100 simide 2 simit çaba

Sabahsaat beş…

Hava ağarmak üzere, hızlı hızı yürüyoruz.

Geç kalırsak  arka sıralarda kalırız ve keşfettiğimiz kahveye gitmekte de gecikiriz.

Çünkü bu kahvede çok iyi simit satılıyordu.

Yeni keşfetmiştik bu kahveyi, saatlerce sokak sokak dolaşmaktansa buraya erkenden gitmek çok önemliydi.

Simit fırınına erkenden varmazsa,  en azından yirmi simidi beş dakika içinde satmaktan oluruz, kafamızdaki tek düşünce bu… 

Bu kahvedekilerin  çoğu  sabahın erkeninden gelen , tarlaya, inşaata giden kimisi ırgat kimisi amelelerden oluşan kimselerdi.

Herkesin mışıl mışıl uykuda olduğu anlarda onlar bu sabahçı kahvesine geliyor, bir an önce ekmek parasını çıkarmak için sobanın etrafında çaylarını yudumluyorlardı.

Çayın yanında eksik olan şeyse simitti.

Çünkü onların kahvaltısı yanlızca  çay ve simitten ibaretti.

Bu nedenle erkenden sıcak simitlerimizi alıp orada olmalıydık.

Şimdi hatırlıyorum da, hafif gırtlaktan çıkan “siimiiit, gevrek siimiit!”  şeklindeki  o sesi çıkararak bir nevi antreman yaparak simit fırının yolunu tutuyorduk. 

Sokaktaki ilk ve tek ses belki de bizim o biraz acıklı, biraz cırtlak çıkan sesimizdi.

O zamanlarda simit fırınlarında yüz simit alan simitçi çocuklara 2 simit de yesin diye  “caba” olarak verilirdi.

İkiyüz simit alırsan dört beş simit cabaydı…

Bizler çoğu defa o verilen cabaları yemez, satarak kâra yazardık. 

Simit satarken okul harçlığımızı çıkardığımız gibi, epey de harcayacak para kalırdı bize.

Hatta okuldaki arkadaşlarımız da bu bizdeki “bol para”ya imrenirler simit fırınlarının yolunu bizle birlikte tuma gayreti içinde olurlardı.

İşte İnsanın kendi kazandığından daha hayırlısı yoktur sözünü o günlerde öğrenmek nasip olmuştu bize de. 

Evet o günkü kazancımız bize muhteşem bir haz verirdi.

Akşam tepsideki son simidi satıp evin yolunu tutmak muhteşem bir şeydi.

Şimdilerde çocuklar sanırım böyle duygular yaşamıyorlar.

Evet şimdilerde sanırım böyle bir hikaye duymak da pek mümkün değil.

Her tarafta simit sarayları var artık. 

Hem yanında peynir, zeytin ve çay gibi yiyecek ve içecekler de sunuyorlar.

Ve artık, simit satan çocukların sesleri sokaklarda yankılanmıyor…

Bakkalları nasıl ki büyük alışveriş merkezleri yok etmeye başladıysa, simit sarayları da simit satan çocukların sedalarını yavaş yavaş ortadan kaldırıyor.

Bu hikayede sanırım bizim kişisel tarihimizin cabası….

 

  

Önceki ve Sonraki Yazılar