eksikliği, ancak tüm aktörler tarafından önemsenmesi halinde aşılabilecek bir krizdir.
  • Sorumluluk kaygılarımız sadece ülkemize ilişkin bir problem de değildir. İslam dünyasının her köşesinde kan, gözyaşı, hak – hukuk ihlalleri ve soykırımları devam ederken, bizler bu kardeşlerimize karşı olan sorumluluklarımızı da unutmamalıyız. Rahmet ve bereket ayı Ramazan’ı misafir etmek üzere hazırlandığımız bugünlerde, ‘İyiliği emretme, kötülükten men etme’ sorumluluğumuzu Hadis-i Şerifte zikredilen yollardan olan ‘el’, ‘dil’ ve ‘kalp’ üçlüsü içinde bir yerlerde mutlaka değerlendirmek durumundayız.
  • Sivil Toplum gönüllüleri olan bizler sosyal sorumluluk ve iş yapma ahlakı konusundaki çalışmalarımızı devam ettirme kararlılığındayız. Sosyal sorumluluk konusu tüm ilişkilerin ve sorunların kaynağı olması nedeniyle bu duygu ve düşünceyi yerleştirme adına adımlar atmaya kararlılıkla devam edeceğiz; bireyleri, toplumu ve resmi – özel bütün kişi ve kuruluşları bu yönde zorlayacağız.
  • Katılımcı sivil toplum kuruluşları ve üyeleri, daha müreffeh, özgürlükçü ve mutlu bir Türkiye ile insanlık için üzerlerine düşeni yapma kararlılığında olduklarını, toplumun maşeri vicdanı başta olmak üzere ilgili kurumlar ve merciler nezdinde gayret içinde hareket edeceklerini kamuoyuna saygıyla duyururlar.

Sonuç bildirgesinin okunmasından sonra otobüslerimize binerek Konya’mıza dönüş için hareket ettik ve ikindi saatlerinde Konya’ya vasıl olduk. Böylece bir UFUK TURU programı daha sona ermiş oldu. Bu çok faydalı, verimli ve ufkumuzu açıcı nitelikte olan etkinlikte yoğun çaba harcayan Konya STK Platformu’nun değerli yöneticilerine, özellikle Başkan Muhsin Görgülü ağabeyime ve katılımcı tüm dostlara şükranlarımız sunuyorum. 17. Ufuk Turu programında görüşmek dileklerimle…   

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar